Bir öğrencinin öğretmenine vefa borcudur bu satırlar…
Artık yaşlandığınızın işaretlerinden birisi, hayatında iz bırakan şahsiyetlerin birer birer ahrete intikal etmesi sayılabilir. Bazen, dedeniz, nineniz, babanız, akrabanız, amcanız bazen çocukluğunuzda gençliğinizde iz bırakan şahsiyetlerin, sanatçıların, yazarların, politikacıların, filmlerde hep aynı yaşta gördüğünüz yıldızların ölüm haberi sıranın size gelmekte olduğunun bir işaretidir. Saçınıza düşen aklar bu mesajı vermekte yetersiz kalıyorsa dahi diğer işaretleri okuduğunuzda alınan mesaj nettir: sıra sizde!
Herkes birer birer çekiliyor sahneden…
Şehir dışına çıkmak üzere valiz hazırlarken aldım Eğitim Fakültesinden sevgili hocam Önder Pilten’in ölüm haberini. Demek, o sonsuzluk yolculuğuna bizden önce çıkmıştı. Oysa ben bir günlük iş/görev ziyareti yolculuğu yapacaktım ve dönüş biletini de almıştım. Elimdeki bilete, hazırlanan valize baktım, durdum, boğazıma bir şey takıldı. Yıllar öncesine götürdü beni bu üzücü haber. En son ne zaman görmüştüm diye zorladım hafızamı, bir iki yıl önceydi galiba. Keşke daha çok görme, konuşma şansım olsaydı diye düşündüm. Ömrümüz keşkelerin toplamından müteşekkil. Ömür dediğiniz şey ne garip. Kimisi ölüm haberleriyle çekiliyor sahneden, hayatınızdan kimisi ise yaşıyor olduğu halde kayıp gidiyor hayatınızdan. Facebook arkadaş listesinden siler gibi siliyorsunuz isimleri, hatıraları, yaşanmışlıkları. Buruk, üzgün bir kalp, boş, ıskartaya çıkmış bir hayat… “ah ne aptalmışım dediğiniz zamanlar”
Koridorda bir gölge
Eğitim fakültesinin yıkılmadan önceki karanlık koridorunda ışığın arkadan vurduğu bir sahne ve büyük, heybetli, bana doğru yürüyen, gittikçe büyüyen bir gölge. Belleğimi yokladığımda ilk aklıma gelen şey budur Önder Pilten hakkında. Büyük, heybetli bir yürüyüşü, bir duruşu vardı Önder hocanın. Etkileyici bir ses tonu sonra. İnsanda iz bırakan, etkileyen. Sonra derin bakışları, kalın gözlük camlarının gerisinden bakınca küçük görünen gözlere rağmen etkileyici bakışlar. Konuşurken doğrudan muhatabının yüzüne, gözlerinin içine bakardı. Dinlendiğinizi muhatap alındığınızı, önemsendiğinizi bilirdiniz. Sınıfta ağır adımlarla yürüyerek ders anlatışı, konunun bir yerinde durup camdan dışarı bakıp düşünüşü, size ben bunu nasıl anlatsam da idrak edebilseniz der gibi duruşu vardı. Bazen camdan dışarıya doğru bakar dalardı. Dalardı da dışarıdaki bir sahneye değil zihnin içindeki bilmem hangi konu kendisini meşgul ederdi de onunla hesaplaşır, tefekkür eder, çıkarımlarda bulunurdu bilmezdim ama sadece sezgi ile beden dilinden anladığım şeydi.
Önder Pilten, Belleğimde iz bırakan hikayeler, kitaplar anlatmıştır derslerin ötesinde. O etkileyici ses tonu ile daha önce duymadığım anekdotlar. Çok fazla yakından tanıma şansım olmadı. Hoca öğrenci ilişkisi, derste anlatılanlar dışında bazen de sevgili hocam, Prof.Dr.Muammer C. Muşta’nın odasındaki karşılaşmalarımızda kulak misafiri olduğum kısa konuşmalarını hatırlıyorum. Bu kısa, ders dışı konuşmalara rağmen insanda iz bırakan bir müktesebata sahip olduğunu hissettirirdi. Severdim ve saygı duyardım. Saygı uyandırırdı içimde. Ölüm haberini aldığımda boğazıma takılan şey, sevgi ve saygıdan kaynaklanır. Cenazesinde bulunamadığım için üzüldüm. Yola çıkmak gerekiyordu. Sevgili hocam, doğrusu yanlışı, hatası sevapları ile dünya imtihanını vererek baki aleme geçti. Allah taksiratını affetsin, sevenlerine sabır sağlık afiyet versin. Biz dünya imtihanında bir yolculuktan bir meşakkate, çokça hatalardan sıyrılmaya, arınmaya çalışarak çırpınmaya devam ediyoruz. Allah bizi de bu yolculuklarda sırat-ı müskakimden ayırmasın…
“Dünya dedikleri bir gölgeliktir…”