Yaşımın içerisinde, hiç bir seçimde seçmenin siyasi tercihini yapmada bu denli zorlandığı bir seçim öncesi yaşamadım, desem yeridir. Genellikle üç aşağı beş yukarı seçmenin asgari % 70’inin siyasi tercihi, sandıktan çok önceden belli olur. Ve son düzlükteki kampanyalarda, geriye kalan % 30’un oyunu almak ve emanet oyları pekiştirmek için propagandalar yapılırdı.
Ama gördüğüm kadarıyla Türkiye’de şuan seçmenin % 70’lik kesimi, henüz gönül rahatlığıyla kesin olarak şu partiye oy vereceğim diyemiyor ve seçmende hiçte normal sayılamayacak derecede bir belirsizlik ve karasızlık hâkim. Öyle ya insanlar niye bir partiyi tutar? Birini diğerine niye tercih eder? Olaya bu açıdan bakıldığı zaman, insanların kendi siyasi görüşünü ve hükümet etme politikalarını savunan parti ya da liderlerin peşinde, mensubiyet duygusu ile hareket ederler. Fakat şuan Türkiye’deki ne partilerin, nede liderlerinin, öyle bir birlerinden ayrılabilecek derecede farklı politikaları ve kadrolarının olduğu görülmüyor. Hemen hepsinin siyasetten ortak paydası “Merkez” kelimesi oldu çıktı. Yahu, söz konusu bir konuda, tek bir merkez olur ve diğerleri de ona göre sağ ya da sol’u temsil etmeleri gerekir. Mevcut partilerimizin bir ağızdan “Merkez” sevdasına ve yarışına girdiler ki; sormayın gitsin. Kısacası, eski ‘ANAP’ modeli, şimdi son moda.
Ee hal böyle olunca, seçmeninde kafası karıştı kaldı haliyle. Şimdi; adam solcu ve malum yıllardır ezberleye geldiği, sol dünya görüşüne mensup vekil adayları ve solcu bir lideri olmalı ki, ona oy atıp destek olsun. Ya da aynı durum sağcı görüşe sahip seçmen içinde geçerli. Ancak, partilerin aday listelerine ve parti sloganlarına baktığımız zaman, kazın ayağı hiçte öyle görünmüyor. Tepedekilerin bir tek doğrusu var, o da; “Vekil olmak, dokunulmaz kalmak ve kapattıkları köşe başındaki koltuklarını kaptırmamak.” İnanın bence şuan için, bütün particilik ve politikacılık, ayakları sırf bu eksende dönüyor. Teşkilatlarmış, tabanın sesiymiş, demokratik usullermiş, temayülmüş, ideolojiymiş, ahde-vefa imiş.. Laf bunlar laf.
Yarın 23 Temmuzda sandıktan çıkacak olanların, bugünleri yok sayarak, halkın gözüne baka baka söyleyecekleri dahi şimdiden hazır. “Bizler demokrasinin bütün kurum ve kurallarıyla çalıştığı bir ülkede ve sandıktan alnımızın akıyla seçilerek ve tercih edilerek buralara geldik. Bizlere bu yetkileri sizler verdiniz, yoksa bizi sizler seçtiniz yetki verdiniz, buralara getirdiniz” diyecekler. Peki, doğrumu biz mi seçeceğiz bunları. Değilse biz 22 Temmuz’da neye ve niçin oy kullanacağız? Partimize mi? Liderimize mi? İnandığımız değerler mi? O partileri bizim yapan o ideolojileri ve liderlerinin o duruşu hani nerde kaldı? Yoksa bu yağma düzenine alet olmaya devam mı edeceğiz.
Haa bir de ben kendimi temsil edecek siyasi parti ve lider göremediğim için oy kullanmayacağım diyenlerimizi de şöyle korkutacaklar. “Yahu sen akıllı adamsın, şayet oy kullanmazsan, bu falanca rakip partinin işine gelecek, onu da hesaba kat…” Sözde akıllı ve gözü açık siyasilerimiz, sanki oyumu kendisine atarsam, dahi benim menfaatime olmayacağını bildiğimi bilmeyecek kadar komik düşecekler, yakında. Bir oy bir oydur numaralarıyla, gene garibim seçmenin kafasına girecek, oyunu alacak, alamazsa da satın alacak ve sonra bunu acısını çıkarmak için sırtına binecek kısacası tarih tekerrürden ibaret devam edip gidecek.
Bence şuan Türkiye’de iki parti ve iki seçmen kitlesi oluştu. Mevcut düzenin devamını isteyenler ve iktidardaki AK Partililer ile karşısında, düzenin ve iktidarın değişmesini isteyen partili seçmen kitlesi. Onun haricindekiler teferruattan öte kafa karıştırmaktan başka şey değil. Ha CHP ha MHP ya da DP seçmen için farkları ne kaldı? Kısacası seçmen olmanın bu kadar zor olacağı bir seçim daha zor görülür bu ülkede. Hadi hayırlısı ama 23 Temmuz pek hayırlı gibi görünmüyor. En derin saygı ve selamlarıma.
***ADAM GİBİ, HİKMETLİ SÖZLER***
“Eden bulur, sanma kalır,
Bir gün olur, vakti gelir.”