Star Gazetesi yazarı Ahmet Kekeç bugünkü yazısında kendi deyimiyle kandilsever ve Kürt muhibbi kesilen Nuray Mert'in ipliğini madde madde pazara çıkardı.
Nuray Mert'in, daha düne kadar, “Kürt meselesini çözelim derken, bir Türk sorunu yaratmayalım” demiyor muydu? diye seslenen Kekeç, Yapılan iyileştirmelerin altını boşaltmak için her melaneti sergilediğini, “Kürt açılımı yapalım” diyenleri “AB tarafından kandırılmış zavallı mahlûklar” yerine koyduğunu, demokratikleşme ihtimaline karşı “ulusalcı Beyaz Türk tepkisi” gösterdiğini hatırlattı.
İşte Ahmet Kekeç'in Nuray Mert'in ipliğini pazara çıkardığı o yazısı...
Sen “Kürt sorununu” başımıza tebelleş eden hiçbir siyasetle, hiçbir resmi politikayla, hiçbir darbeyle, hiçbir cuntayla, hiçbir generalle, hiçbir çeteyle, hiçbir “çağdaşlaşmacı ve ilerlemeci” programla ödeşme...
Ama “Kürt meselesini çözelim” diyenleri “yas tutmayı bile bilmiyorlar, vicdansızlar” diye muaheze et...
Sen “Kürt yoktur, bunlar dağda yürürken kart kurt sesler çıkarırlar, o cihetle Kürt olmuşlardır” diyenlere hiç itiraz etme...
Ama “Türk ulusçuluğu kadar Kürt ulusçuluğu da tehlikelidir” diyenleri faşist olmakla, Kürt kimliğini inkâr etmekle suçla...
Sen Cumhuriyetin imar politikalarını hiç görme, general Alpdoğan’ı hiç anma, Dersim’de ne olmuştur hiç dert etme, Dersim’e yol ve köprü yapanların niyetini hiç sorgulama...
Ama duble yol yapanları “şiddetin altyapısını oluşturmakla, bölgeye zulüm götürmekle” suçla...
Sen bugüne kadar Kürt kimdir, ne yemektedir, ne içmektedir, nasıl üretmektedir, nasıl eğlenmektedir, neye inanmaktadır, nasıl inanmaktadır hiç merak etme...
Ama Kürt meselesinde çözüm ümidi belirince birdenbire “Kandilsever ve Kürt muhibbi” kesil...
Sen Türk siyasetinin başına musallat olmuş hiçbir darbeye toz kondurma, hiçbir muhtırayla ödeşme, hiçbir “fetihçi militarist kalkışmayı” görme ve “üç maymunu” oynamayı tercih et...
Ama TBMM’ye verilmiş e-muhtırayı “Meclis’teki fetihçi zihniyetin arkasında durmak istemiyorum” diye alkışla ve darbelerle mücadeleyi “ergen çocuğun babasına duyduğu tepkiye” benzet...
Kafa bu...
Bu kafa, daha düne kadar, “Kürt meselesini çözelim derken, bir Türk sorunu yaratmayalım” demiyor muydu? Yapılan iyileştirmelerin altını boşaltmak için her melaneti sergilemiyor muydu? “Kürt açılımı yapalım” diyenleri “AB tarafından kandırılmış zavallı mahlûklar” yerine koymuyor muydu, demokratikleşme ihtimaline karşı “ulusalcı Beyaz Türk tepkisi” göstermiyor muydu?
Bakıyoruz, Kürt ulusalcılarıyla kol kola...
Bakıyoruz, BDP otobüsünün üzerinde, zılgıt çekenlere “zafer işareti” yapıyor...
Bakıyoruz, KCK sanıklarıyla ahbaplık ve yarenlik ediyor...
Bakıyoruz, Uludere’deki katliamı fırsata çeviren Kürt ulusalcılarıyla birlikte, aynı basın toplantısı masasında “şen kahkahalar” atıyor...
Bakıyoruz, daha düne kadar düşman bellediği ve demokrat kimliğinden hoşlanmadığı yazarlara “Bravo Hasan Cemal’e...” diye sempati gülücükleri ve övgüler yolluyor...
Kimsin sen?
Nihai amacın nedir?
Umacı gibi ortada dolaşarak esasında ne yapmaya çalışıyorsun?
Hasan Cemal’in kıymet kazanması için, ille de siyasi iktidarı sıkıştıran açıklamalar yapması mı gerekiyor?
Hasan Cemal’in “darbelerle hesaplaşma” sadedinde söyledikleri önemli değil mi?
Bir zihniyeti teşhir eden yazıları önemli değil mi?
Ergenekon ve Balyoz hakkında söyledikleri önemli değil mi?
İnternet andıcı konusunda yazdıkları önemli değil mi?
Nasrettin Hoca meselinde olduğu gibi, “Kazanın doğurduğuna inanıyorsun da, öldüğüne neden inanmıyorsun?”
Hasan Cemal’in Kürt meselesine yaklaşımını örnek alıyorsun da, demokratik kültürün geliştirilmesi konusunda söylediklerini (ve yazdıklarını) neden örnek almıyorsun?