-Amca ben de oruç tutmak istiyorum, dedi küçük kız.
Sokaklarındaki parkta oyun oynuyordu. Yorulunca dinlenmek için seçtiği bankta sakallarının bir kısmı beyazlamış, biraz zayıf ve güleç bir adam oturuyordu. Sempatik amca küçük kızla konuşmaya başladı. Konuşmasında öylesine rahatlık, tatlılık ve güven vardı ki; küçük kız bu orta yaşlı, güleç adamı hemen sevdi. Kanı ısındığı amcasına elindeki şekerlemelerden vermek istedi.
-Al amca sen de ye, çok tatlı bunlar.
-Teşekkür ederim yavrum, ben oruç tutuyorum.
-Oruç tutmak ne demek amca?
Bu soru üzerine adamın oruç hakkında verdiği bilgiler küçük kızı çok etkilemişti. Şimdiye kadar hiç duymadığı şekilde orucun güzelliklerini dinlemiş ve bu konuşmadan fazlasıyla memnun kalmıştı. “Meğer oruç tutmak ne kadar güzel ve değerliymiş” dedi, kendi kendine küçük kız. “Ve her şeyi sadece Allah’ın sevgisi ve rızası için yapmak” diye de ekledi. Allah’ı sevindirecek böylesine değerli bir işi kendiside yapmak için karşı konulamaz bir istek duydu. Bu duygunun arkasından gelen sözcük:
-Amca ben de oruç tutmak istiyorum, oldu.
-Oruç zaten senin gibi olmaktır yavrum.
-Nasıl yani?
-Yani, küçük ve az şeylerden mutlu olabilmektir. Bir iyilik gördüğünde hemen sevinebilmektir, bir kötülük gördüğünde ağlayabilmektir. Kayıtsız şartsız şekerlemelerini paylaşabilmektir. Önyargısız ve hassas olabilmektir. Kirlenmemiş bir kalp taşımaktır. Bir çocuk duyarlılığı yaşayabilmektir. Karşısındaki kişiye sadece insan olarak bakabilmektir. İşte açlık ve susuzluğun bizi taşımaya çalıştığı noktalar bunlardır.
-O halde ben hiç oruç tutamayacak mıyım?
-Tabii ki tutacaksın güzel kızım. Büyüyünce, şimdiki gibi olabilmek için tutacaksın.