Seydişehir de esnafın sıkıntısı her geçen gün daha da ağırlaşıyor. Dört gözle beklenen yaz sezonuna( iş sezonuna) en güzel şekilde hazırlanan esnafın hayalleri her zamanki gibi bir başka bahara kaldı.
Büyük ümitler bağlanan iş sezonu Saman alevi gibi geldi geçti. 2009 daki beklentiler 2010 ertelendi, 2010 ise kim ulaşır kim ulaşamaz Allah bilir.
Bu şartlarda 2010 ulaşmak esnaf için bayağı zor olacak. Büyük ümitler bağlanan dönemin ardından esnaf kara kara düşünmeye başladı.
Çektiği kredilerin ödeme zamanı gelince yeni krediler çekildi, onları ödemek için yine yeni krediler ve sonuçta kredi sarmalı esnafın canına okur hale geldi.
Ah bir de olay burada bitse işlerin raydan çıkması sonucu ödeme yapamayan esnaf sendelemeye başladı. Yaşanan ekonomik krizden dolayı iflasın eşiğine gelerek ödeme yapamayan esnaflar hem kendileri zor anlar yaşıyor hem de kefilleri. Piyasada işler iyi iken can ciğer arkadaş olup ta bir imza atıverenlerin hali içler acısı. Kendi işleri iyi olmayan esnaf birde kefillik yüzünden duble sıkıntıya giriyor ki hem de ne sıkıntı dayanabilene helal olsun. .
Bazı caddelerde eskiden kiralık işyeri bulunmazken şimdi boşalan dükkânlar depo olarak kullanılıyor..
Seydişehir de böylede başka yerde farklımı derseniz hiç de öyle değil. Geçtiğimiz gün bir toplantı için gittiğim Konya da Şehrin en büyük alışveriş merkezinin önünden geçerken eskiden insan kaynayan işyerlerinin çoğunda tadilat nedeni kapalıyız yazısı görmek beni fazla şaşırtmadı..
Fotoğraf bu; esnaf ümitlerini her dönemde başka bir bahara erteliyor, esnaf buna ne kadar dayanır Allah bilir.
Şimdilerde ise yaz sezonundaki ümitlerini Ramazan ve Bayramlara erteledi. İnşallah Ramazan ve Bayramlar bir nefes aldırırda biraz rahatlama olur değilse gelecek sezona ulaşmak çok zor olacak gibi.
Daha söyleyecek çok şey var amma ne söylesek boşuna kısaca esnafın durumu.Konumuzu ibretlik bir hikayeyle bitirelim.
Yoksa biz dedelerimizin hesabını mı ödüyoruz.
Bir adam ile karısı, bir lokantanın önünden geçerken camekânda asılı olan şu yazıyı okumuşlar.
“Lokantamızda ne isterseniz yiyin, için.. Hesabı torununuz ödesin!.”
Hayli hoşlarına gitmiştir bu ifade!.
Lokantada istediklerini yiyecekler, istediklerini içecekler ve hesabı henüz doğmamış olan torunları verecek!.
Tabi ki girmişler lokantaya ve canlan ne istiyorsa yemeye, canlan ne istiyorsa içmeye başlamışlar.
Herhangi bir sorun yok!
Yedikleri midelerinde, yiyemedikleri önlerinde..
Fakat ne var ki tam kalkacaktan sırada garson kendilerine bir hesap pusulası uzatır. Hem kızmışlar ve hem de şaşırmışlardır.,
“Garson efendi! Lokantanın camında “Hesabı torununuz ödesin” diye yazmışsınız. Bu doğru değil mi?”
“Evet, efendim doğru.”
Garsonun bu taktiği üzerine rahatlamışlardır. Duydukları bu rahatlıkla gerinerek şöyle derler.,
“O halde hesabı torunumuzdan alacaksınız!.”
“Evet efendim, yediklerinizin hesabını torununuzdan alacağız.”
“Oğlum hesabı madem torunumuzdan alacaksın, elindeki hesap pusulasını neden uzatıp duruyorsun?”
“Garson ise müşterilerin böylesi şaşkınlıklarına alışmış bir pişkinlikle sözüne devam eder.”
“Efendim! Uzattığım bu hesap, dedenizin hesabı!” şu anda yaşanılan ekonomik sıkıntılardaki fatura dedelerimizin hesabımı?