Özer Sevencan

Alüminyumdan gıdaya, otomotivden inşaata, hayvancılıktan turizme pek çok sektörde başarıya imza atan Kamer Holding'in Yönetim Kurulu Başkanı

Konya’nın meşhur ve meçhul yüzleri

 Hazırlayan: Uğur ÖZTEKE

 

Şehrimizde 1997 yılında Kamer Yatırım AŞ olarak temelleri atılan ve bugün alüminyumdan gıdaya, otomotivden inşaata, hayvancılıktan turizme pek çok sektörde başarısı ile Kamer Holding olarak imza atan kurumun Yönetim Kurulu Başkanı

 

ÖZER SEVENCAN

 

Bugünkü konuğumuz başarılı bir holdingin başarılı kurucusu ve Yönetim Kurulu Başkanı. Ama çocukluğunda yokluğu, sıkıntıyı birebir yaşayan, öksüz büyüyen, maddi ve manevi güçlüklere rağmen yılmadan mücadele eden ve gelinen noktada geriye dönüp bakıldığı zaman acı tatlı anıları ile hayatı dolu dolu yaşayan, kendi ifadesiyle ‘ 49 yaşında, dokuz gerçek dostu zor sayabilen’ bir insan Özer Sevencan

AHMET VE YETER ÇİFTİNİN DÖRDÜNCÜ ÇOCUĞU

Özer Sevencan nüfus kağıdında yazan doğum tarihine göre 1 Ocak.1958 doğumlu. Bu doğum tarihini kendileri şu şekilde ifade ediyor: Aslında bu tarihten tam bir hafta önce doğmuşum, ama babamlar nüfus kağıdımı çıkartırken bu tarihe göre çıkartmışlar. Yani siz doğum tarihini ve yaşını neye nasıl göre hesaplamak istiyorsanız ona göre bir hesap yapabilirsiniz. Özer Sevencan, Ahmet ve Yeter çiftinin 4. çocuğu. Gülderen, Aynur ve Zafer’den sonra dünyaya gelmiş. Kendisinden sonra da Turgay ve Nilgün isimli kardeşleri doğmuş

ÇOCUKLUĞUM ODUNPAZARINDA GEÇTİ

Bugün başarılı bir Holdingin kurucusu ve Yönetim Kurulu Başkanı olarak oturan Sayın Sevencan Ereğli merkezinde Hamidiye mahallesinde dünyaya gelir ve çocukluğu, gençliği dünyaya gözlerini açtığı bu evde geçer. 1986’ya kadar burada otururlar. Doğduğu, büyüdüğü acı ve tatlı anılarının geçtiği evi Özer Sevencan şöyle anlatır:

Evimiz avlu içinde arka tarafından ağaç pazarının olduğu bir yerdi. At arabaları burada durduğu için insanlar burada inip binerlerdi. Çocukluğumuz adeta bu ağaç pazarında odunların arasında geçti. Özellikle Pazar günleri buralarda çok rahat oyunlar oynardık.

BİZİM ÇOCUKLUĞUMUZDA HEP GALATASARAY ŞAMPİYON OLDUĞU İÇİN BİZ DE GALATASARAYLI OLARAK BÜYÜDÜK

Bizim çocukluk yıllarımızda Galatasaray başarılı olur, hep şampiyonluklar kazanırdı. Bundan dolayı olsa gerek biz de o yıllarda toptan filan öyle anlamasak da Galatasaraylı olarak büyüdük. Galatasaraylı futbolcuların resimlerinin olduğu çikletleri biriktirirdik. Onlarla oyunlar oynadık. Onlar bizim çocukluk hayallerimizi süsledi.

BABAM 130 KİLO OLDUĞU İÇİN ONA VABİS AHMET DERLERDİ

Babam uzun yıllar bakliyatçılık yaptı. Bunun için biz de pazara gider gelirdik. Babam çiftçi idi. Babam ayrıca pazarda canlı hayvan alıp satardı. Babama Vabis Ahmet derlerdi. O da çok kilolu olduğu için. Babam hiç unutmuyorum, tam 130 kilo idi.

AT ARABALARI FAYTONLAR DÜĞÜN ARABASI İDİ

O yıllarda at arabaları, faytonlar en görkemli arabalardı. Sünnet düğünlerinde, düğünlerde bunlar hep makam arabası gibi kullanılırdı. 1967’de Java marka bir motosikletimiz oldu. 1974’te ise taksi aldık. Daha sonraları derin kuyu açtırdık. Kilitli köprüsünde. Vanlı köyü yolu üzerinde merkeze 3 kilometre mesafede.

BABAM SANDIK ÇAKARKEN FIRLAYAN TAHTA PARÇASI GÖZÜMÜN ÜZERİNE GELDİ, BEŞ DİKİŞ ATILMIŞTI

Hiç unutamadığım bir olay da var. Evimizin tahta balkonu vardı. Çünkü beton pahalı olduğu için evlerde o zamanlar genelde tahta çok kullanılıyordu. Çift katlı evimizde rahmetli babam sandık başları yapardı. bir gün biz kardeşlerimizle oyun oynarken o da balkonda sandık çakıyordu, babamın elinden çıkan tahta birden gözümün üstüne değdi. Ne olduğunu anlayamamıştım. Ama birden oluk gibi kan fışkırmaya başladı. Beni hemen hastaneye götürdüler, 5 dikiş atılmıştı.

BAYRAMLARDA ALTI KARDEŞİN ÜSTÜ BAŞI BİRBİRİNE KARIŞMASIN DİYE YENİ ALINANLARI YASTIĞIN ALTINDA SAKLARDIK

Bayramlar için yeni üst baş alınırdı. Altı çocuk birbirimizin elbisesini giymeyelim, karıştırmayalım diye herkes kendisine ait olan elbiseyi yastığının altına saklardı. Çorap ve ayakkabıları da kilerde saklardık. Bayram namazından gelindiği zaman tütsü yapılırdı nazara karşı. Kahvaltılar hazır olurdu. Bayramlardan çok haz duyardık. Misafirler geldiği zaman çok ciddi karşılamalar olurdu. Ailelere gezmeye gidildiği zaman da yatılı kalırdık. 1 kilometre uzağa bile gittiğimiz zaman misafirlik diye yatılı kalınırdı. O zamanlar canı gönülden bir sevgi vardı. Yeme içme ve sohbetler güzeldi. Şimdi düşünüyorum da öyle bir şeyler olsa iki üç gün geçmez. O zamanlar kışlıklar ve yazlıklar mevsiminden önce hazırlanırdı. Kıştan önce etlikler kesilir, kavurma ve sucuk yapılır, turşular hazırlanırdı.

İLKOKULU BİTİRME İMTİHANINDA BAK POSTACI GELİYOR ŞARKISINI MANDOLİN İLE NOTALI ÇALAMADIM DİYE

Namık Kemal İlkokuluna gittim. 1. sınıfta öğretmenim Leyla hoca idi ama o evlenince üçüncü sınıfta Ayten hoca derslerimize gelmeye başladı. Beşinci sınıfta ise Mehmet Gülhan bizi okuttu ve bizi o mezun etti. Genelde çalışkan bir talebeydim. Okul bahçesinde otlar olduğu, pazar yeri de yakın olduğu için pazara yüklü atlı arabalar gelirdi. Biz de okulun orada atlarla atçılık oynardık. Okulda yarışmalara katılırdım. Sevmediğim ders yoktu. Bitirme sınavında notlarım iyiydi. İmtihanda ilk etapta bütün soruları bildim. Müzik hocamız geldi ‘Bak postacı geliyor’ şarkısını mandolin ile çalmamı istedi. Çalamadım. O da mandolin ile bana vurdu. Bu bana çok dokundu. Çok zoruma gitmişti.

BU ARADA İNŞAAT MALZEMELERİ SATAN KİRACIMIZIN YANINDA ÇALIŞIYORDUM

Bahçede, tarlada ve fidan bakımında çalıştım. Gübreleme, kaplama ve sulama yaptık. Sandıklama yaptım. İnek, koyun ve kuzuya baktım. Bir kiracımız vardı. O inşaat malzemeleri satıyordu. Onunla ortaklık yaptık. Demir çimento ve inşaat malzemesi alıp sattık.

ATATÜRK ORTAOKULU’NDA RESİM VE MÜZİK DERSLERİNİ HİÇ SEVEMEDİM

Atatürk Ortaokulu’na gittim. Matematik ve fen derslerini çok sevmeme rağmen resim ve müzik derslerini hiç sevemedim. Türkçe hocamız Mehmet Yoluk, en çok sevdiğim ve unutamadığım hocamdı. Ali Beşer yine Türkçe öğretmenimizdi. Ortaokul birinci sınıfta ilk gün ilk derse gelmişti. Bu hocanın huyu imiş. Öğrencileri soyadına göre tahtaya kaldırırmış. Ve ilk sınıfa girer girmez Sevencan Özer diye beni tahtaya kaldırmıştı. Bir de iki arkadaş vardı. Onlara da soyadlarından ters okuduğu için tüysüz Halim (Halim Tüysüz), Sivri Salim (Salim Sivri) derdi. Bunları böyle okuduğu zaman sınıf gülmekten kırılırdı.

MADDİ DURUMUMUZ İYİ OLMADIĞI İÇİN RAHMETLİ ABİM İLE OKUL ŞAPKASINI DEĞİŞEREK GİYERDİK

O dönemde mali durumumuz iyi değildi. Abim, rahmetli abim ile aramızda iki yaş vardı. O orta üçe giderken ben orta bire başlamıştım. Şapka alacak paramız dahi olmadığı için o okuldan çıkarken ben onu bekler, onun şapkasını alır ben giyerdim. Yani iki şapka alacak paramız olmadığı için bir şapkayı değiştirerek giyerdik. Sabahçı ve öğlenciydik. Bir gün müdür Ahmet Arabacı, abimi şapkasız yakaladığı için dövmüştü. Çünkü o zamanlar öğrencilerin şapkasız dolaşması yasaktı. Babam bunu daha sonra öğrendi, çok üzüldü ve bir şapka daha aldı.

EREĞLİ LİSESİ’NDE LİSEYE BAŞLADIM, ATATÜRK LİSESİ’NDEN MEZUN OLDUM

Ereğli Lisesi’nde liseye başladım. Ama bir yıl sonra Atatürk lisesine geçtik ve buradan mezun olduk. Latif Özer tarih hocamızdı, Latif hoca bilindiği gibi daha sonra da Konya’da Konya Lisesi’nde ve Milli Eğitim camiasında uzun süre başarı ile görev yapmıştı. Matematik hocamız M. Emin Güzel, Coğrafya hocamız Topal Narin’di.

LİSE YILLARINDA EREĞLİ’DE SOL GÖRÜŞ AĞIRLIKLIYDI, AMA BEN HİÇ SAĞ SOL KAVGALARINA KARIŞMADIM

Lise yıllarında bizim Ereğli ilçesinde sol görüş ağırlıklı olduğu için biraz karışıktı. Ama ben sağ-sol kavgalarında hiçbir zaman görev almadım. Lise son sınıfta iken zaten babam vefat etti. Abim de asker idi. Babam 1977’nin 8 Şubat’ında kalp krizinden vefat etti. Bu yüzden devamsızlığım arttı. Okul kurulu toplandı. Babamın vefatını ve abimin askerliğini göz önüne alarak, devamsızlığımı sildi ve okulu bitirdim.

ANNEM VE BABAM ÇOK MÜLAYİM İNSANLARDI

Babam ve annem mülayim insanlardı. Öyle sert değillerdi. Kolay kolay da kızmazlardı. Annem Osmanlı kadını idi. Özellikle babam vefat ettikten sonra bütün etki ve yetki annemde toplandı ve bizi annem büyüttü. 

ÜNİVERSİTEDE OKUYACAK PARAMIZ OLMADIĞI İÇİN SINAVLARA BİLE GİREMEDİM

Üniversite sınavlarına gidemedim. Hatta sınava girmek için müracaat bile edemedim. Öğretmenlerim üniversite sınavlarına girmem için çok ısrar ettiler, hatta eve geldiler, anneme geldiler, benim okumam için ısrar ettiler. Ama o zaman okuyacak durumumuz yoktu ve ben de okumayı çok istesem de durumumuzu görüyor, her şeyi anlıyordum. Onun için de hiç okumak istiyorum filan demedim.

LİSEYİ BİTİRDİĞİM YAZ TİCARETE BAŞLADIM

Durum böyle olunca da liseyi bitirdiğim yaz ticarete başladım. 1978’de hububat işine girdim. Küspe, bulgur, buğday, kepeklik alıp satmaya başladım. Tuttuğum dükkân da buğday pazarındaydı. 78’in sonuna doğru abim askerden geldi. İşleri ona devrettim. Ve ben de bir an önce askerliğimi yapabilmek için askerlik kararı aldırdım.

ACEMİ BİRLİĞİNDE KENDİMİ TANIYAMADIM

79’un Mart ayında ben de askere gittim. Lüleburgaz 241. piyade alayında acemiliğimi yaptım. Acemi birliğinde o ilk askerlik elbisesini giydiğim zaman tuvalete gitmiştim. Tuvalette bir ara aynaya baktım, ama inanın kendimi tanıyamadım. Kendi kendime bakıp bu kim diye söylendim. Hani kendini tanıyamazsın dedikleri herhalde bu idi. Burası özel çavuş birliği idi. Telsiz muhabere bölüğünde onbaşı oldum. Bir ay sonra da çavuş rütbesi takıldı. Bu bölükte Konyalı çok arkadaşım vardı. Daha sonra usta birliğinde 65. kolordu 65. tümen özel bölükte yer aldım. Çorlu, Tatargöl tatbikatında gerçek mermilerle tatbikat yapıldı. Bizden bir yıl sonra da bu tatbikatta bir savaş uçağı askerin üstüne düştü.

ASKER PAROLAYI UNUTAN YÜZBAŞIYI YERE YATIRMIŞTI

Bizim katıldığımız tatbikatta alay araziye yerleşmişti. Nizamiye girişinde güvenlik benim takıma verilmişti. Çadırlar kuruldu. Kamuflaj yapıldı. Kum siperleri yapıldı.  O gün tabur komutanları izinliydi. Ön yüzbaşı tabur komutanına vekâlet ediyor. Sorumluluk alanı onundu. Ayaküstü bölgeden çıkarken bana “Özer çavuş, vukuat istemem, bir tane parola söylemeyen, işaret söylemeyen adamı içeri almayacaksın. Bu gelen bensem dahi parola, işaret iste. Gerçek mermiler kullanılıyor. Gerekiyorsa vur” dedi. Gece belli bir saatten sonra yattık. Bir ara Nizamiyeden sesler geliyordu, asker sürekli parola işaret soruyordu. Yüzbaşı gelmişti. Nöbetçi asker parola işaret diyordu. Ama yüzbaşı da garip bir durum vardı. Çok sinirlenmiş, fena halde küfrediyordu, asker ise beni görünce döndü ve “vurayım mı komutanım” dedi. Ben yok dedim ama asker yüzbaşıyı yere çoktan yatırmıştı. Bu arada teğmen fırladı, telefon çalıyordu, kızdı. Yüzbaşıya niye böyle yapıyorsunuz, tanımadınız mı diye?

NASIL ÜZÜMLER TATLI MIYDI?

Yine bu tatbikat sırasında unutamadığım bir olay var. Bölge hep bağ-bahçelik, üzümlüktü. Askerlerin canı çekiyordu. Bir gün komutan bana “Askerlerine sahip ol. Bağa bahçeye dadanmasınlar” deyip gitti. Ben de “Emredin komutanım” dedikten sonra, santrale gittim çünkü orası da bizim sorumluluğumuzdaydı. Eleman az olduğu için santral nöbetini 2 saatten 4 saate çıkardım. Sivaslı onbaşı İsa’ya nöbeti devrettim. Uyumak istiyorum, yerim yoktu. Tabur biz yatınca üzüm bağlarına dalmış. Bir uyandım 10–12 kilo sarı-siyah üzüm dolu. Bunların nereden geldiğini sordum, onbaşı askerlerin bağa girdiğini, bağ sahibine de “asker buralara yerleşti, yunanla savaş çıktı, kaç” demiş ve canının çektiği kadar üzümü doldurmuş gelmiş. Daha sonra üzümün yenilen yenilmeyenlerini komutan görmesin diye toplattık.

Sabah kalktık takım kalktı, çorba geldi, yoklama yapıldı, yüzbaşı geldi tekmil verildi, komutan onbaşı Duran hocaya akşam ne yaptınız deyince, hiçbir şey yemedik komutanım dedi. Peki, üzümler ekşi miydi tatlı mıydı deyince onbaşı “tatlıydı komutanım” deyiverdi. Tabii komutan askerlerin üzümü çaldığını anlamıştı.

ASKERLİK SONRASI TİCARETE ABİMLE DEVAM ETTİK  

Ticarete askerlik sonrası buğday pazarındaki dükkânda abimle birlikte yeniden başladık. Bakliyat alıp satıyorduk. Konya’da bir dükkân tuttuk, ancak daha yeni başlayan ticaretimiz, ihtilal olunca biraz durmuştu.

FADİME HANIMLA EVLENDİM

1982 yılının Nisan ayında evlendim. Fadime Hanımla evlendim. Bu evlilikten Burhanettin, Berat ve Furkan isimlerinde çocuklarım oldu. Ev sahibi olabilmek için Sefa Sitesi’nde kooperatife girdim, kura ile bir yer aldım.

ESKİ BUĞDAY PAZARINDAKİ TÜCCAR ARKADAŞLARLA BİRLİKTE BÜYÜYELİM İSTEDİK VE KAMER’İN TEMELLERİNİ ATTIK

Eski buğday pazarında tüccar arkadaşlarla birlikte çalışalım birlikte büyüyelim istedik. 88’den 97’ye kadar Kamer Yatırım AŞ’de çalıştık. Kurucu başkan seçildim. 84’ün 9. ayına kadar tüccar arkadaşlara mal verdik, ihracat yaptık ama arkadaşlar sıkıntıya düşünce bizim mal verdiğimiz insanlar paraları ödeyemediler.

SERMAYEMİZ GİTTİ, ARADAKİ FARKI KAPATMAK İÇİN 4 YIL ELE ÇALIŞTIM

İnsanların bu sıkıntısı bizim için de çok kötü oldu. Mesela o zamanın parasıyla bir arkadaşa verdiğim parayı da bir türlü alamadım. 17 milyonluk sermayem vardı bu para bir anda 13 milyona düştü. Aradaki farkı kapatmak için 4 yıl ele çalıştım. Bir Allah’ın kulu yardımcı olmadı. 84–88 arası bu yaşadığımız sıkıntılardan ders aldık.

REFAH PARTİSİ’NDE SİYASETE GİRDİK

1993 yılında Refah Partisinde İl Yönetim Kurulu’na seçildim ve burada görev yaptım. Bazı arkadaşların isteği ile siyasete girmiştim. Büyük ideallerimiz vardı. Ama bir süre sonra kısır bir döngünün içinde olduğumuzu fark ettim.

KOMBASSAN’I GÖRÜP MEMLEKETİMİZE FAYDALI OLALIM İSTEDİK

Bu arada Kombassan’ı görüyorduk. Biz de bir araya gelelim, birlikte güzel şeyler yapalım dedik. Önce memleketimize faydalı olalım diye düşündük. 1997 yılında ilk önce kendi şehrimizde Ereğli’de çalışma başlatacaktık, ancak Ereğlili maalesef bu olaya sıcak bakmıyordu. Yine de 1998 yılının 9. ayında Ereğli’de bu çalışmayı başlattık ve 9. ayda Konya’da Kemerli İş Merkezi’nde Kamer Holding’i kurduk. Kamer Yatırım A.Ş.’nin kurucularıyla bu işi başardık birlikte hayallerimizi gerçekleştirme istediğimiz vardı. Çok tatlı uğraşlar verdik. Sabahlara kadar çalıştık. İstişareler yaptık. Hiç durmuyor sürekli büyük büyük işler başarabilmenin heyecanı ile çalışıyorduk.  

REFAH PARTİSİ OLARAK EREĞLİ’DE ÇOK BAŞARILI SONUÇLAR ALDIK

Refah Partisi olarak Ereğli ilçesinde üç yıl müfettişlik görevi bana verildi. Halkapınar, Emirgazi ve Karapınar’da görevlerde bulundum. 1995 Aralık seçimlerinde Ereğli ilçesinde ve bölgede aktif olarak seçim çalışması yaptık. Başarılı da olduk.

93’TE RP’DE İLK KEZ AYAK OYUNLARINI GÖRDÜM

İl Başkanlığı Zülfikar Gazi Hoca’ya geçti. 93’te orada ilk defa ayak oyunlarını gördüm. Ama Allah için söylüyorum biz siyaseti ‘Memlekete hizmet edelim. Memlekete en iyi hizmeti verelim, yapılamayanları yapalım başarılamayanları başaralım, iyi güzel bir eser bırakalım’ diye istiyorduk. Allah için siyaseti hizmet olsun diye istedim.

TAVUK YUMURTA ÜRETİM ÇİFTLİĞİNİN AÇILIŞINDA ODA BAŞKANININ SİTEMİ

Bu arada sürekli gelişmeye, büyümeye, bölgemize hizmet etmeye, eserler ortaya çıkarmaya çalışıyorduk. 1997’nin 12. ayında tavuk-yumurta çiftliği açtık. Üretim çiftliğinin açılışı çok görkemliydi. Kış mevsimi olmasına rağmen o gün hava pırıl pırıl güneşliydi. Protokol çok büyük bir ilgi göstermişti. Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı biraz geç geldi. Protokolde yer bulamayınca kendisine arkalarda bir yer göstermek zorunda kaldık. Bana döndü ve yarı şaka yarı sitemle “Bundan böyle seninle ilişkileri yeniden gözden geçireceğiz” deyiverdi.  

EKONOMİK KRİZLE İNSANLARIN GERÇEK YÜZÜNÜ GÖRDÜM

1999’un 5. ayında üretime başladık. 2001 krizi ortaya çıkınca yakınlarımızın ve bazı insanların gerçek dostumuz olup olmadığını gördük. Şirketi krize uğratmamak için yeni şirket kurduk. Ama bu arada insanların gerçek yüzünü gördük. Bunları yaptığımız için, bunları yaşadığımız için hiç pişman değilim, ama bunu da gördüm.

BUGÜN PEK ÇOK ŞEYİ BAŞARABİLMENİN HAZZINI YLAŞIYORUM

Krizden en çok çalışanlarımız etkileniyordu. Onların duasını almak. gözlerinin parıldadığını görmek istiyordum. Beni en çok mutlu eden holdingin haklı çıkması olmuştur. Bugün geldiğimiz noktada birçok krize ve engellemelere rağmen az veya çok bir şeyleri başarabilmenin hazzını yaşıyoruz. Hâlâ ufak tefek büyümeye çalışıyoruz. Dostlara karşı başımızı öne eğmemenin mücadelesini veriyoruz. Mahcup olmamaya çalışıyoruz.

49 YAŞINDAYIM AMA 9 GERÇEK DOSTU ZOR SAYARIM

Hiçbir özel zevkim olmadı. Gerçek dostlarla sohbet etmeyi çok severim. Hiçbir zaman şaka olsun diye bile tatile gideyim diye bir program yapmam, yapamadım. Otellerimiz var, gideriz denize girmeden, ayağımı suya sokmadan tekrar gerisin geri döner geliriz. Günde iki paket sigara içiyorum. 49 yaşındayım, 9 tane gerçek dostu zor sayarız. Türk sanat musikisi dinlerim.