Malum bu hafta okullar sessiz. Hani bizde eski bir bakanın “Okullar olmasaydı Milli Eğitim Bakanlığı yapmak ne kolay ve güzel bir uğraştı…” dediği rivayet edilir ya… Öğrenciler olmayınca okullar sakin. Şimdi de evler görüntülü. Bizim toplumumuzun en temel hatalı bakışlarından birisi; eğitim kavramının tamamen okullara ve öğretmenlere ihale edilmiş olmasıdır. Oysaki okullar daha çok öğretim merkezleridir. Orada okuma yazma öğretilir, yeni bir dil öğretilir, geçmişe ve geleceğe ait soyut veya somut bir dizi bilgiler öğretilir.
Ama bir öğrenci ya da çocuk; büyükleri ile nasıl konuşacağını, arkadaşından nasıl özür dileyeceğini, öğretmenine nasıl hitap edeceğini ailesinden ve yakın çevresinden öğrenir. Odama gelen iki lise öğrencisi gayet açık ve net emir kipleri kullanarak “Hocam! Biz falanca öğretmeni beğenmiyoruz. Bizim bu dersteki öğretmenimizi değiştir…” diye taleplerini dile getirdiler. Geçmişin ezilmiş nesli; çocukların bu hallerini görünce bunu bir özgüven olarak adlandırdı ve mutlu oldular. Bu lise öğrencisi kızların anne babaları, okul idaresindeki bir büyükleriyle nasıl bir emir cümleleri kullanarak konuştuklarını görseler ne düşünürlerdi bilemem…
Okullara ara verdik. Ama eğitim devam ediyor. Musalla taşına kadar da devam edecek. Haydi, gelin eğitime ara vermeyelim. Bu çocukları eğitmek, körpe dimağlara ahlak kurallarını belletmek, toplumun ve yaşamın temel öğelerini tanıtmak anne- baba başta olmak üzere hepimizin görevi… Konu -komşu, mahalle bakkalı, apartman görevlisi, dolmuş ya da otobüs şoförü… “Beşikten mezara” kadar devam edecek bu süreç, hepimizin görevi…
Zamane nesli; kendilerine bir başkasının karışmasından, eleştirmesinden ve hatasından dolayı uyarmasından son derece mutsuz olurlar. Kimse kusura bakmasın ama adına “özgüven” dediğimiz bu ukalalığı da onlara bu toplumun büyükleri aşıladılar. Öğretmeni kızdı diye okula şikâyete gelen veliler, çocuklarını dokunulmaz olarak gören anne- babalar, kendi çocuklarını melek sanıyorlar. Onlara göre başkalarının çocukları da şeytan… Aslında kendi çocuğu çok doğru, dürüst, iyiliksever bir masum… Ne yaparsınız ki onu hep çevresi bozdu! Tüm suç arkadaşlarında! Kendi çocuğunun başka arkadaşlarını bozduğunu söyleyen anne babayı henüz göremedim.
Keşke 15 günlük okulsuzluk döneminde eğitimsizlik ve kuralsızlık hâkim olmasa evlerimize… Bu çocukların büyüklerini dinleme, başkalarıyla doğal ve uygun şartlarda iletişim kurabilme, etkileşimde bulunabilme dersleri devam etse… Kitabı, hayatı ve çevresindeki davranışları okuma faaliyetleri mütemadiyen sürse… Dijital aletlerin içindeki oyuncakların seyircisi ve bu dijital adetlerinde oyuncağı olmak yerine onlara hükmetmeyi öğrenebilseler… Bu çocuklara evde yeni görevler verilse… Evin paşası ve prensesi olmak yerine ferdi olmaya alışsalar... Kendilerine verilen görevi yapıp yapmadıkları denetlense… İhmal veya hatalarının bir karşılığı olacağını bilseler… Kusurların bedelini hep büyükler ödemese ve onların da bu faturada katkıları olsa…
Eğer bugün çocuklarımızda bir “ufuk” problemi varsa bu konuda hepimiz sorumluyuz. Kocaman binalar, geniş sınıflar, yepyeni kitaplar, eğitim için yapılmış bunca yatırımlar ve ailelerin sınır tanımayan fedakârlıkları çocuklarımızı yarına hazırlamaya yetmiyorsa gene suçu başkalarına atmayalım. Elimizde iğne ya da çuvaldız her ne varsa… Önce kendimize batıralım… Anneler, babalar, akrabalar, komşular…
Sahi hiç yeğenlerine veya yakın akrabalarına bu tatil döneminde “Derslerin ve karnen nasıl?” diye sorduktan sonra bu sorunun ötesinde davranışlarını eleştiren var mı? Onların yanlış anlayış ve davranışlarını düzeltmeye yönelik bir gayrete giren var mı? Biz bırakalım mahalle çocuklarını… Bireyselleşmiş bu dünyada kendi akrabalarımızın çocuklarına bile ulaşma probleminiz varsa, biz sadece okula değil aynı zamanda eğitime de ara verdik demek bu…
Hadi hayırlı olsun. On beş gün sonra okullara dönecek çocuklar için tüm meslektaşlarıma şimdiden kolaylıklar diliyorum.
Hatalı davranışları sergileyen her çocuk için “Senin öğretmenin kimdi?” diye soracaklar. “Okullarda eğitim yok ki kardeşim…” diye devam edecekler… Çünkü aileler son derece masum! Bu değirmenin taşı gene omuzlarımızda…