Halen Eskişehir Odunpazarı ilçesi belediye başkanı olan Burhan Sakallı’dan yıllar önce Nurettin Topçu’nun İsyan Ahlakı adlı eserini dinlemiştim. Dinlediğim/anladığım kadarıyla Topçu’nun yaptığı, felsefi biçimde hareketi değil ataleti savunmaktı.
Geçen sene Köksal Alver koordinatörlüğünde, Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) Konya Şubesi programına “doğumunun yüzüncü yılı münasebetiyle Nurettin Topçu okumaları” alınmış onun bilgiye, M. Akif Ersoy’a ve felsefeye bakışına değinilmiş, Türkiye tasavvuruna ve Türk sosyolojisindeki yerine işaret edilmişti. O okumalara katılamamış olsam da Haksöz Dergisinin geçen ayki sayısında, 16 Ocak 2010’da TYB İstanbul şubesi ve İstanbul Ticaret Odası (İTO) tarafından organize edilen 1. Türkiye Ahlak Şurası’nda “Çağdaşlık, Toplum ve Ahlak” başlıklı oturumda Kenan Alpay tarafından sunulan “Nurettin Topçu’nun Hikâyelerinde Kötülüğün Etnik ve Coğrafi Kökenleri” adlı tebliğ metnini okuma fırsatı buldum.
Alpay’a göre Topçu’nun 1950’li yıllarda yayınlanan hikâyelerinde iyi-kötü, zalim-mazlum neredeyse tamamen yerli-yaban çatışmasında tanımlanıp tasvir edilmektedir. Örneğin “Görünmeyen Adam” hikâyesinde iktisaden, dinen ve ahlaken Osman Ağa’nın öncülüğünde imar ve ihya edilen köyün düzenini bozan, aşçı dükkânında içki satan, köye inimş bir eşkıya olan Arnavut Üzeyir’dir. O, on seneden beri köyde peyda olmuş bir beladır. Arnavut Üzeyir’in görünümü de okuru dehşet ve korku içinde bırakmaktadır: “Hiçbirine benzemeyen iri gödesi, tersine çevrilmiş gibi duran kulakları, kırmızı yüzü ve kirli yeşil gözleriyle köylü ondan korkuyordu. Hele at dişleri gibi kocaman ve uzun, seyrek sarı dişleri, yüzüne uzunca bakanları tiksindirirdi.”
“Yitik” adlı hikayede ise yine yazarın ırkçı bakış açısını ortaya koyan “yaban” unsurların çıkardığı fitneden söz edilmektedir. Ana tarafından üç göbek gerisinde Çerkez kanı, baba tarafından üç göbek gerisinde Boşnak kanı karışık Hasibe’nin mavi gözleri ve kahpe bakışları vardır. Kaça kaça havlayan, hem korkmuş hem de kahpe ve hilekâr bir köpek gibi ince, kirli, titrek bir sesle söylene söylene sarı bir yılan gibi süzülür.
“Taşralı” adlı hikâyenin kahramanı Emine’yi intihara, kocası Sefer’i yeni çıktığı hapse çok sevdiği biricik kızı Şahbaz’ı namusu kirletilmiş bir biçimde ölüme ve nihayet en önemli dayanağı oğlu Hasan’ı hırsızlık yaptığı iftirası ile önce falakadan geçirildiği karakola oradan da hapse sürükleyen tahmin edlibelceği gibi yine “yaban”dır. Yani, Emine’ye şehirde yardımcı olma bahanesiyle sokulan ve babası da vaktiyle memlekette halkın başına bela olan Çerkezoğlu’dur. Çerkezoğlu’nun “Taşralı Emine’yi ve çocuklarını yanına hizmetli olarak yerleştirdiği ve Emine’nin kızının namasunu kirletip ölümüne sebep olan doktor da bir Arnavut’tur. Emine çareyi “suratsız bir Giritli’ye” sığınmakta bulur. Ama o da sahtekâr, rüşvetçi ve gasıp bir müfteridir.
“Araboğlu” hikâyesinde de ırz düşmanı olmayan ama kazan karası/duman gibi siyah kindar gözleri, yılanın bile korkacağı, bir deveninkine benzeyen biraz bükülü ve iri bacakları ile koca bir hayaleti andıran bir karakter vardır. Bu kişi köyden dört kız alıp boşamış sonunda da iki dul kadının başını yakmış, köylerden kaç karı aldığını kimsenin bilmediği hırsız ve katil Araboğlu’dur. Ona yardımcı olan, önünü açan kişi on beş sene evvel kasabaya yerleşmiş ve komisyonculuk yaparak zengin olmuş Boşnak Şakir’dir.
Alpay’ın muhtar Boşnak İshak, Boşnak imam ve oğlu İdris’e dair verdiği alıntılarla Topçu’daki ırkçı yaklaşımı daha genişçe sunmak mümkün ama gereksiz. Belirttiğimiz örneklerden sonra insan merak ediyor Topçu’ya göre toplumu ifsada sürükleyen tipler niçin Boşnak, Arnavut, Giritli ya da Çerkez? Fitneyi, fücuru, zulmü, ahlaksızlığı vs. “kökü dışarıda” kabul edilen/görülen Müslümanlarla eş değer görmek ne kadar adalete uygundur? Topçu aslında bir vakayı mı yansıtmaktadır yoksa Anadolu milliyetçiliği fikrini teşvik etme adına diğer Müslümanları mı karalamaktadır?
Laurent Mignon’un “odasına Hitlerin resmini asan, hastalıklı Yahudi ve yabancı düşmanı, nasyonal sosyalizmin Hitlerci yorumuna hayran” bir kişilik olarak takdim ettiği Topçu hakkındaki yakıştırmalarının ne kadar doğru olduğunu bilmiyorum ama “Üstad Topçu” diye söze başlayanların en azından onun hikâyelerindeki bariz ırkçı yaklaşımları ne kadar sorguladıklarını da merak ediyorum.