Son yıllarda küresel ısınma ve yağış azlığı nedeniyle kurak bir dönem geçiren Konya Ovası, kuraklıkla bundan 718 yıl önce tanıştı. 1290 yılında yaşanan büyük kuraklıkta 40 bine yakın insan açlıktan hayatını kaybederken, 1880'li yılların sonlarında yaşanan kuraklık ise alınan tedbirler sayesinde atlatılabildi.
Konya Ticaret Odası tarafından aylık olarak çıkarılan İpekyolu Dergisi'nde yer alan habere göre, Konya Ovası kuraklıkla bundan 718 yıl önce tanıştı. 1290 yılında baş gösteren kuraklık nedeniyle bölge halkı büyük bir açlıkla karşı karşıya kaldı ve 40 bine yakın insan açlık nedeniyle hayatını kaybetti. Belgelere yansıyan diğer büyük kuraklıklar ise 1800'lü yılların sonunda görülüyor. 1873 yılında baş gösteren kuraklık nedeniyle yöre halkı sokaklara dökülmüş, isyanın eşiğinden dönülmüştü.
Dönemin valisi olan Sait Paşa gerekli önlemleri almadığı için görevinden alınmış ve yerine Mehmet Memduh Paşa atanmıştı. Mehmet Memduh Paşa göreve gelir gelmez öşür olarak toplanan vergiyi halka iade etmiş, sancak ve kazalarda ihtiyaç komisyonları kurmuştu. Bu komisyonlar aciz ve fakir vatandaşları belirleyerek yardımlarda bulunmuş, ekmek fırınları ise 1 yıl boyunca açık tutularak ekmeğin okkasının 50 parayı geçmemesi sağlandı.
Kıtlık nedeniyle ayrıca Ankara ve Adana'dan başta olmak üzere dışarıya deniz yoluyla yiyecek satılması yasaklanmış ve Bağdat'tan getirilen yiyecek, gümrük vergisinden muaf tutulmuştu. Kuraklık, yağan bol yağmur ile birlikte atlatılmış, ancak ileride yaşanan kuraklık ve çekirge afeti gibi etkenler o yıllarda Konya Ovası Projesi'nin (KOP) düşünülmeye başlanmasına neden olmuştu.
1303 KITLIĞI
19. yüzyılda yaşanan en büyük kuraklık ise halk arasında 1303 kıtlığa olarak da bilinen 1887 yılında yaşanan kuraklıktı. O yıllara ait belgelerde bu kuraklığın 1886-1887 yılları arasında sürdüğü ve çok çetin geçtiği yazıyor.
Kuraklığın geldiğini önceden gören dönemin Konya Valisi Mehmet Said Paşa, kuraklığın daha az görüldüğü Burdur, Teke ve Hami sancaklarından dışarıya hububat çıkarılmasının yasaklanmasını istemiş, 30 Mayıs tarihinde konuyu görüşen Meclis-i Vükela ise bu talebi yerinde bularak kabul etmişti. Kuraklığın etkisini göstermesinin ardından valilik bünyesinde Vali Said Paşa Başkanlığı'nda bir kıtlık komisyonu kurulmuş, komisyon her tarafa birer memur göndererek kuraklığın zararlarını tespit ettirme yoluna gitmişti. Sonbaharla birlikte gelen yağışlarla tekrar ekin ekecek çiftçiler için tohumlukta sıkıntı yaşanmaması adına bazı tedbirler alan komisyon, 1290 yılında yaşanan felaketin yaşanmaması için gereken tedbirleri almaya çalışmıştı. O dönemde alınan kararlar şöyleydi:
"Düşkün vatandaşların hisseleri, servet sahibi olanların fazladan verecekleri paralardan borçlandırılmak kaydıyla Konya sancağından ev başına 2 mecidiye toplanılarak, bir kıtlık fonu oluşturulması, şehirdeki menafi sandıkları ile Maarif sermayesi olarak Osmanlı Bankası'nın Teke ve Konya şubelerinde tutulan paranın fona aktarılması, komisyona teslim edilecek olan bu fon ile dahilden veya hariçten zahire ve un satın alınması."
Komisyonun yaptığı çalışmalar sonrası bölgeye gerek tohumluk gerekse yemeklik olarak 12 bin 500 ton hububata ihtiyaç olduğu belirlenmiş, gerekli hububatın Suriye'nin Havran bölgesinden ithal edilmesine ve gelen ürünlerden gümrük vergisi alınmamasına karar verilmişti.
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI SONRASI KURAKLIK
Konya Ovası, 1. Dünya Savaşı ve sonrasında da büyük kuraklıklara sahne olmuştu. 1928, 1929 ve 1930 yıllarında Konya ve çevresi büyük bir kuraklıkla baş başa kaldı. Bu yıllarda Ziraat Bankası, çiftçilerden alacaklarını alamamış, 1932 yılında çıkarılan "Buğday Koruma Kanunu" ile köylüden uygun bir fiyat karşılığı hükümet hesabına buğday alınmasına karar verilmişti. Bu dönemde 250 köy, tohumluk bulamadığı için ekim yapamamış ve ellerindeki hayvanları yok pahasına satmak zorunda kalmıştı. Çok ucuza alınarak kesilen bu hayvanlar ise et fiyatlarının bir anda düşmesine neden olmuş, bu durumdan hayvancılıkla uğraşanlar olumsuz etkilenmişti.
İHA