Yıllarca önce bir yazı yazmıştım. Demirel zamanıydı. Osmanlı mallarının vakıf statüsünden çıkarılıp satılmasını öngören bir teklif Meclis’ten geçmişti. O zaman Osmanlı Hanedanını temsilen yanlış değilse Ertuğrul Efendi, cumhurbaşkanına müracaat ederek, Hanedanın Osmanlı Vakıf malları üzerindeki tüm haklarından vazgeçmesi karşılığında bu kanunun imzalanmamasını istemişti. Demirel’in bana göre siyasi tarihinde verdiği en isabetli kararla kanunu onaylamadan geri gönderdiğini ve tekrar gündeme gelmedigine dair bir yazıydı.
Şimdi dünyaya Amerika hâkim. Bu hükmü ne kadar sürecek bilinmez. Belki Çin, belki Rusya ekonomik olarak onla yarışacak. Ama hiç biri bir Osmanlı olamayacak. Amerika, Irak’ta başarısız kalınca programını Osmanlı olsa ne yapardı diye değiştirdi. Aslında dünya Osmanlı’ya muhtaç.
Dün gazetelerde bir haber vardı. İngiltere kraliçesi I. Elizabet’in Osmanlı’yla ilişkileri hakkında. Zorda kalan İngiltere, Osmanlı’dan yardım istiyor. Kimler istemedi ki. Fransa Kralı Fransuva, İsveç Kralı Şarlken gibi. O hepsine yardım etti de, ona yardım eden olmadı. O gururla yıkıldı gitti, eksikliği hala tartışılıyor. Bu tartışma bizde bile olmuyor mu?
İngiltere İspanya karşısında zor durumda kalınca Osmanlı ona yardım eder. Soner Yalçın bu tabloyu anlatan bir yazı yazmış. Ondan bir pasaj aktarmak istiyorum.
“Osmanlı, önce İngiliz ticaretini destekledi. 11 Eylül 1581 anlaşmasına göre, İngiliz gemileri Akdeniz’deki Türk limanlarına rahatça girip ticaret yapabilecekti. İspanya Kralı II. Felipe, Osmanlı’yı karşısına almak istemedi; ince bir diplomasi yürütüp, “barış çubuğu” içmek istedi.
Bu hal, Fransa ve İngiltere’yi korkuttu; biliyorlardı ki Osmanlı yanlarında olmazsa, İspanya onları yutardı. Fakat Osmanlı, II. Felipe’e yüz vermedi. İngiltere’nin koruyuculuğuna devam etti. İlk İngiltere elçisi William Harborne, 26 Mart 1583’te İstanbul’a gelerek göreve başladı.
O tarihlerde Osmanlı tahtında Sultan III. Murad (1546-1595) vardı. Osmanlı, topraklarını genişletmeyi sürdürdü: Fas, Lehistan, Tebriz ve Şirvan gibi İran’ın bir bölümü vs.
Kraliçe I. Elizabeth, Osmanlı yönetiminin gönlünü hoş etmek için, yalnız padişahı değil, padişahın annesi Valide Sultan Nurbanu’yu, eşi Safiye Sultan’ı, hocası Sadeddin Efendi’yi, vezirlere, Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşa gibi komutanları hediyelere boğdu. Mektuplarında, “putperest” dediği Katoliklere karşı Türk yardımı istedi. Kendini İslam’a yakın göstermek için, Protestanlıkta da tıpkı Müslümanlıkta olduğu gibi resimlere ibadetin yasak olduğunu yazdı.
III. Murad yanıt mektubunda şöyle dedi:
“Siz dahi südde-i sa’adetime ita’at ve inkıyada sabit-kadem olup, ol caniblerde vakıf ve muttali olduğunuz ahbarı arz ve ila’m etmekden hali olmıyasız.”
Kısaca, “siz büyük bir mutlulukla Osmanlı’ya bağlandınız, gerisini merak etmeyiniz” diyordu.
Osmanlı desteğini alan I. Elizabeth, 1588’de “İspanya Armadası” denilen deniz savaşında İspanya’yı yendi. Osmanlı donanması bu savaş sırasında İspanyol gemilerini Akdeniz’de oyaladı ve savaşın, dolayısıyla tarihin seyrini değiştirdi.
Bu savaş sonrasında İngiltere büyük bir güç olarak tarih sahnesine çıkarken, Protestanlık artık durdurulamaz oldu.”
Cezayir Dayılarına haraç ödeyerek kendini kurtaran Amerika, Osmanlı’nın desteğiyle ayakta duran Fransa, İngiltere gibi batı, Müslümanları korumak için binlerce askerini gönderdiği Endonezya gibi hatta Çin.
Hoşgörü cennetinin merkezi Osmanlı. Onun gibi olmak hoş değil mi?