"Birisi, kızgınlıkla anasını hançerleyerek, döverek öldürdü. Biri ona “ Huyunun kötülüğü yüzünden ana hakkını gözetmedin. Çirkin herif, ananı neden öldürdün! Niye söylemiyorsun, o sana ne yaptı ki?” dedi. Adam “ çok ayıp bir iş işledi,ben de onu öldürdüm. Ayıbını toprak örtsün” diye cevap verdi. Kınayan “Be adam, ananı öldüreceğine o kişiyi öldürseydin” deyince dedi ki: “her gün başka birisini mi öldüreyim?
Onu öldürdüm, halkın kanına girmekten kurtuldum, halkın boğazını keseceğime onu boğazladım, bu daha iyi!”
O kötü huylu ana, fesadı her tarafta zahir olan nefsindir. Her an onun için bir azize kastedip duruyorsun; kendine gel, onu öldür! Onun yüzünden bu güzel dünya sana dar geliyor. Onun yüzünden Allah ile de savaşıyorsun, halkla da.
Nefsini öldürürsen özür serdetmeden kurtulursun." Mesnevi.II.776-785
Kişilik deyin, kendilik deyin, ego deyin. Dilinizde nasıl ifade ediliyorsa, mizacınızı, karakterinizi en doğrusu kendinizi nasıl ifade ederseniz edin, içinizde olgunlaştırmak zorunda olduğunuz, ham haliyle sizi sıkıntıya sokan bir yer var. Dürtülerinizin, duygularınızın belli kontrollerden geçmesi gerektiği aşikar. Modern anlatımla bunu yapan yeriniz kortex. Bilinçli kontrolü sağlayan, içerden ham haliyle gelen dürtüleri belli kalıplara göre düzenleyen, bir kısmına izin veren, bir kısmını durduran yer. Medeniyet bir anlamda dürtü kontrolü.
Spontan olmakla, kontrolsüz olmak arasında fark var. Spontan, olduğunuz gibi olmak yani içi dışı bir olmak, sosyopat olmak demek değildir. Sosyopat yani vicdana, süperegoya sahip olmamak ilkellik, olduğu gibi olmak bir seviye. Bir yandan içi ve dışı aynı yapmak için uğraşmak, bir yandan da sizden başkalarının da olduğunu bilerek, empati yeteneği kazanarak olgunlaşmak. Bize önerilen uygun yol bu.
İçi ve dışı bir yapabilmek, içinizde bütün kötülüklerin anasını da bir yandan taşıdığınızı kabul edip, iyi ve kötünüzle, önce kendinizi bilip tanıyıp kabullenmekle başlar. Hatta şöyle bir kabul ki, asıl kötülüklerin anası benim içimde, asıl uğraşmam ve boyun eğdirip olgunlaştırmam gereken öncelikle kendi nefsim demek.
Başkalarıyla hiç durmadan sorun yaşıyorsam, düşmanım dostumdan fazlaysa, huzursuzluk bitmek bilmiyorsa, etrafımızdakiler, özellikle de en yakınımızdakiler bizden şikayetçiyse, hikayede ana diye temsil edilen düşmana yönelmek gerektiği açıkça belli olmuştur.
Sürekli başkalarını incitip yaralayıp, pişmanlık duymak ve yalnızlaşmak yerine neden böyle hissediyorum, neden huzursuzum, neden bu olumsuz duygular, aynı durum başkaları için sorun oluşturmazken ben neden böyle görüyorum, gözlüğüm yanlış gösteriyor olabilir mi? Gibi sorular sorabilecek bir yerimiz de var. Akıl bu.
Hikayedeki akıl yani anasını öldüren kişi ile temsil edilmiş karakter bunu başarmış. Hangi aşamalardan geçerek bunu yaptı? Bu hikayeden onu öğrenmiyoruz. sadece yapılması gereken verilmiş satır aralarında: herkesle kavga etmektense, herkesle kavgaya tutuşmamıza neden olan ve içimize yerleştirilmiş asıl kaynakla uğraşmak.
Bu mücadelenin nasıl yapılacağını az çok duymuş ve işitmişizdir. Nefisle mücadele başlığı altında çok fazla bilgi var elimizin altında.
Bu hikayede çok fark edilmese de işaret edilen bir diğer gerçek de, böyle bir çabaya kalkıştığınızda etrafınızdaki bir takım insanlar sizi kınayacaklardır. Şimdi neden böyle şeylere kalkışıyorsun? Bu sofuluk da nereden çıktı? Ne yani şimdi bizimle içmeyecek misin? Aklına geleni yap. İçinden geldiği gibi yaşa filan.
Bunun çeşitli nedenleri var. En başta geleni de: sizin nefsinizi olgunlaştırma çabanız, diğerlerine ayna olur ve onlarda bilinçdışı suçluluk duygularına yol açıp kızgınlık oluşturur. O yüzden sizin başkalaşmanızdan duydukları rahatsızlık nedeniyle size de rahatsızlık vermeden geri durmazlar.
Huzur istiyorsanız eğer, huzur ancak nefsi olgunlaştırıp ona boyun eğdirmekle mümkündür.
Ey, Rabbine, itaat edip huzura eren nefis!
Hem hoşnut edici, hem de hoşnut edilmiş olarak Rabbine dön.
Kullarımın arasına gir.
Cennetime gir. Fecr Suresi.27-30.