Övülmek, beğenilmek nefsimizin pek hoşuna gider. Övülmekten hoşlandığımızdan daha fazla, eleştirilmekten nefret ederiz. Oysa gerçek anlamda övgüye layık olan Yüce Allah’tır. Çünkü O, eksiklik ve hatadan uzaktır. İnsan ise hata ve noksanlıkla ma’luldur. Yapıcı olmak kaydıyla eleştiri ise, insanın eksikliklerini görüp kendini tamamlaması, yanlışlarını bilip onlardan kurtulması için iyi bir fırsattır.
Peygamberimiz bir hadislerine, sizi yüzünüze karşı çokça öven meddahlarla karşılaştığınızda onların yüzlerine toprak saçınız buyurur. Çünkü yüze karşı övülmek, insana kendi hata ve günahlarını unutturur, havalara girmesine sebep olur. Hele bir de hak etmediği, layık olmadığı halde övülüyorsa bu daha da kötüdür. Bunun için bizi aşırı şekilde yüzümüze karşı öven kimseye haddini bildirmek için, ona yaptığının yanlış olduğunu anlatma adına yüzüne toprak saçmalı. Tabi bu yüzüne toprak saçma şeklinde olmayacaktır, ancak yaptığının doğru olmadığı çarpıcı bir şekilde ona hatırlatılacak, dahası kendi nefsimizi dizginlemesi yoluna gidilecektir. Daha önemlisi onun aslının toprak olduğunu hatırlatıp toprak gibi mütevazı olmanın gereği söylenmelidir.
Şöyle bir düşünelim: Çevremiz tarafından övgüye layık olan bir harekette bulunduğumuz da o hareketi ne kadar layıkıyla yaptık, ne kadar Hak rızası adına yaptık ve gerçekten övülmeyi ne kadar hak ettik? Yaptığımız hareket, dışarıdan iyi ve güzel görülebilir, ama aslında onun yapılışında ihlâs ve Rıza-i ilahiyi kazanma arzusu yoktur. Ya gösteriş için yahut dünyevi bir beklenti için yapılmıştır. Hele bir de övgüye mazhar olacak bir davranış olmadığı halde sırf dalkavukluk olsun diye övülüyorsak, Allah korusun bu çok daha beterdir.
Kendisini öven kimselere karşılık Hz. Ebû Bekir’in okuduğu şu dua ne kadar da anlamlıdır:
Allahümmağfirlî mâ lâ ya’lemûn, vecalnî hayran mimmâ yuzunnûn.
Allahım, onların bilmedikleri şeyler hakkında beni bağışla ve beni onların sandıklarından daha hayırlı eyle!
Büyük Halife, övüldüğü zaman Rabbini hatırlıyor, günahlarını hatırlıyor ve Rabbinden bağışlanma diliyor. Ben kendimi sizden çok daha iyi bilirim, diyor. Siz beni övüyorsunuz ama ben günahkâr olduğumu çok iyi biliyorum ve sizin metihleriniz karşısında ben günahlarımı unutamam, diyor. Siz, layık olmadığım halde beni överek benim hakkımda güzel şeyler söylüyorsunuz, Rabbimden bu hüsn-ü zannınıza layık kul olmayı ve daha da hayırlı kul olmayı diliyorum.
Peygamber mektebinde yetişmiş olan kimse böyle olur. O, kendini bilir. Çünkü Rabbi bilmek, kendini bilmekten geçer. Kendini bilen kimse, dolduruşa asla gelmez, asla havalara girmez. Meyveli ağaç gibi, iyilik ve güzellikleri arttıkça dallarını yere sarkıtır ve mütevazı bir şekilde iyilik ve güzellikler Rabbimin lütfunun semeresidir, kötülük ve hatalarım ise nefsimdendir deme erdemliliğini gösterir.