Türkiyede ideolojik, zihinsel yapılanma sonucu iki tür kavrama şekli oluştu: Birincisi; statik, durağan, eklektik ve her şeyi birbirinden bağımsız kavrayanlar, ikinci grupta hayatı dinamik, akışkan, birbiriyle ilişkili kavrayanlar. Anı kavramak zor bir bireysel ve zihinsel süreç istiyor. Yoksa bin yıl öncesini bugün, bugünü bin yıl önceki şartlardaymış gibi anlatmak mümkün. Ortadoğu sorununu kavramada da bu iki yol açık bir şekilde görülüyor. Dün iyi ki bulaşmadık, bugün demokratik devrim kendi kendine olacak diye yazanlar var. Türkiyenin Süpermene ihtiyacı var diye yazanlara karşı ben sadece men adama ihtiyacımız olduğu kanaatindeyim. Kiminle ittifak yaptığını bilen, geçmiş ve geleceğinin farkında olan ve vizyon sahibi analitik düşünen adama ihtiyacımız olduğu kesin. Duygusal, romantik hayallerle demokratik devrimi bekleyenler bölgede radikal yöneticilerin safında görünüyor Batıdan bakınca. Ortadoğuda bir güç politikası oynanıyor ve güç oyunu dışında kalan Türkiye son dakikada Romaya çağrıldı. Bunun nedeni de Avrupanın asker gönderme gibi bir sorunu olmasından. Türk askerine ihtiyaç var. Iraktan petrol alacağını bile tahsil edemeyip unutalım bari diyen zihniyet ülkemizin çıkarlarını korumamaktadır. Uluslararası anlaşmalarla hâlâ hukuki zeminini kaybetmemiş olan bu alacağımız dahil olmak üzere Türkiye iki de bir önüne Kürt kartı konulmasını istemiyorsa masaya oturmalıdır. Kendi kartlarını açma cesaretine sahip olmalıdır. Stratejik derinlik için her şeyden önce strateji lazım. Strateji de ittifaklar ve güçlerle oluşur. Arap dünyasının bile karşı çıktığı Hamas ve Hizbullahla samimiyet ne Araplara ne de Batıya ittifak sağlayabilir. Kürtleri siyasi olarak devamlı koruyan ekipler aynı zamanda Amerika düşmanıdır. Oysa Kürtler bölgede Amerikan kuyrukçuluğu yaparak kendi menfaatlerini korumakta. Barzani hem PKKya yardım etmekte, hem Türkiye aleyhine çalışmaktadır. PKKnın bir kısmı da Barzani vasıtasıyla İsrailden destek alıyor. Düne kadar Apo, Suriyeden yönetiyordu PKKyı, İranda PKK militanları eğitim görüyordu. Stratejik derinlik, dün kiminle, bugün kiminle ve yarın kiminle olacağının farkında olmaktır. Osmanlıdan beri Avrupanın bir parçası olan ülkemizi Ortadoğu ülkesi sananlar var hâlâ. Bu zihniyet Türkiyeyi teröristlerin ve radikal İslamın parçası sayıyor böylece. Tarih yazıyor ki son 100 yıldır Türkiye, Ortadoğuda Batılı ve modern değerlerin, anti-emperyalist savaşın temsilcisidir. Araplar sömürge olurken ve sömürgecilerle işbirliği yaparken biz anti-emperyalist bir savaşı kazandık. Biz demokratik devrimimizi 80 yıl önce yaptık ve bölgede rol model olduk. Kadın özgürleşmesini, siyasete katılımını, yasal haklarını, demokratik seçim sistemini biz 80 yıl önce yürürlüğe koyduk. Yoksa demokratik devrimin başka kriterleri mi var bilmediğimiz? Neden Avrupa basınında kimse demokratik devrim yapalım diye yazmıyor ya da Ortadoğu demokratik devrime gebe demiyor acaba? Fox televizyonunda geçen haberde Suudi din adamı Vehhabi Şeyh Abdullah bin Cebrin, fetvasında, Hizbullaha destek vermenin, katılmanın ya da dua etmenin kabul edilemeyeceğini söylemiş. Onlara para ve desteğin İrandan gittiğini de belirtmiş. Yani Vehhabiler bile Hizbullaha karşı! Benzer bir fetva Kuveyt tarafından da yayınlanarak İran suçlandı. Mısır ve Ürdün, Hizbullahı hiç olmadığı kadar sert suçladı. Hizbullah iki asker kaçırmakla neyi tetiklediğini ise yeni fark etmiş durumda. Diyor ki: İsrailin Hizbullahı yok etmek için fırsat kolladığını düşünemedik! İsrail, Avrupa ve Amerika, yeni bir Ortadoğu yaratma konusunda kararlı. Rice bunu açıkça belirtiyor ve Kalıcı barış için yeni Ortadoğu yaratmalıyız. diyor. Şimdi Türkiye terörizme destek vererek bölgede etkinliğini artırmak isteyen İrandan yana mı olacak, bölgenin ev sahibi halinde mi davranacak? Türkiye, önündeki 50 yılda geçmiş 50 yılın dışında bir yerde mi olmak istiyor? Türkiye gerçek politikalar eşliğinde karar verebilecek mi yoksa romantik bir hayal kırıklığı mı bekliyor bizi?
|