“Ölüm
erken gelir kimi zaman,
bir yıldırım gibi düşer,
alır götürür
yaşanacak onca şey varken.”
…
Kulağımda Suriyeli hafız Ahmet’in taziye evinde okuduğu aşır’lar, Yasin, Rahman, Mülk vd. sureler. içimde kendime ve çevreme söylediğim söz “Kadere iman kederi azaltır” ile teselli arıyorum. En büyüğümüz, en nazlımız, derdini acılarını içine gömen, bu yüzden en sert görünümlümüz, dayağını çokça yediğim, soba üstünde kaynayan suda demli çaylar içtiğimiz ablamızı kaybettik geçen hafta… yazacak ve anacak şey çok dualar içinde. Yaralar kabuk bağlasa da acı taze. Yazmak, belki kendisine ulaşabilecek hayır dualarına vesile olur diye zorunlu. Ölüm gelince her şey susar. Hayatın hakikatidir karşımızdaki. Ne büyük bir aldanış ile baktığınızı fark ediyorsunuz hayata ve sonra yine bir perde iniyor ve kaldığın(m)ız yerden devam ediyoruz aldanmaya… Ne çok yazacağım yazı vardı ölüm geldi, ilk sıraya kondu.
…
“aşk için karnıma ve göğsüme
ölüm için yüreğime sürdüğüm ecza uçtu birden
aşk ve ölüm bana yeniden
su ve ateş ve toprak
yeniden yorumlandı.”
…
“Hedefi olmayan yolcularız bizler,
Bulutlarız, rüzgârlarda dağılan,
Ya da ölümün soluğunda üşüyen çiçekler,
Yerimizden kopartılmayı beklemekteyiz.”
…
“Aslında hayatı ölüm tadında yaşamak,
Korkusuz aynı dem de korkutmadan,
Saatleri ve takvimleri kaldırarak.
Koşarak olmasa da yürüyerek,
Bir kaç yorgan ve yastıkla yetinerek,
Ölümüne anlar kalsa bile üzülmeyerek,
Tebessüm ederek gitmek.
Bir selâm gibi ölümünü bekleyen ahâliye.”
…
“ölümü geciktirmek sonsuzluğu kısaltmaz
diyor birisi, evet ama
hayatı uzatır sanki”
…
“En son ölüm gelir
Yine de erken deriz”
…
El Fatiha…