Bizi kimse bitirmedi, biz kendi kendimize bittik.
Bence dışarıdan hiçbir düşman bizim birbirimize yaptığımızı yapamazdı. Kendimize yaptığımızı hiç yapamazdı.
İçsel bitişimizden ve tükenişimizden bahsediyorum.
Ahlak, edep, akıl, fikir, namus, haysiyet gibi kavramların nasıl da içinin boşaltılıverildiğinden söz ediyorum. Tırnak içinde söylemek gerekirse artık “namazında abdestinde” dediklerimiz bile fiyasko çıkıyorlar. Dindar(!) olan da vergi kaçırıyor, ahlaklı edepli olan da harama bulaşıyor, alnı secdeden güya kalkmayan abilerimiz de ‘karı kız’ avına çıkıyor.
Anlayamıyorsunuz değil mi? Çünkü neden biliyor musunuz normalleşti de ondan. Artık eşini aldatan adamlar normalleşti, kocasına yalan söyleyen kadınlar normal artık, olabilir. Nişanların, sözlerin hiçbir mahiyeti yok herkes pilavdan dönebilir ve kimsenin kaşığı kırılmaz!
Verilen sözler havada kalabilir, Müslüman sözünde durmasa da olur.
Göz göre göre yalanlar söylenebilir, hiçbir yalanın kuyruğu birbirine değmesin yeter ki, edepli adam yalan da söyleyebilir. Olur.
Dilinde peygamberler tarihi, elinde instagram hesabındaki kızların fotoğraflarına aç biilaç bakabilir. Erkek. Yapar. Olur!
Namustan şereften bahsedip, umreye bedavaya gitmenin yollarını araya da bilir. Olabilir. Hakka girebilir. O da olur.
Komşusu açken tok da yatabilir, haksızlık karşısında dilsiz şeytan da kesilebilir. Olsun, o da olur.
Hoşgörü sahibi olmayabilir, küfür de edebilir, ailesine yük de olabilir, ana babasına saygısızlık da yapabilir.
Hak yiyebilir, gönül kırabilir… Olur! Neden olmasın.
Maruz görün. Olur.
Daha neler neler olur! Yeter ki bir kere oldur, gerisi gelir.
Kimse kızmasın. Kimse “sen de abartıyorsun” demesin bana. Hiç abartmıyorum, az bile söylüyorum. Sokağa çıkın, okula gidin, iş yerinizde şöyle bir etrafınıza bakın, kafelerdeki sohbetleri dinleyin, otobüslerde teyzelere bir kulak verin… Ne kadar iyimser davrandığımı fark edeceksiniz.
Hz. Pir; “Kafeste mahpus olan kuşun, kurtulmamak istemesi cahilliktendir” diyor. O halde yapılması gereken şey herkesin silkelenip kendine gelmesi gerektiğidir.
Neyi kaybettik, nerede kaybettik ve nasıl kaybettik?
Kaybettik orası kesin, ama bu soruların cevabını vermemiz lazım.
Tükenişimizi mi seyredeceğiz? Yoksa bir şeyler mi yapacağız.
Boşa değil eskilerin “hey gidi günler hey” demeleri…
Boşa değil eskiyle yeniyi kıyaslayıp, şimdiki köhneleşmeyi eleştirmeleri…
Sözün özü; oldurmayın! Her şeyi mübah görmeyin. Bir şey yanlış ise yanlıştır bunun acabası, belkisi yoktur.
Bir şey yasaksa yasaktır. Bir şey günahsa da günahtır. La’mı ci’mi yoktur.
Esnetmekten, oldurmaktan vazgeçin.
Öyle her şeyi kitabına uydurmaktan da vazgeçin.
Şimdi yavaşça sekmeyi kapatın ve bir düşünün, neredeyiz, nerede neyi kaybettik, aslında nerede durmalıyız?
Haydi!