Öcalan’ı affetsek ne olur?

Bulgar çeteciler 1900’lü yıllarda Teselya ve Makedonya bölgesinde; kadın, çocuk, yaşlı demeden öldürüp, köyleri, tarlaları yakıp “burası bizim topraklarımız, defolun gidin” diyerek talan ve yıldırma politikası izlediklerinde Osmanlı taht

Bulgar çeteciler 1900’lü yıllarda Teselya ve Makedonya bölgesinde; kadın, çocuk, yaşlı demeden öldürüp, köyleri, tarlaları yakıp “burası bizim topraklarımız, defolun gidin” diyerek talan ve yıldırma politikası izlediklerinde Osmanlı tahtında kudretli Sultan Hamit vardı.

Herkes biliyordu ki Bulgar çetelerin arkasında Avrupa’nın, Rusya’nın desteği vardı. Sonra ne oldu?

Osmanlı restine karşı koyamayınca Avrupa ve Rusya çetecilerden desteğini kesti ve Türk köylerine baskınlar kesildi.

Osmanlı her şeyin farkındaydı, ancak buna rağmen öyle bir hata yaptı ki o hatanın faturasını çok ağır ödedi.

Balkanlardaki tüm varlığını kaybetti…

Fatura ağır oldu, sadece toprak kaybı yoktu; binlerce insanımız yıllarca yaşadığı toprağını terk etmek zorunda kaldı, bir o kadar insanımız da öldürüldü…

Bu faturayı ödeten hata neydi?

Açıkça söylemek gerekirse masum insanlarımıza kasdeten Bulgar çeteciler arkalarındaki desteği kaybedince bir çoğu yakalanıp tutsak alınmış, hapsedilmişti. Ancak Sultan Hamit Avrupa’nın baskılarına fazla dayanamayarak suçluları Avrupalı gözetmenler eşliğinde serbest bırakmıştı. İşte “cezasız” kalan bu suç bölgedeki Osmanlı otoritesini sarstı ve gücü Avrupa’nın avuçlarına verdi.

Sonrasını herkes biliyor…

***

Bu tarihi hatırlatmayı yapmama neden olan haftasonumu günümü zehir eden bir yazıdan başkası değildir. 18 Temmuz 2009 Yazısı)

O yazı, Türkiye’nin “en büyük gazetesi” sloganıyla yayın yapan Hürriyet’in yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök’e ait…

Sayın Özkök yazısını İmralı da yatan Öcalan’a ayırmış. Çünkü Öcalan, 15 Ağustos’ta bir bildiri yayınlayacakmış, bu bildiri 30 yılı aşan süredir devam eden mücadelede yeni bir dönem açacakmış, bu yüzden Ertuğrul Beyin, “Gözü kulağı 15 Ağustos’ta”ymış…

Sayın özkök’ün yazısını okuyunca şaşırmamak elde değil, bu yüzden bugün ona sormak istediğim soru şudur; Nasıl olurda, devlete çağrıda bulunup; “Öcalan’ı ciddiye alın” diyecek noktaya geldiniz, merak ediyorum.

Diyorsunuz ki; “hálá şuna inanıyorum. Kürt sorununun çözümünde onun çok önemli bir rolü olabilir.Türkiye’nin bugüne kadar Öcalan’la gerçekçi bir ilişki kurmaya çalışmamasını tarihi bir yanlışlık olarak görüyorum...”

Sayın Özkök, bu ifadelerinizle “demokratlık çizginizi değil, hem gazetenizin hemde ülkenin kırmızı çizgilerinin üzerinden geçmiyor musunuz? Ama yazınızdaki şaşırtıcı cümleler bununla da bitmiyor, Öcalan’a karşı yapılan suçlamalarında bir önceki nesilde kaldığını ima edip, “yeni nesilde iz bırakmadığını” ifadeye etmeye çalışıyorsunuz.

Nasıl bir anlayıştır bu?

Yoksa Öcalan’ın affedilip, siyasi bir aktör olarak meydanlara dönme stratejisi devreye mi sokuldu?

***

Yazı oldukça garip, yok Öcalan felsefe okuyormuş, yok son yıllarda 1000’e yakın kitap okumuş, Hegel okumuş, yok prostat sorunu varmış, yok hapiste günde bir saat avluya çıkma izni varmış ama avlusu darmış gökyüzünü göremiyormuş…” ne demek bu cümleler…

Kimi aklamaya, masum göstermeye çalışıyorsunuz?

Ne demek yani, bu kadar kitap okudu, aklı başına geldi, o şimdi “bilge adam” mı demeye getiriyorsunuz?

Yoksa yeni bir Mandela mı? Ya da Gandhi’mi yaratma var?

Şaşırıyorum, çünkü bahsedilen adam bir katildir, bugün toplumdaki Kürt-Türk psikolojik ayrımının temellerini atan bir haindir.

Bu katilden de ne bir Mandela, ne de bir Gandhi çıkar…

Nasıl olurda “devlet bu adamı ciddiye alsın” “Gözüm kulağım Öcalan’ın açıklayacağı bildiride” gibi bir yazı kaleme alır, yetmezmiş gibi “bazı şeyleri unutmak” iyidir diyerek; “ Acıları hatırlayalım, ama bazı şeyleri de unutalım.

Unutalım ki, artık çocuklarımızın dağlarda hayatlarını kaybetmeyeceği, geride acılı anneler, babalar, kardeşler, sevgililer, eşler, çocuklar bırakmayacağı bir ülke yaratalım” diyebilirsiniz?

Otuz bin şehit nasıl unutulur? Ülkedeki insanların kardeşliğine “kan davası” bulaştıran bu adamın yaptıklarını unutun mu diyorsun? Unutalım, o zaman affedelim gelsin mücadelesini Meclise taşısın, birde maaş bağlayalım, dokunulmazlık verelim…

***

Sayın Özkök, bu talihsiz yazı bizi oldukça rencide etmiştir…

Dünyanın hiçbir medeni ülkesinde; devleti, toplumu bu kadar derinden etkileyen terör belasının lideri hapiste bekletilip kahramanlaştırılmaz.

Ama sanki Öcalan’ın yaptıklarını “masum” gösterircesine bir cümle kullanıyorsunuz, “Son 30 yılımız zehir oldu. Bu sorunun başlamasında elbette devletin hoyrat davranışlarının, muamelesinin etkisi vardı..” diyorsunuz. Yani “devlet hoyrat davrandı, sizi tahrik etti” demeye getiriyorsunuz. Ne demek bu cümle lütfen açıklayın?

Soyadını dahi “öc alan” diye değiştirip içindeki kini besleyen bir adama devlet ne yaptı da “hoyrat davrandı” acaba? Sayın Özkök, bu “hoyrat devlet” sizin militarist ideoloji çemberi içinde yaşadığınız, “sol eller havada” sürekli eylemler düzenlendiğiniz günlerde size izin vermeyen devlet midir?

Herkes biliyor ki, PKK ve Öcalan hareketi 12 Eylül’den sonra oluşan havada zemin buldu, yani “hoyrat devlet” sayın Evren’in başında olduğu o günlerdeki devletti…

Peki gelin Evren’i yargılayalım? Ona da hayır diyorsunuz, Evren olmasaydı ülke kan gölünden çıkmazdı diye “darbeyi meşru görüyorum” demeye getiriyorsunuz.

***

Sayın Özkök, yazılacak çok şey var size ama, uzatmaya gerek yok.

Sadece “Öcalan’ı aklama görevi devreye mi sokuldu? sorusuna cevap verin yeter...

Bu yüzyılın başında Avrupa destekli çete hareketleri sayesinde biz Balkanları, sizinde acısını çektiğinizi söylediğiniz o göçleri yaşadık ve kaybettik… şimdi aynı acıyı yeniden yaşatabilecek bir oyun sergileniyor.

Demokratlığımızı gösterelim, baskıcı, totaliter bir devlet vatandaşlarının güvenini kazanmaz. Ancak “devleti yok etmeye kalkışmak, halkı öldürmek, silaha sarılmak” affedilecek bir karşılık ta değildir. Abdullah Öcalan, ODTÜ’de okuduğu yıllardaki kişi değildir, masumiyetini değil sorgulamak, onu bir kesimin sorunlarının çözüm adresi gibi göstermek dahi kesinlikle doğru bir yaklaşım değildir.

Demokratlığımızı bir katilin affıyla değil, insan hakları çizgisinde göstermek daha akılcı bir yoldur…

15 Ağustos’ta benim gözüm Öcalan’da olmayacaktır. Çünkü oradan çıkacak bir çözüm beklemiyorum.

Fatih BAYHAN – Haber7