Özgürlük anıtının rengini seçme yetkisi

Haşim Akın

Afrika! Ah toprağın karardığı, insanın esir alındığı kıta! Varlığa rağmen,  yokların çoğaldığı toprak… Tüm mümbitliğine rağmen, çoraklaşmış vahalar…

                Afrika, kendi hayatını yaşamış uzun yıllar. Ciddi bir medeniyet çıkaramamış olsa da büyük sömürü ve savaşların aktörü de olmamış. Yüzlerce farklı dilin konuşulduğu kıtada, yerel birçok dinle beraber yaşamışlar.

Derken, beyaz adam çıkagelmiş denizden. Bu nedenle birçok Afrikalı hala balık yemez. Denize olan kızgınlığı ve kini nedeniyle...  Beyaz zalim, önce istediğini alamamış. Bakmışlar ki Afrikalı, misafir sever. Önce onlara iyi niyetle misafir olmuşlar. Deniz kıyısındaki bu misafirlik çok uzun sürmemiş. Bazı krallara 1 (BİR) eski silah vermişler, karşılığında tam 25 adam almışlar.

Alışamadıkları sıcak iklimde sıkıntıya girmemek için, yerli adamlarını iç bölgelere gönderip, insan avlatmışlar. Uzaklardan gelen beyaz adam, menfaatleri uğruna her şeyi tarumar etmiş. Yüzlerce, hatta binlerce kilometre yürütülen insanlar, gemilerle aşırılmış uzak diyarlara. Hastalanan veya ölenler atılmış denize… Sonra toprağın üstü ve altı elden geçirilmiş. Nesiller perişan edilmiş. Hep birilerinin menfaati için.

                Ruhu kara beyaz adam, 1960 yıllarında gitmiş bu topraklardan. Çünkü kalışın bu şekli ona pahalı olmaya başlamış. Şayet bu topraklar hala batının sömürüsü olarak kalsa, siyah tenli insan, Fransa’ya / İngiltere’ye özgürce girecek. Bunu engellemek için özgürlük(!) vermiş, onları devlet yapmışlar.  Ne özgürlük ama… Aynı dili konuşan kabileler, üç veya dört devlete bölünmüş. Her devlette onlarca farklı dil kalmış. Aralarında anlaşabilmek için zalimin lisanına muhtaç olsunlar diye… Cetvelle çizilmiş sınırlar, birbirine çok benzeyen bayraklar ve Fransızca istiklal marşıyla özgür (!) olmuşlar.

                Sömürgeci zihniyetinin bizzat kendisi, eğitimi şekillendiren, yön veren olmuş. Bir meyve ağacına hücum eden ayı gibi saldırmış sömürgeciler… Toplumların her şeyini talan etmiş zalimler... Sadece maddesini değil, ruhunu da almış. Köle olmamışlar sadece, köleliği içmişler. Elbette bundan yararlanan “Beyaz Afrikalı” bir zümre de türemiş. Hani ağacı kesecek baltaya ondan bir dalı sap yaparlar ya… Bir süre sonra sömürünün dilini bilmeyenler cahil oluvermiş. Okumuş, aydın insan olabilmek için, onun okulundan ve onun tezgâhından geçmek şart olmuş. Bazen zeki çocukları, onlar kaçırıp okutmuş ve tekrar ülkesine hizmet (!) için göndermişler. Bazen de bir umut deyip babalar yollamış ve kaybetmiş yavrusunu. Sonra da içlerine kapanmışlar. Bu da zalimin işine gelmiş. Ne kadar az insan okursa, o kadar kolay idare edilir olmuş bu topraklar.

                Mali’de özgürlük anıtı, sırtını Fransız kültür merkezine dayamış. Burkina Faso’da başbakanlık binasıyla Fransız konsolosluğunun arasında, küçük bir yol var. Bağırsan duyulur. Laiklik ilkesi uygulanmış. Din, tamamen yok sayılmış. Dini eğitim ve hizmetler hep halka devredilmiş. Sömürgeciye kızan halk, çocuğunu onların okuluna göndermemiş. Ama bu okullarda alınan eğitim, devlet nezdinde bir değer de ifade etmemiş. Yönetim, küçük ve mutlu bir azınlığın elinde kalmış. Halk, özgürlük anıtı yapmış, ona bakıp özgür olmanın tadını çıkarmış.

                 Önce aç bırakılmış. Sonra da karnını doyurma derdi, birinci öncelik olmuş. Bu da zalimlerin işini kolaylaştırmış. Bilindik araçlarıyla, kendilerine râm etmişler. Beyaz sömürgeden nefret etmeyi bile düşünemez olmuşlar. Başkaldıranın başı kolayca ezilince, kölelik içine tamamen alıvermiş.

                Kara kıtanın her yeri mümbit. İnsanı verimli, toprağı bakir, altı madenli… Ama bir de elinden tutan olsa… “Sütten ağzı yanan, yoğurdu üfleyerek içer.” Atasözü tam da buraya uyuyor. 

                Yüreğinden tutanı onlar da tutuyor. Bu kesin. 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.