Suriye’nin diktatörü Beşşar Esed’in babası Hafız’ın (1930-2000) mezhebi, Suriye nüfusunun yüzde 10-12’sini oluşturan Nusayri mezhebiydi.[1] 2005’te Beşşar iktidara gelince yeni bir ekip kursa da babasının izinden giderek devlet kademelerinde Nusayri yapılanmasını muhafaza etti. Ceren Kenar’ın Taraf Gazetesindeki yazısında belirttiği gibi Nusayriler Suriye ordusunun %70’ni oluşturmaktadır. Nusayrilerin, yönetim kademelerindeki üst düzey elemanlarının adları Cengiz Çandar’ın II. Suriye Muhaberatı (4.08.2012) adlı yazısından öğrenilebilir.
Peki, bu Nusayrilik mezhebi neyin nesidir?
Muhammed b. Nusayr’ın öğretisine bağlı olarak gelişen Nusayrilik; Fenike paganizminden ve Hıristiyanlıktaki Teslis inancından, çeşitli Hıristiyan törenlerinden ve bayramlarından da etkilenmiştir.[2] Nusayri olarak tanımlanan Arap Alevileri diğer kimliklerden de (Hıristiyan Ermeniler, Arap Hıristiyanlar vs.) simgeler kullanmaktadır.[3]
Nusayrilere göre, bâtın ve zâhir kavramları Kuran-ı Kerim’in dışında değildir. Onlara göre, Kuran’da yer alan tüm ayet ve sureler birbiriyle ilişkisi içinde ele alınabilecek zıtlıklar yani, görünen ve görünmeyen üzerine inşa edilmiştir. Özellikle, onların dine giriş ayinlerinde eğitim ve ibadet amaçlı kullandıkları Kitabu’l-Mecmu adlı eserde[4] geçen ‘mevlâ’ kelimesi; bu zıtlıkların anlaşılmasında önemlidir.[5] “Mevlâ” Nusayrilerin zihinlerinde, yalnızca “sevgi ve dostluk” anlamında değil, koruyup gözeten, destek veren, yöneten anlamında hem Allah hem de Hz. Muhammed (s) ve ondan sonraki yönetici[6] Hz. Ali için kullanılmaktadır. Kelimenin bu şekilde kullanımı ise, Hz. Ali’nin hem dünyevi (zâhiri) hem de ilahi (bâtını) niteliğine işaret etmektedir. Dolayısıyla, mevlâ olan Hz. Ali hem siyasi ve dini bir liderdir hem de ilahtır.[7] İlk önce yaratıldığı söylenen Nusayrilere “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye sorup “Elbette” yanıtını veren de Hz. Ali’dir.[8]
Kur’an’daki Allah’ın sıfatları; Nusayrilerin itibar ettiği Hutbetü’l-Beyân’da ve Kitabu’l Mecmu’da Hz. Ali’ye mal edilmektedir. Kitabu’l-Mecmu’un ‘Sücut (Secde)’ duasında nur kabul edilen Hz. Ali şu şekilde anılmaktadır:
Ey Ali! Ey büyük! Ey en büyükten daha büyük! Ey güneşi ve değişken ayı yaratan!
Ey Ali! Ey Ali, izzet senindir! Ey Ali, birlik sana aittir! Ey Ali, mülk senindir!
Ey mevlâm! Ey arınmısların Emiri! Ey Ali (yüce), ey büyük!”[9]
Uydurmaca surelerden oluşan Kitabu’l-Mecmu’daki bu duada mevcut ifadeler apaçık şirktir!
Nusayri inancında Selmân-i Fârisî’nin, Cebrail’in kendisi olduğuna inanılmaktadır. Nur olan Ali; nurunun nurundan Hz. Muhammed’i ve Hz. Muhammed’de Yaradan’ın emri ile kendi nurundan Selmân-i Fârisî’yi yaratmaktadır.”[10]
Nusayrilerde kadınlar yarımdır ve onlara bâtın bilgisi verilmez. Tam kabul edilen erkekler o bilginin muhatabıdır.[11] Ayrıca erkek tanrıyla doğrudan ilişkilidir ve O’na kesilecek kurban da erkek olmalıdır. Erkek ve onu temsil eden şeyler temizdir ama kadın ve onu temsil edenler kirlidir.[12] Bu prensipler, Nusayriler üzerindeki gayr-i İslami unsurların etkisini göstermektedir.
Nusayrilerde Allah’ın nurunun indiği yer kabul edilen türbeleri ziyaret, daha çok kadınların ve çocukların yaptığı bir ibadettir. Kadınlar bu ziyarete dair ritüelleri (Allah olduğu düşünülen) Hızır için yaptığını düşünmektedir.[13] Hızır ile Allah, erkeklerin zihinsel dünyalarında Ali’dir.[14]
Birtakım özelliklerini aktardığımız Nusayrilik mezhebinin hak mezhep olarak görülemeyeceği ortadadır. 1921-38 yılları arasında Kudüs Baş Müftülüğü yapan ve Arap milliyetçisi olarak tanınan M. Emin el-Hüseyni, Batılı işgalciler karşısında Suriye halkını birleştirmek amacıyla Suriye Alevilerinin Müslüman olarak tanınmalarına dair yayınladığı fetva[15] (1.07.1936) politiktir ve dini açıdan gerçeği yansıtmamaktadır. İbn Teymiye’nin Risale fi’r-Red ‘ale’n-Nusayriyye başlıklı fetvasında ifade edildiği gibi Nusayrilik sapkın bir mezheptir.
İnşallah Özgür Suriye Ordusu eliyle Allahu Teala Suriye’yi bâtıl unsurlarla dolu Nusayrilik inancına mensup olanların zulüm üreten mekanizması olan Baas’tan kurtaracaktır.
[1] Özbek, Tarık, Nusayri Etnik Kimliğinin Simgesel Oluşumu, Basılmamış Yüks. Lis. Tezi, Hatay, 200, s. 30.
[2] Arıngberg-Laanatza’dan naklen A.e., s. 94.
[3] A.e., s. 2.
[4] Yukarıda belirttiğimiz Kitabu’l-Mecmu adındaki eser on altı sureden oluşmakta ve Nusayri inancının temelini teşkil etmektedir. 957 veya 968 yıllarında ölen Hamdan el-Hasibi tarafından beş sure halinde yazılmıştır. Surelerin geri kalanı ise, Hasibi sonrası önde gelen din adamları tarafından oluşturulmuştur bkz. A.e., Hüseyin Türker’den naklen bkz. A.e., s. 36. Görüldüğü gibi, eserin bölümlerinin isimlendirilme biçimi onun Nusayriler açısından Kur’an gibi değerlendirildiği anlamına gelmekte olup İslam tarafından hoş görülemeyecek bir cehalet örneğidir.
[5] A.e., s. 36.
[6] İlk üç halifeye Kitabu’l-Mecmu’nun Arınma suresinde şöyle denilmektedir: “Lanet olsun Ebu Bekir’e, Osman’a, Ömer’e” bkz. A.e., s. 57.
[7] A.e., s. 37.
[8] A.e., s. 16.
[9] A.e., s. 41.
[10] A.e., s. 42.
[11] A.e., s. 46.
[12] A.e., s. 50.
[13] A.e., s. 51.
[14] A.e., s. 112.
[15] Arıkan, Pınar, “Suriye’nin Nusayri Yüzü ve İran”, Ortadoğu Analiz, Temmuz 2012, Cilt. 4, Sayı. 43, s. 19.