Geçmişte basın-yayın organlarından, başta ABD olmak üzere Batı ülkelerinin orta dereceli okullarında şiddetin yaygınlaştığını ve bu sebeple öğrencilerin okul basıp öğretmenlerini dövdüğünü, hatta kendi arkadaşlarını öldürdüklerini okur ve materyalist eğitim anlayışından ancak bu beklenir, derdik. Maalesef, Batı ülkelerinde yaşanan durumlar bizim ülkemizde de yaşanmaya başlandı. Elbette geçmişte öğrenciler arasında değişik sebeplerden dolayı itişme-kakışmalar olurdu. Bu insanın olduğu her yerde olabilir. Çünkü insan, tepkide bulunan bir varlıktır. Bunda, abartılacak bir durum da yoktur. Ama bugünkü kadar hüzün verici olaylar bu şekilde yaşanmıyordu. Günümüzdeki durum, dünden farklılık arzediyor. Neredeyse öğrenci kavgaları, birbirini kesici âletlerle yaralamalardan artık ölümlere kadar ulaştı. Halbuki okullar salt öğretimin yapıldığı yerler değil, aynı zamanda terbiyenin verildiği yerlerdir.
J. Jacques Rousseau, terbiyeye dair yazmış olduğu “Emile” adlı eserinde, “Her şey, aslında iyi olarak doğar, insanın elinde bozulur. İnsan her şeyi kendisi için yetiştirmek, kendisine göre şekil vermek ister. Kendi haline bırakmak da, eşyanın bozulma nedenidir. Bitkiler ziraat, insanlar terbiye ile yetiştirilir” diyerek, insan eğitiminin önemine vurgu yapar.
Acaba ne oldu da gençlerimiz şiddet yanlısı bir tavır içerisine girdiler? Bu sorunun cevabı, öyle bir maddede özetlenecek kadar basit değildir. Birçok neden üzerinde durmak ve âcilen tedbir almak gerekmektedir. Sorumluluk mevkiinde bulunan kurumlar arasında başta aile, okul ve ergenin arkadaş çevresi gelmektedir.
Geleceğimizi emanet edeceğimiz gençlerimizin ruh ve beden açısından sağlıklı yetişmelerinde, aile ve eğitim kurumlarına büyük görevler düşmektedir. Maalesef ülkemizde sigaraya başlama yaşının 10’a, alkole başlama yaşının 13’e inmesi, geleceğimiz açısından hiç de iyi değildir. Yapılan araştırmalarda, Türk gençliğinin şiddet yanlısı olmasında, sigara ve madde bağımlılığına düşmesinde; arkadaş çevresi, merak, denetimsiz Internet-kafe ortamları, gencin psikolojik sorunları, televizyonlardaki dizi filmleri, özendirici televizyon yayınları, özellikle de fonksiyonsuz aile yapısı, ailenin çocuğuna karşı ilgisizliği, ailede şefkat eksikliği ve ihmal edilme gibi sebeplerin etkili olduğu anlaşılmaktadır.
Gençliğimizin akıl, ruh ve beden sağlığını korumada mutlaka etkili bir şekilde din ve ahlak eğitimine ihtiyaç vardır. Bu alanda verilen eğitim asla yeterli değildir. Öncelikle ailede başlatacağımız bireysel telkin temelli ahlâk eğitimi, artık okul hayatında şekillendirici bir boyut kazanmalıdır. Örneğin; yalan söylememek, kopya türü bile olsa her türlü hırsızlık yapmamak, millet malını korumak, insan haklarını her şeyin üstünde tutmak, farklı görüş ve düşüncelere tahammül göstermek, daima adalet ve hakkaniyet ilkelerini gözetmek, haram ve helâl sınırlarını korumak, büyüklere saygı, küçüklere şefkat ve merhamet göstermek, doğruluğu temel ilke edinmek vb. bireyin bütün hayatı boyunca taşıyacağı evrensel ahlak ilkeleri, okul çağında kazandırılmalıdır. Bu güzel değerlerle donanan gençler, istikbalde sorumluluk üstlendikleri zaman temiz bir toplumun hayatiyet bulmasına büyük katkı sağlayacaklardır. Bütün bu güzelliklerin kalıcılığı gençlerin Allah’a hesap verme duygusu ile yetişmelerine bağlıdır. Allah’a ve ahiret gününe inanan, her bakımdan yaşantısını örnek kabul ettiğimiz Hz. Peygamber’in hayat tarzını tanıyan bir kimse; iyiliklerin ve güzelliklerin taşıyıcısı, kötülüklerin ve çirkinliklerin engelleyicisi olur. İşte bu açıdan, toplumsal ahlak krizini, eğitim sistemimizi baştan aşağı toplumsal ahlakiliğe katkı yapacak şekilde tekrar yenilemek suretiyle aşabiliriz. Okul ve cemiyette şiddetin ortadan kaldırılmasının yegane ilacı budur.