Genelkurmay Başkanı, Başbakana Gitmemeliydi…
Son günlerin en fazla konuşulan ve konuşulmaya devam eden konusu biliyorsunuz Büyükanıt Paşa’ya yapılan saldırı. Bu saldırının arka planı kadar Hilmi Özkök Paşa’nın Başbakanı ziyareti de önemli. Keşke gitmeseydi. Bir duruş gösterseydi. Özellikle Hakkâri Belediye Başkanı’nın komisyondaki açıklamaları yayınlanmaya başladıktan sonra bu görüşüm daha da ağır basmaya başladı. PKK terörist değil dersen onun karşısında olan terörist olur anlamında söylemişsin demektir. Üzücü yanı tutanaklarda itiraz eden vekilin olmayışı.
Gelişen olaylara bakacak olursak AKP ordunun nabzını yokluyor. İki adım atıp aba altından vurup tepkisini bekliyor. Tepki sert ise bir adım geri atıyor. Ve bir adım kazandığını hesap ediyor. Eğer tepki beklediğinden sert ise hemen Brüksel’den bir ışık bekliyor.
AKP’nin bir özelliği var. İşine yaramayan hiçbir şeye sahip çıkmamak. İnsan hayret ediyor. Maliye Bakanı’na acaba sadece surda gedik açılmasın diye mi sahip çıkıyorlar? Mesela Başbakan, yolsuzluğundan dolayı sahip çıkmasa bile gazetelerde yayınlanan resimlere bakarak olsa olsa tarikat bağlantısı vardır diyorum. Onda da şaşırtıcı sapmalar var. Eğer aynı tarikata mensubiyet (Başbakanın tarikat üyesi olmasını hiçbir zaman eleştirmem), İslâmî bir ortak nokta Unakıtan’ı korumak için gerekçe ise; Cüneyt Zapsu’nun başı açık namaz kılan eşinin dinde bu yeni bir reform harekâtını nasıl yorumladı. Birinin İslâmî bağlantılardan dolayı korunması karşısında diğerlerinin hareketlerini hangi kitaba sığdırıyor anlayamıyorum.
Gelelim Genelkurmay Başkanına. En son Hürriyet ve Milliyet gazetelerinde yayınlanan telefon konuşmalarını da göz önüne alacak olursak Şemdinli tam bir komplo. Ne yazık ki bu komploda PKK çok başarılı oynadı. Devlet ciddi olarak kaybetti. Ama zor oyunu bozar. Siz hemen karşı oyunu oynayıp bu oyunu bozmalıydınız. Mesela Büyükanıt Paşa “iyi çocuktur tanırım” demek yerine hemen o bölgeye gitmeli ve bir denetleme yapmalıydı. Gerekirse Van ve Hakkari ilinde bir toplantı yapıp devleti temsil eden üst kademe ile görüşmeler yapmalıydı. Bu benim fikrim. Bu anlaması gerekenlere iyi bir mesaj olurdu. Ama yapılmadı. Bu tavrın gösterilmemiş olmasını kendi adıma bir hata olarak görüyorum. İkinci hatayı da Hilmi Özkök Paşa’nın Başbakanı ziyaretinde arıyorum.
Olaya bir de bu yönden bakın. Komisyon başkanı yasada “komisyon raporları Millet Meclisinde okunana kadar gizlidir” denmesine rağmen gizli kalması gereken ifadeyi savcıya gönderiyor. Olabilir. Adaleti geciktirmemek belki bir gerekçe. Ama savcı iddianameyi bitirmeden her şey herkesin dilinde. Soruşturmanın gizliliği nerede kaldı. Daha da garibi Başbakanın bu olayı ve Komisyon Başkanını savunması. Bir anda o da olayın bir tarafı olmuyor mu? Safını belli etmiyor ve Orduyu da savunuyor. İşte bunu anlamak mümkün değil.
Hürriyet gazetesinden Emin Çölaşan önemli bir yazı kaleme aldı. Dediği şey şu Çölaşan’ın:
“Kurmay Albay Yaşar Büyükanıt, 1983 yılında Kuleli Askeri Lisesi Komutanı. O günlerde Fetullah ekibi Kuleli’ye 80 öğrenci sokmayı başarıyor. Durum ortaya çıkıyor. Büyükanıt başkanlığında beş subaydan oluşan disiplin kurulu toplanıyor ve 80 öğrencinin tamamı okuldan kovuluyor. Şimdi Van iddianamesi sonrasında akıllara ister istemez bazı sorular takılıyor: AKP döneminde devlet kademelerine yerleştirilen birileri, acaba Büyükanıt’tan 1983 yılının intikamını mı alıyor?”
AKP iktidarının Büyükanıt Paşa’ya sıcak bakmadığını cümle alem biliyor. Özkök Paşa ile devam isteği ve buna dönük haberler hep aynı kaynağa işaret ediyor. Yani Erdoğan’ın yakın çevresine! Bu şartlarda ortaya çıkan şey acaba nedir? Son günlerde fısıltı gazetelerinde dillendirilen bir olay daha var. Eğer Hilmi Özkök Paşa emekli dilekçesini bir hafta geç verecek olursa, Büyükanıt emekli olmak zorunda ve yerine İlker Başbuğ atanacak. İşte bir komplo teorisi daha. Üstelik hükümet tarafından destekte buluyor lafı da ekinde.
Bütün bunlara rağmen Hilmi Özkök Paşa’nın olay bu noktada iken Başbakana gidip, gazetecilerin ne konuştunuz sorularına no commend cevap vermesini anlamak mümkün değil. Ya basına yansıyan şikâyetini hangi üslup ve yorumlarla yaptığını açıkla ya da o toplantıya gitmeyerek tavrını koy. Bir duruş göster. Adeta biz olayın nasıl bir tezgâh olduğunu biliyoruz de. Bak nasıl iki adım geriye gidiliyor.
Siz bakmayın Yeni Şafak’ta yayınlanan ankete. Gerçekten yüzde 42 oy alacak olsalar bugün seçime gider, gelen parlamentoya da Cumhurbaşkanı seçtirirlerdi. Kimsenin de söyleyecek lafı kalmazdı. Lakin, işin aslı öyle değil…..