Oruç tutmak, her ne kadar yemeden ve içmeden kesilmek ise de, sadece aç kalmak demek değildir. Orucun gayesine tam olarak ulaşabilmek için, sadece midemizi değil bütün vücudumuzu oruçlu hale getirmemiz gerekmektedir.
Orucu, sadece ağzımızı yemeye ve içmeye kapatmak olarak görmemeli bütün bedenimize, bütün azalarımıza, gönlümüze ve ruhumuza yaymalıyız. Ancak, bu şekilde oruç tutarak, orucun tat ve lezzetine kavuşabilir ve orucun maddi- mânevi faydalarına ulaşabiliriz.
Kâinatın Efendisi, oruç tutarken nasıl davranmamız gerektiği ile ilgili bakın nasıl ipuçları veriyor:
“Oruç perdedir. Biriniz oruçlu iken kimseye kötü söz sarfetmesin, bağırıp çağırmasın, birisi kendisine kötü söz edecek veya kavga edecek olursa ben oruçluyum desin ve ona bulaşmasın.”
“Kim yalan sözü ve yalan ile iş yapmayı bırakmazsa, Allah’ın onun yemesini ve içmesini terk etmesine ihtiyacı yoktur.”
“Oruç sabrın, sabırda imanın yarısıdır.”
Efendimizin bu güzel sözlerinden anlaşılıyor ki, orucu sadece mideye değil, aynı zamanda dilimize ve diğer bedensel ve ruhsal bütün azalarımıza tutturmamız gerekmektedir. Yani orucu yüreğimizle ve gönlümüzle tutmamız gerekiyor.
Orucu, bütün kötülükleri engelleyen bir perde olarak görmeli ve hayatımızı bu andan itibaren kötülüğe, riyakârlığa, samimiyetsizliğe, vefasızlığa ve topyekûn haramlara tamamen kapatarak, güzelliklerle dolu bir şekilde yaşantımızı sürdürmeliyiz. Böyle yapmazsak sadece aç kaldığımız kalır yanımızda…
Bilmeliyiz ki; Allah’ın, bizim aç kalmamıza ihtiyacı yoktur. Bilmeliyiz ki; Oruç ile kötü huy ve çirkin yaşantı birbiri ile bağdaşmaz, güzellikler ile çirkinlikler yan yana durmaz. Oruç, bütün kötülükleri engelleyen bir kalkan olmalıdır. Olmuyorsa tuttuğumuzu zannettiğimiz oruçlarımızda bir eksiklik var demektir.
Bilmeliyiz ki; Oruç, nefsi terbiye etmenin en güzel yoludur. Nefsi terbiye etmenin yolu, sabırdan geçer. Sabır; sadece açlık ve susuzluğa karşı koymak değil, bununla beraber kötülükleri, haksızlıkları, vefasızlıkları ve haramları iştigal etmemek, bütün geçici zevklere direnebilmektir.
Diğer yandan, oruç tutmamız sebebi ile oluşan açlığımız, bizi yıllar boyunca aç ve susuz kalarak hayatını idame ettirmeye çalışan garip, fakir ve kimsesiz insanları da düşünmeye sevketmelidir.
İftar sofralarımızı, zenginlere gösteriş için değil, fakir ve gariplere açmalı ve bu insanları Ramazan ayının hürmetine sevindirmeli ve Allah’ın rızasının, mazlum ve mağdur insanların rızasına bağlı olduğunu unutmamalıyız.
Zekât ve fitrelerimizi riyadan ve gösterişten uzak bir şekilde, karşılığını, kimsenin kimseye faydası olmayacağı ve ancak amellerimizle baş başa kalacağımız o dehşetli günde görmeye inanarak, hakiki ihtiyaç sahibi insanları araştırıp bulmalı ve tam yerine ulaştırmalıyız.
Bilmeliyiz ki; bizler, iftarlarımızı gösterişli ziyafet sofralarına dönüştürürken, çevremizde kuru ekmeğe muhtaç olan insanlar vardır. Bilmeliyiz ki; boynu bükük, garip, fakir ve mağdur insanları sevindirmek Allah’ı hoşnut eder. Bilmeliyiz ki; bir garibin, bir yetimin, kimsesizin elinden tutmak ve mazlumun duasını almak cennet kapıları açar.
Şeytanların zincire vurulduğu bu ayda nefislerimizi şeytanlaştırmayalım. Şeytanımızla birlikte nefislerimizi de dizginleyerek zincire vuralım. Nefs, benlik ve kibirlerimizin esaretinden kurtulalım. Yaptığımız haksızlıkların muhasebesini yapalım ve üzerimizdeki kul haklarından kurtulalım ki, vicdanımız rahat olsun. Sözlerimize, akitlerimize ve ahde vefaya bağlı kalalım ki, ruh ve gönül dünyamız huzurlu olsun. Bu ayı temizlenme ve arınma fırsatı olarak görelim.
Yüce Rabbimizin hediyelerini baş tacı yapmalı ve O nasıl davranmamızı istiyorsa eksiksiz olarak o şekilde davranmalıyız. Bizleri en iyi bilen ve bizim için en hayırlı olanı takdir eden bizi Yaratan değil midir?
Oruç ibadetini, bizleri günahlarımızdan arındıran bir fırsat ve melekût âlemine yükselten bir imkân olarak görmeliyiz. Oruçlarımızı kendimizi ve toplumu güzelliklere, iyiliklere ulaştıracak şekilde, Yüce Allah’ın istediği gibi ve O’nun rızasını kazanmak için tutmalı, hata, kusur, kötü huy ve günahlarımızı terk etmeli, beden ve gönül dünyamızı tamamen kötülüklere, çirkinliklere kapatarak orucu bedenimizin yanında ruhumuza ve kalbimize de tutturmalıyız.
İşte ancak bu takdirde, tuttuğumuz oruçlar bizleri istenilen amaca eksiksiz ulaştırmış olacaktır.
Bedenimizin ve gönül dünyamızın yıllık bakıma alındığı ve yıl boyunca yaptığımız hata, kusur ve günahlarımızdan dolayı aç kalan ruhumuzun doyuma ulaştığı mübarek Ramazan’ı en iyi şekilde ve Yaratıcımızın isteği doğrultusunda yaşamaya gayret edelim.
Oruç tutan bütün mü’minler kendilerini kötü ve çirkin huylardan arındırır, Yaratıcımızın emirleri ve O’nun elçisinin söylediği sözler doğrultusunda güzel meziyetlerle donatırsa toplumun bir anda olumlu olarak değişeceğini, yaşanan haksızlıkların, çirkinliklerin ve kötülüklerin sona ereceğini görebiliriz.
Ramazan’ı öyle yaşayalım ki, bu kutsal Ay, bizden şikâyetçi değil şefaatçi olsun. Mübarek Ramazan’ımız, bizleri de mübarek kılsın. Sağlıklı ve mutlu Ramazanlar efendim. (Salih Sedat Ersöz – Aydan Arı Günden Duru)