-Söyleşi: M. Ali Köseoğlu
Selçuk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Süleyman Okudan, zor zamanlarda üniversite için yapılabilecek her türlü fedakârlığı yaptığını ve en ağır bedelleri ödediğini kaydetti. Prof. Okudan, rektörlüğü sırasında yaşadığı acı-tatlı olayları, cezaevi günlerini, Selçuklu Tıp Fakültesi’nin hikâyesini ve rektörlük seçimleri öncesindeki durumu Yazı İşleri Müdürümüz M. Ali Köseoğlu’na anlattı. İki kez rektörlük seçimlerine girdiğini anımsatan Prof. Okudan, her iki seçimden de en yüksek oyu aldığını ve iki cumhurbaşkanı tarafından atandığını büyük bir gururla dile getiriyor. Bu durumun kendisi için büyük mutluluk vesilesi olduğunu aktaran Prof. Okudan, “Bugüne kadar üstüme düşen tüm görevleri layıkıyla yerine getirdim ve içim son derece rahat. Misyonumu tamamlayarak görevimi bıraktığıma inanıyorum.” dedi.
REKTÖR ADAYLARIYLA İLGİLİ GÖRÜŞLERİ
“Profesör olmuş her arkadaşımızın rektör adayı olma hakkı vardır. Şu ana kadar 11 tane aday çıkmış olmasını tabi görüyorum. Tüm adaylara başarılar diliyorum. Şunu da ifade etmem lazım: Selçuklu Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ahmet Kağan Karabulut’u, Meram Tıp Fakültesi Dekanı Hakkı Gökbel’i, Selçuklu Tıp Fakültesi Başhekimi Prof. Dr. Mustafa Şahin’i kabiliyetlerine inanarak ve onlara güvenerek atadım. Onları başarılı bulduğum için idareci yaptım ve onları daha yakından tanıyorum. Diğer aday arkadaşlarımız da bu üniversitenin birer ferdi. Şunun altını çizmekte yarar var: Ben hiçbir akademisyen arkadaşıma ‘şuna oy verin’ demem. Zaten oy verecek olanlar da sıradan insanlar değil, her biri akademisyen, kültürlü, görgülü insanlar. Bir kişinin ya da gurubun yönlendirmesi ile oy vermezler. İsteseniz de vermezler. Onlar en akılcı seçimi kendileri yapar. Ancak Rektör olmak isteyip karşılarına çıkan isimlerin geçmişlerine iyi bakmalarını tavsiye ederim. Yaptıkları tercihle üniversiteyi geriye döndürmemeli, elde ettikleri demokratik kazanımları kaybetmemeliler. Bir de bazı rektör adayı arkadaşlarıma şunu da özellikle belirtmek istiyorum. Ben yaptıklarımı yani icraatlarımı anlatıyorum. Onlar da sadece yapacaklarını anlatsınlar. Mevcut yönetime dönük aşırı eleştiriler onlara fayda sağlamaz. Bir takım şeyleri başardıysak bu, ben ve idarecilerimin ortak başarısıdır. Bir takım konularda istediğimiz başarı seviyesini yakalayamadıysak başarıda olduğu gibi başarısızlıkta da ortak olduğumuz unutulmamalı.”
PROF. HAKKI GÖKBEL’İ DESTEKLİYOR MU?
“Biraz önce de söyledim, oy verecek olanlar bu üniversitenin en saygın isimleri. Benim kimseyi kimseye yönlendirmem söz konusu değil. Bunun nereden çıktığını söyleyeyim. Prof. Hakkı Gökbel, eşim Doç. Dr. Nilsel Okudan’ın hocası. Mesela Prof. Dr. Ömer Kamil Doğan da benim hocamdır… Eşim bana açıkça şunu söyledi: Süleyman, sen vefalı bir insansın. Ömer Kamil Hoca, sana ne derse iki etmezsin. Hakkı Gökbel de benim hocam. Bu yüzden ben Hakkı Hoca’yı destekleyeceğim… Eşim de nihayetinde bir akademisyen ve bir karar almış. Buna saygı duyuyorum. Rektör adayı arkadaşlar rektörlük ile ilgili çalışmalarını, projelerini akademisyenlerle paylaşıyor. Üniversitemizin geldiği noktada akademisyenlerimiz artık her şeyi değerlendiriyor, tartıyor ve ona göre cevap veriyor. ‘Ben size çeşme yapacağım’ diyerek hadi hurra devri bitti.”
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ’NE KİM REKTÖR OLMALI?
“Ben her iki seçimde de en yüksek oyu alan ve 2 cumhurbaşkanı tarafından da atanan bir rektörüm. Hem yüksek oy almış olmam, hem de 2 cumhurbaşkanı tarafından atanmış olmam gurur verici. Şunu biliyorum: Sevenim sevmeyenimden daha fazla… Bir kere Selçuk Üniversitesi, getirdiğimiz noktadan daha geriye götürülemez, buna inanıyorum. YÖK’ün ve Sayın Cumhurbaşkanımızın takdirleri kendilerine ait ama ben genel olarak en yüksek oyu alan kişinin rektör olarak atanmasının uygun olacağı kanaatindeyim.”
NE TÜR İFTİRALARA MARUZ KALDI?
“İlk rektör seçildiğimde ve dönemin Cumhurbaşkanı tarafından rektörlüğüm onaylandığında hakkımda çıkan söylentilerle uğraştım. Eşimin başörtülü olduğunu söyleyip, beni paşalara, garnizon komutanlarına kötülediler, fişlediler. Ne acıdır ki bunu yapan da benim en yakın arkadaşlarımdan birisiydi. Rektörlüğüm süresi boyunca bunun gibi birçok olayla uğraştım. Üniversitemizi bugünlere getirinceye kadar neler çektim neler. Yaşadıklarımı bana önceden gösterselerdi, ‘aday’ olur muydum hiç. Şimdi üçüncü kez rektör yapalım deseler, istemem, yoruldum. Ben ödenebilecek en ağır bedelleri ödedim. Bu yüzden kapasitemizin sadece birazıyla hizmet ettik. Daha önceki YÖK döneminde 20 küsur soruşturma geçirdim… Bu üniversite için cezaevine girdim. Şimdilerde konuşmak kolay… Rektör adayı arkadaşlarım müktesep haklardan bahsediyorlar. Ben bu arkadaşlarıma gülüyorum. Çünkü bu devirdeki gibi müktesep haklar hiçbir devirde olmadı. En demokratik, en özgür yaklaşımlar bu devirde değil mi? Geçmiş dönemlerde öğretim görevlileri, öğrenciler, gazeteciler dayak yerdi, bunu bugün kimse aklına getirmiyor. Fakültelerde akademisyenler, birbirlerinin odalarına gidemezdi. Biz bu devirleri sona erdirdik. Özgür bir üniversite ortaya koymak için verdik mücadelemizi. Ben her zaman bildiğim, inandığım doğruları söyledim, savundum. O zamanlar kimsenin sesi çıkmıyordu. O zaman konuşmayanlar, sesi çıkmayanlar ya da malum güçlerle birlikte olanlar şimdi bizim getirdiğimiz noktada rahatça konuşabiliyor.”
SELÇUKLU TIP FAKÜLTESİ NASIL TAMAMLANDI?
“Benim de sevdiğim bazı rektör adayı arkadaşlarımın, benim ödediğim bedellere rağmen ‘Selçuklu Tıp’ı Konya’ya ben kazandırdım’ açıklamalarına şaşırıyorum, üzülüyorum. İnşaat çalışmaları yaklaşık 25 yıl süren Selçuklu Tıp Fakültesi Hastanesi’nin tamamlanarak hizmete girmesinde en üst kademedeki yöneticilerden, çalışan işçi ve memurlara kadar çok kişinin emekleri olduğu asla unutulmamalıdır. Daha da önemlisi Sayın Başbakanımız nezdinde hükümetimizin önemli katkıları olduğu gerçeği göz ardı edilmemelidir. Şu özellikle bilinmeli ki, Selçuklu Tıp Fakültesi Hastanesi, bir tek kişi ya da kurumun değil, işini profesyonelce yapan iyi bir ekibin gece-gündüz demeden ortak ruhla, azim ve kararlılıkla çalışmasının ürünüdür. Emekleri geçen yüzlerce insana Konya ve ülkemiz adına müteşekkirim.”
KİMSENİN TAM OLARAK BİLMEDİĞİ HUSUSLAR
“Hastanenin açılma süreciyle ilgili yaşanan ancak birçok kimsenin tam olarak bilmediği bazı hususlara da sizin aracılığınızla açıklık getirmek istiyorum. Biz göreve geldiğimiz 2003 yılının Aralık ayında toplam 130 bin metrekarelik alana sahip devasa yatırımın klinik bölümlerinin yüzde 62’si, eğitim bloğunun ise sadece yüzde 40’ı bitirebilmişti. Yani bir başka deyişle 20 yılda ortalama hastanenin yarısı tamamlanabilmiş, Yavuzlar Firması’nın içine düştüğü ekonomik sıkıntılar nedeniyle hastane inşaatı adeta çürümeye terk edilmişti. 2002 yılında Üniversite Yönetimi’nin Japon Sojitz Firması ile yaptığı Makine ve Tıbbi Techizat İhalesi kapsamında Japonya’dan alınan yaklaşık 40 milyon TL’lik tıbbi cihaz, inşaatın bitirilememesine bağlı olarak ihale şartnamesi ve sözleşmesindeki yer hazırlıklarının tamamlanamaması nedeniyle teslim alınamamıştı. Üniversitemiz adeta bir kördüğüm halini alan bu sorunun çözümü için mahkemece Yavuzlar Şirketi yönetimine atanan kayyım ile görüşmüş, kayyım heyeti tıkanan sürecin ancak alt yüklenici (taşeron) bir firmanın devreye girmesi ile çözülerek inşaatın ilerleyebileceği ve cihazların gümrükten alınabileceği görüşüne yer vermiştir. Bunun üzerine Yavuzlar firması, Konya ve çeşitli illerde birçok firma ile görüşmüş ancak anlaşma sağlanamamıştı.”
OKYANUS ŞİRKETLER GRUBU’YLA GÖRÜŞTÜ MÜ?
“Japon firmasına taahhüt edilen sürenin sonuna yaklaşılması ve 40 milyon TL’lik tıbbi cihazların gümrükte çürüme riski nedeniyle önce idarecilerim ardından da bizzat kendim taşeron olması için Okyanus Şirketler Grubu ile görüştüm. Bunun üzerine şirket yetkilileri, Yavuzlar firması ile kayyım heyeti huzurunda anlaşmaya varmış, bu anlaşmanın akabinde alt yüklenici firma, inşaata hız vererek Eylül 2008’de Japon Sojitz Firması’nın üzerinde hassasiyetle durduğu cihazların yer hazırlıklarını tamamlamıştır. Böylelikle hastane inşaatı ben ve idareci arkadaşlarımın yanı sıra taşeron firmanın da üstün gayretleriyle tamamlanma aşamasına gelmiş ve hizmete açılmıştır. Bu noktada hastanenin şehrimize ve ülkemize kazandırılmasında taşeron olarak görev alan Okyanus Şirketler Grubu’nun da önemli katkıları olduğu gerçeği göz ardı edilmemelidir. Firmaya halen Yavuzlar A.Ş.’nin iflasından kaynaklanan 3.5 milyon TL de ödenememiştir. Hastanenin açılması ile ilgili tüm süreç bundan ibarettir. Şirketin diğer kamu kurumları ile ilgili ihale süreçlerini benim bilme şansım yok. Bugün bu konuda bir takım bedeller ödememe rağmen asla pişman olmadığımı, bu güzel şehre ve ülkeye arkadaşlarımla birlikte böylesi büyük bir hastane kazandırmanın gururunu yaşadığımı belirtmek isterim.”
ÖTEKİLERDEN BİR FARKIM VAR; BEN HEP BİZ DEDİM
“Bu zamana kadar söylediğim ve yapılabilecek her şeyi yaptım. Yapmak isteyip kanuni nedenlerle yapamadığımız şeyler de oldu tabi. Şunun altını çizmek istiyorum: Hiçbir zaman ben demedim, hep biz dedim. Ben kelimesi bencilliktir. Üniversitemizi bugünlere hep ekip ruhuyla, ekip çalışmasıyla getirdik. Bugünlere gelmemizde akademisyenlerimizin, çalışanlarımızın, öğrencilerimizin, herkesin bir payı var. Öğrencilerimiz, öğrenci değişim programları ile akın akın yurt dışına gidip geliyor. Erasmus, Leonardo Da Vinci programları ile eğitimlerini yurt dışında yapıyor. Ayrıca üniversitemizde birçok öğrenci topluluğu mevcut. Bu da öğrencilerimizin kendine olan güvenini gösteriyor. Diğer yandan daha önce hiç uçağa binmemiş akademisyenlerimizi yurt dışına gönderdik. Biz bunları zaten yaptık.”
YENİ REKTÖR NELER YAPABİLİR?
“Üniversitemizde yüzde 90 oranında binalar tamamlanmıştır. Bundan sonra, iş çıtayı yükseltmeye gelmiştir. Attığımız temelleri ileriye götürsünler. Bilimsel ağırlıklı çalışsınlar. Özgürlüklerin devam etmesi çok önemli. Benim etrafımda her görüşten çalışanım mevcut, kimseyi görüşüne göre ayırmıyorum. Hiçbir zaman da, okuluma gelen hocanın eşinin başının açık mı kapalı mı olduğuna bakmadım. Biz gelene kadar kimse İlahiyat Fakültesi’nin yüzüne bakmazdı. Ben “Tıp Fakültesi neyse siz de aynısınız” dedim. Çok diyet ödedim ama bundan da pişman değilim. Oluşturduğumuz bu özgür ortamın kıymetini bilsinler. Namaz kılıyor, kılmıyor önemli değil. Bu üniversitedeki herkesin insan olduğunu bilmek ve onu temsil etmek zorundadır rektör olacak kişi. Bizim açtığımız kapıların kıymetini bilsinler, bu kapıların kimsenin yüzüne kapatılmasına müsaade etmesinler. Ekip ruhu çok önemli, bu ruhu dinamik tutsunlar.”
ÜNİVERSİTENİN BÖLÜNMESİ’NE NE DİYOR?
“Konya’ya bir devlet üniversitesi daha kazandırılması gerektiğine inanıyorum. Biz Selçuk’ta bunun alt yapısını oluşturduk. 2 Tıp Fakültesi, 2 Turizm Yüksek Okulu, 2 Mühendislik Fakültemiz var… Selçuk Üniversitesi’ni bölüp 2. bir üniversite kurulması her açıdan çok kolay ve gerekli. Fakat Selçuk bölünerek, bazı fakültelerinin Konya Üniversitesi’ne geçmesini de teklif edenler oluyor. Bu Konya Üniversitesi için iyi gibi gözükse de Konya açısından baktığınızda kayıp olur. Sonra biraz önce saydığım fakültelerin hocaları var ve gördüğünüz üzere rektörlerini seçecekler. Bu hocalara hadi sizi Konya Üniversitesi’ne gönderiyoruz, demek olur mu? Ben bununla ilgili bir anket çalışması da yaptım. Arkadaşlarımızın yüzde 90’ı ayrı bir üniversite kurulmasından yana. Aklın yolu birdir.”
REKTÖRLÜK SONRASI NE YAPACAK?
“27 Aralık’a kadar hiç gitmeyecek gibi çalışacağım. Ben bu üniversiteye her şeyimi verdim, kendimi adadım, vicdanen rahatım. Konya’nın ve üniversitenin bir ferdiyim. Benim bu şehre ve üniversiteye vefa borcum var. Bu yüzden bu borcumu son nefesime kadar ödemeye devam edeceğim. Rektör olan arkadaşımız veya başka bir arkadaşımız bize bir şey sorduğunda yardımcı oluruz. Üniversite benim için her şey. Rektörlük sonrasında kitap çalışmalarında bulunmak istiyorum. Rektörlük anılarımı ve şiirlerimi kitaplaştırmak niyetindeyim. Konya’dan ayrılmayı planlamıyorum, bu şehri çok seviyorum. İleride belki iyi bir siyasetçi olurum, ya da gazetecilik yaparım belli mi olur… Şu an için hiçbir plan yapmıyorum ama tek düşüncem Meram Tıp Fakültesi Göz Kliniği’ne dönmek.”