Canlılar âleminde kaçınılmaz tek gerçekliktir ölüm. İnsanlığın çetrefilliğinin yoğun olduğu yaşamında bu yazınında sırası mıydı diyenleri duyar gibiyim. Size hak veriyorum. Ama insanın sevdikleri Rabbine kavuşunca ağzımızın tadını bozan gerçekliliği sıkça hatırlamamız ve hatırlatmamız tavsiye ediliyor. Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in dediği gibi, "Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber... Hiç güzel olmasaydı, ölür müydü Peygamber?’’
Ölüm bir gaybtır aslında. Hayat beklemediğimiz anda sürprizlerle doludur her zaman için. Ne zaman, nerede, nasıl geleceği belli değildir. Bakıyoruz çocukken, gençken, ihtiyarken ansızın aramamızdan bir takım sebeplerle ayrılıp ebediyete göç ediyor insanoğlu. Ülkemizden, ümmetten, eşimizden, dostumuzdan ve çevremizden gelir bazen acı veren haberler. Duydun mu ? Falanca yakının, arkadaşın, komşun rahmetli olmuş. Duyanlar "İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn’’der ölümün hak olduğu idrakinde olan. Bazıları ise Tüh yapma ya!.. Ya daha çok gençti, sapasağlamdı, iki gün önce beraberdik, geçenlerde bana falanca ile selam göndermişti, gerçekten doğru mu? Hepsi doğru ama ölüm her doğan için daha da gerçek. Fani âlemde bir göçebeyiz. Geldik, konakladık, zaman doldurduk ve ebedi âleme dönmemek üzere asıl olan yaşama göçtür ölüm. Evet, ölüm haberleri karşısında şaşırırız, üzülürüz hatta korkarız çoğu kez. Bu satırları yazan kalemin mürekkebi bile bu sözcüğü yazarken donar birkaç kez yazmak için zorlanır. Dünya Hanın bir kapısından gireriz, zamanı gelince yalnız olarak çıkıp gideriz. Asıl olan ebedi konaklama ahiret yurduna. Hepimiz eninde sonunda yüzleşeceğiz bu gerçekle. O halde hepimiz ölümlerden ibret almalıyız. Evimizden sabahleyin gün ışığı ile başlanan mesaimiz gün kararmasına dek sürer. Çalışma mekânında emeğimizi, gayretimizi, aklımızı, becerimizi sonuna kadar kullanarak üretken olmak başarımızı bereketlendirir. Tabii bu fani dünyada yaşamak için yapmamız gereken bir zorunluluktur. Dünyevi yaşamda aklımızda sürekli yarına dönük planlar, düşünceler hiç eksilmez. Şu hiç aklımıza gelmez çocuğumuzun ‘’Her nefis ölümü tadacaktır.’’ (Enbiya 35).
İş hayatımız esnasında belli saatlerde mola verilir. Yorulan bedenin dinlenmesi ve bir nefes soluklanmak için. Çay, kahve ve muhabbetle kendimize gelir, moral ve enerji takviyesi yaparız. Elbette bu fiziksel yaşantımız için gerekli bir durumdur. Bir de ruhu dinlendiren Rabbimizi hatırlatan kaideler koymuştur cenabı hak. Günün yoğunluğundan kurtuluş reçetesi bizlere namaz ve abdest nimetini bahşetmiş ne güzel. Namaz, iş stresi arasında ruhumuzu rahatlatan, kalbi genişleten bir huzur ilacıdır Rabbimizden. Abdest bir mucizedir. Bedenin çalışma sisteminin sağlıklı olması için kritik noktaların bir akupunktur tedavisi dokunuşlarıdır. Suyun temizleyici ve serinletici masajıdır sanki. O halde dünyevi işimizde kulaklarımız ezanda, kalbimiz abdest ve namazda olmalı ebedi âlem için. Yol çok kolay ve basit, imanın şartları yaşamımızın her anında olmalıdır. Hayır, hasenat ve güzel ahlak. Sonuçta hem dünya, hem de ahiret hayatı saadet ve huzuru ne güzel bir kazanç.
Bu huzurla ebedi bir göç yolculuğu için ne güzel söylemiş Yahya Kemal Beyatlı:
‘’Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden
Birçok seneler geçti dönen yok seferinden.’’
Eğer fani dünyadaki sevdiklerimizle birlikte cennette buluşmaksa imanımız, amel karnemizin iyiliklerle dolu olması gerekiyor. Çünkü kulla giden tek sermaye amelimizdir.
Mübarek Mevlid Kandili gecesinde ümmetin şehitleri ve tüm geçmişlerimize rahmet olması temennisi ile çok geç olmadan tövbe tövbe…
Salat, Selam ve Dua…