Yıllarca devletin üç temel değerinden bahsettik;
Yasama-Yürütme-Yargı...
Bunlar son on yıla kadar sadece atılan nutuklarda kalmış slogan gibiydi.
Hani Atatürk fırsat bulduğu her ortamda "Egemenlik, kayıtsız-şartsız Milletindir" derdi ya... Hani TBMM genel kurul duvarında kocaman harflerle yazardı da kimse hiç değer vermezdi ya, bu da aynen öyle bir şeydi...
Peki doğrusu neydi?
O yıllarda Türkiye'nin yönetimindeki asıl güç, ne yasama, ne yürütme, ne de yargıydı, ne de Egemenlik kayıtsız-şartsız milletindi...
Asıl güç, malum ülkeler, holdingler ve medya tarafından yönlendirilen askerlerdi.
Geçmişte, zamanı gelince seçimler yapılır, sonuç ne olursa olsun silahı beline takan, düdüğü çalardı.
"Güç bende" diyenler her 10 yılda bir darbe yaparak istediklerini daha rahat elde ederlerdi. Bu darbeler ülkenin ekonomisini altüst eder, itiraz edenleri öldürmekten hiç çekinmezler, sonra da sivil idare dedikleri üniformasız askerlere ülkeyi teslim ederlerdi.
Bu yapılanlara da "Demokrasinin gereği" derlerdi...
Bu dönemlerde Yasama, Yürütme, Yargı görevlerini menfaat çetelerince desteklenen askerler yaparlardı, üniformasız askerler de, milletin gazını almak için meydanlara çıkar “bilmem kaç sefer geldim kaç sefer şapkamı aldım gittim” diye ballandıra ballandıra marifetlerini anlatırlardı...
Bu dönemlerde TBMM evlere şenlik, indir kaldır. Sayı tutmazsa satın alınan parmaklar devreye girerdi, malum medya tüm bunları görmez, gördüklerine de "demokrasinin gereği" deme basitliğini gösterirlerdi
Peki bunları yapanlar şimdi ne yapıyorlar?
Çıldırmış sağa sola saldırıyor “O şahıs”ın adamlarını kullanıyorlar.
Atatürkçü geçinenler Atatürk’e ihanet ederken, gerici yobaz Atatürk düşmanı dedikleri başbakan da Atatürk'ün, "Egemenlik, kayıtsız-şartsız Milletindir" vasiyetini yerine getiriyor!
Bugün ordumuz bu oyunda yok, çünkü darağacını göze almış kararlı bir Başbakan, ordumuzu, demokrasi yönünde ikna etmiş görünüyor.
Durum böyle olunca da, bugün birileri casusluk yaptı, birileri insanları dinledi. (İstediğini bulamayınca da montaj yaptı.) Atatürk’ün kurduğu parti ise birkaç oy alabilmek için 'O şahıs örgütün' ipine sarıldı…
***
Nereden nereye...
Milli Güvenlik Kurulu'nda eskiden "PKK Terör Örgütü"ne karşı alınacak tedbirler görüşülürdü. Şimdi "Paralel Yapı Örgütü"ne karşı alınacak önlemler görüşülmüş,
Devletin önemli noktalarına sızanlar ve amirlerini dinlemeyenler "uluslararası casusluk" ve "vatana ihanet" suçlarından yargılanacaklarmış, Oh ne güzel.
Şimdi neler olacak derseniz?
Olacak malum...
Hangi kuruluşta olursa olsun, ülkenin sonunu hazırlamaya çalışanlar tek tek cımbızla ayıklanacaklar.
Başbakan'ın, “İnlerinden çıkaracağız ve İstiklâl Savaşı" nitelemesi zannedersem bunun için söylenmiş olmalı.
Türkiye’de bunlar olurken, bazı siyasi partilerimiz, “olanları ya tam kavrayamamış ya da işbirlikçi olmalı ki”, bu olaylar olurken sadece oy artırma telaşında,"memleket umurumda değil" görüntüsü içerisindeler ki bu da tarihin bilinen gerçeği olsa gerek.
***
Bir Soru, Hocam “O şahıs” neden ABD'de?
“O şahıs” 1999 yılında Amerika'ya gitti. Gitme sebebi o günlerde Sağlık diye açıklanmıştı. Ancak 1999 ila 2013 yılları arasında ''Amerika-O şahıs-Türkiye'' bağlamında meydana gelen olaylara bakınca işin pek öyle olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Birde “O şahıs”ın ABD'de kalmasını sağlayan isimler benim kafamı tamamen karıştırdı.
Graham Fuller: CIA ajanı. Türkiye istasyon şefi. Gölge CIA Stratfor danışmanı, Rusya ve Ortadoğu uzmanı Morton Abramowitz: 1989-1991 ABD Türkiye Büyükelçisi. Papa 2 inci John Paul ile “O şahıs”ı buluşturan adam Alexander Karloutsos: ABD Rum Ortodoks kilisesi Başpiskopos Yard. Thomas Michael: Katolik kilisesi İslam uzmanı. Misyonerlik faaliyetlerinin tanınmış ismi.
Sizce “O şahıs” neden ABD'de?