Oruçla kendine gelmek ve kendini bilmek!
İnsan, kâinatın bir nevi özeti, kopyası, nüshasıdır. Kâinat ise Yüce Allah’ın tecellisidir. Bu yüzden insanı tanıyan, kâinatı tanır, kâinatı tanıyan da Yaratıcısını tanır.İnsan, iki kitapla karşı karşıyadır. Biri Kâinat Kitabı, diğeri de Allah’ın Kitabı Kur’ân. Kâinat Kitabının ilk ve en büyük ayeti insanın kendisi ve yaratılışıdır. Kur’ân’ın ilk ayeti de insanın yaratılışına dikkat çeken ‘Oku’ emri değil midir? Yaradan Rabbinin adıyla oku! O, insanı bir alakdan yarattı. Bu nedenle insan kendini tanıdıkça kâinatı tanıyacak, kâinatı tanıdıkça Yüce Allah’ı tanıyacaktır.
İnsan, Kâinat ve Allah. Bu üçlü birbiriyle ilgilidir, birbiriyle uyumlu olmalıdır. Bu üçlü arasında iletişim ve uyum sürdükçe, insan için huzur ve mutluluk da artarak devam eder. Ama insan kâinattan koparsa hayattan kopmuş olur ve huzursuz olur. Yüce Yaratıcıdan koparsa yine gerçek hayattan kopmuş olur, stres ve buhranların adamı olur. Bu yüzden Müslüman, kâinatla iç içedir ve o her zaman Yüce Allah ile bağlıdır.
Oruç ibadeti, insanın kendine dönmesini, kendini bilmesini ve kendinde olmasını sağlayan ibadettir. Sanıldığı gibi oruç, insanın kendi kendine yettiğinin değil, aslında bittiğinin göstergesidir. Evet, insan hiçbir şey yemeden içmeden bir süre ayakları üzere durabilmektedir. Ama onun bu kendi kendine yetmesi, sınırlıdır. İnsan, sonsuza dek kendi kendine yetemez. Onun mutlaka başka şeylere ihtiyacı vardır. Yüce Allah’ın maddî ve manevî nimetlerine ihtiyacı vardır. Nitekim ayette şöyle buyurulmuştur:
Siz ey insanlar! Allah’a muhtaçsınız. Ona inanmaya, O’nu sevmeye, O’na bağlanmaya, O’nun maddî ve manevî gıdalarına muhtaçsınız. Bunlarsız yapamazsınız. Kim yaparım derse yanılır ve sapıklığa düşer, hem dünyada kaybeder, hem de ahirette.
Bu yüzden olacak ki Kur’ân’da insanın azmasının temel sebebi olarak onun, Rabbine ihtiyaç duymaması, kendi kendine yetinmesi gösterilmiştir.
Hayır hayır! Doğrusu insan azmaktadır. Kendisini müstağni gördüğü için azar!
İnsanın kendine dönmesi, kendini bilmesi, aslında Rabbine dönmesi ve Rabbini tanımasıdır. Kendi eşsizliği yanında, acizliğini ve yaratıcısına muhtaçlığını bilen insan; erişilmez kudretin sahibi olan Rabbini tanıyacak ve O’nun olmaya gayret edecektir. İşte oruç ibadeti bunu sağlar.
Oruçla insan, nefsini dizginler, onun arzu ve ihtiraslarını firenler, onu kontrol altına alıp yönetmeye çalışır. Oruçla insan Kur’ân’ın nefsinizi öldürün emrini yerine getirmeye gayret eder. Mide ve şehvet, insanı, ona yakışmayacak şeylere götüren iki güçtür. Oruçla bu iki güç, dizginlenir ve kontrol altına alınır.
İnsanın her zaman nefsiyle başının dertte olduğunu söylerken şair, şöyle der:
Hep nefs çıkar karşıma , ölüp ölüp dirilsem;
İnsandan kaçmak kolay , kendimden kaçabilsem...
İşte oruç, nefisten kaçabilmenin, nefsi eğitip tezkiye etmenin antrenmanını yaptırır insana.