Mehmetçik’le sırt sırta omuz omuza çarpışan Özgür Suriye Ordusu için terörist nitelemesi yapan Öztürk Yılmaz’ın kirli çamaşırları bir bir dökülmeye başlandı. Meclis’te düzenlediği basın toplantısında “Varsa ölmek... Evet 101 gün o it sürüleri öldüremedi beni ama burada şehit olmak istiyorum” diyen Yılmaz’ı baskında kendisini “Muhasebeci Kenan” olarak tanıttığı ortaya Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Yılmaz’ın baskında kimliğini gizlediğini açıkladı. Baskında başkonsoloslukta görevli olan Özel Harekat Polisi Abdülsettar Yaşar, "Öztürk Yılmaz, kendini muhasebeci Kenan olarak tanıttı. Başına silah dayamadılar. Battaniye'nin altına saklandı. İngilizce bildiğini DEAŞ'lılardan gizledi" diye konuştu. Köşe yazarları Muhasebeci Kenan’ı yazdılar. Öte yandan Yılmaz’ın FETÖ bağlantılarıyla ilgili şüpheler de ortaya çıkmaya başladı
MUHASEBECİ KENAN’I KİM ÇİZDİ?
“Muhasebeci Kenan, uçaktan indiğinde yüzünde ufak tefek çizikler vardı.
Uçağa bindirilip Türkiye’ye yollanıncaya kadar muhasebeci Kenan’dı.
Uçaktan, “Musul Başkonsolosu Öztürk Yılmaz” olarak indi.
Dönemin Başbakan Ahmet Davutoğlu havaalanında bekliyordu.
Çizik yemiş Öztürk Yılmaz’ı “sevinçle” karşıladı; çünkü kurtarılması için az ter dökmemişti.
Sonra da alnından öptü.
Davutoğlu ne bilsin “alnı öpülesi” işleri Özel Harekât Polisi Settar Yaşar’ın yaptığını, Öztürk Yılmaz tarafından “Ben artık muhasebeci Kenan’ım. Başkonsolos sensin...” diye ateşe sürüldüğünü...
Kamuoyu, Öztürk Yılmaz’ın yüzündeki ufak tefek çiziklerin DEAŞ teröristleriyle boğuşma esnasında “meydana geldiğini” düşünüyordu.
Bu yiğit Türk diplomatı teröristlere pabuç bırakacak değildi ya, mutlaka bir arbede çıkmıştır, Öztürk Yılmaz’ımız da dayanamayıp teröristin suratına kafayı gömmüştür ve “yaralanmıştır...”
Ben de böyle düşünüyordum.
Değilmiş...
Kendi aşçısı Ercan Köksal’la dalaşmış...
Daha doğrusu, durduk yerde aşçısını yumruklamaya başlamış; adamcağız da, ne yapsın, eline geçirdiği bir bardakla mukabelede bulunmuş. Ve yüzündeki o “ufak tefek çizikler”oluşmuş.
Bu bilgileri, Öztürk Yılmaz’ın korumalığını yapan Özel Harekât Polisi Settar Yaşar’dan öğreniyoruz. Bu yiğit ve delişmen Türk evladının, “kurtarıldıktan” ve sağ salim ülkesine getirildikten üç yıl sonra, Meclis’in “güvenli” çatısı altında DEAŞ teröristlerine nasıl salladığını, nasıl küfürler ettiğini hep birlikte izledik.
Kimseden korkmuyormuş...
Şehit olmak istiyormuş...
Gelsinlermiş...
Gelmişlerdi, şehit olma imkânı sunmuşlardı ama “kahraman” Öztürk Yılmaz’ımız “Muhasebeci Kenan” kimliğinin arkasına gizlenmişti.
Şehit olma fırsatını kaçırmıştı.”
Ahmet Kekeç-Star
MUHASEBECİ İÇİN KEPENK ZAMANI
“Musul’da, adamlarıyla birlikte DEAŞ tarafından rehin alındığında, kendini ‘Muhasebeci Kenan’ diye tanıttığı ortaya çıkan sahte kahraman Öztürk Yılmaz’ın yaldızları bir bir dökülüyor.. Bir kere bu muhasebecinin ipliğini pazara çıkaran Sabah Gazetesi’nden kardeşim Kenan Kıran’ı selamlamak istiyorum.. Kenan’ın bu arka arkaya patlattığı bombalardan sonra, bırak siyaset yapmayı, insan içine çıkacak hali kalır mı bu muhasebecinin bilemedim.. Beni asıl düşündüren ne biliyor musunuz?.. Öztürk Yılmaz’ı o gün konsolosluk baskınında Allah korudu.. Korudu da, teröristler orada öldürmek yerine rehin aldılar.. Ve MİT, tereyağından kıl çeker gibi hassas bir operasyonla kurtardı.. Ya öldürülmüş olsaydı?!.. Bilemeyecektik değil mi? Öğrenemeyecektik.. Özel harekatçı arkadaşını konsolos olarak tanıtıp da battaniyenin altına saklanan bir adamın arkasından, ‘kahramanca direndi, şehit oldu vatan evlâdı’ diye yazılar yazacaktık.. Allah işte, o kadar büyük ki.. O gün orada yaşanan kepazelikleri öğrenmeden o defterin kapanmasına müsaade etmedi.. Hey gibi muhasebeci.. Artık kepenk indirme vakti gelmiş olmalı, ne dersin?..”
Ersoy Dede-Star
CEVAP VER MUHASEBECİ KENAN!
“O dönem Musul Konsolosluğu'nda görev yapan Özel Harekât Polisi Abdülsettar Yaşar, DEAŞ tarafından yapılan baskının bilinmeyen ayrıntılarını A Haber'e anlattı.
Hep birlikte Abdulsettar Yaşar'a kulak verelim:
"Konsolosluğun, imkân varken neden tahliye edilmediği soruluyor. Tam tahliye edilecekken, Öztürk Yılmaz yaptığı gizemli bir telefon konuşmasından sonra tahliye fikrinden vazgeçti.
DEAŞ baskını yapıldığı sırada, 'Beni kesinlikle bu işe karıştırmıyorsunuz sizin göreviniz beni korumaktır. Ben kamufle oluyorum bu işlere sen bakacaksın' dedi ve beni yerine geçirdi.
Etrafımız kuşatıldığında Arapça bilen tek ben olduğum için beni çağırdılar. Kapıyı onlara ben açtım. Bizimle ilgili herhangi bir sıkıntı olmadığını söylediler ve bölgeyi bir an önce terk etmemizi istediler. Ancak daha sonra ne olduysa oldu, bu süreç anlamsız şekilde uzadı.
Sorgu anında, kendimi konsolos olarak tanıtmak zorunda olduğum süreçte Öztürk Yılmaz yanımdaydı. Teröristler, 'Senin yardımcıların nerede?' diye sorduklarında dönüp kendisine baktım. İnanın korkudan battaniyenin altına girdi. Korkmadığı an yoktu ki zaten. Bir ara kafayı sıyırdığı oldu. DEAŞ'ın İngilizce bilen var mı sorusuna, İngilizce bildiği hâlde cevap vermedi.
Başına silah dayama olayı asla yaşanmadı. Ben ve yakın çalışma arkadaşım Altekin dışında kimsenin başına silah dayanmadı.
İlerleyen günlerde bir DEAŞ'lı teröristi parayla ikna edip kendisinden 200 dolara bir telefon aldım. Telefonu Türkiye'deki resmî makamlarla iletişim kursun diye Öztürk Yılmaz'a verdim. Daha sonra ortaya çıkan dökümlerde 570 küsur kez telefonla arama yaptığına şahit olduk. Ailesini ve bazı gizemli yerleri aramış ama bu gizemli yerlerin neresi olduğu bana söylenmedi.
İlk günlerde DEAŞ'lı teröristler çantalarımızı ve üstümüzü aramamıştı. Bir terörist beni çağırdı ve paramız olup olmadığını sordu. Olmadığını söyledim. Üzerimizdekiler dışında, saklanmış para bulunması durumunda sonucun çok kötü olacağını söylediler. Yanımdaki diğer konsolosluk görevlilerine sormak için izin istedim. Öztürk Yılmaz'a saklanmış paramız olup olmadığını sordum. 'Kesinlikle yok' dedi.
Ancak teröristler çantalarımızı aradığında, Öztürk Yılmaz'a ait çantadan 1 milyon 200 bin TL para çıktı. Bunun hesabı benden soruldu. Kendisine bu parayı neden sakladığını, neden yalan söylediğini sorduğumda, 'Sen mavi çanta diye sordun. Mavi çantada para yoktu, kırmızı çantada vardı' diyerek yalan uydurdu.
Artık bizi serbest bırakacaklarını öğrendiğimizde Suriye'den bir grup geldi ve bana iki flaş disk verdi. Disklerde ne olduğunu anlattılar. Korkunç derecede önemli şeyler vardı bu disklerde...
Serbest kalıp otobüse bindiğimizde Öztürk yılmaz, 'O diskleri bana ver, ben Başbakanımıza ve Cumhurbaşkanımıza takdim edeceğim. Zaten seni de tanıştıracağım ve yaptığın fedakârlığı anlatacağım' dedi. Ancak döndükten sonra beni devlet büyüklerimize yaklaştırmadılar. Sonradan öğrendim ki o flaş diskler de büyüklerimize verilmemiş.
Ben, onun yerine konsolosluk rolü oynadım, ona zarar gelmemesi için canımı ortaya koydum. Bugüne kadar beni bir kez arayıp teşekkür dahi etmedi!.."
Abdulsettar Yaşar'ın anlattıkları böyle...
Konsolos eskisine niye "Korkak" dediğimi sanırım şimdi daha iyi anlamışsınızdır. Şimdi bu korkağa dönüp soruyorum:
Son günlerde çıktığın televizyon ekranlarında takındığın tutumunla, eğitimin senden bir şeyleri götürdüğü, fakat başka bazı şeylerin baki kaldığını yeterince gösterdin.
İğrenç söylemlerin ve alçakça küfürlerin nedeniyle seni kurtardığımıza, kurtaracağımıza pişman ettin.
Her konuşmanda öyle bir rüzgâr estirdin ki neredeyse DEAŞ'ın elinden kahramanlık yaparak kurtulduğuna, tüm rehineleri de bizzat senin kurtardığına inanacaktık. Meğer battaniye altına saklanıyormuşsun!
Hadi ödlekçe davranmanı, kendi yerine bir başkasını ölümün kucağına itmeni geçtim. Siyasete kapağı atabilmek için, "Kafama silah dayadılar" yalanına sığınmanı da geçtim.
Ama çık, millete şu soruların cevabını ver:
Konsolosluğu son anda boşaltmaktan neden vazgeçtin? Boşaltmama kararını sana bildiren kimdi? Telefonda konuştuğun gizemli isim kimdi?
Konsolosluğa ait 1 milyon 200 bin liranın, senin şahsi eşyalarının bulunduğu çantada ne işi vardı?
Suriyelilerin "Cumhurbaşkanı ve Başbakan'a verin" diyerek teslim ettiği iki flaş diskte ne vardı ve onları devlet büyüklerine neden teslim etmedin?
Cevap ver korkak "Muhasebeci Kenan!"
Süleyman Özışık-Türkiye
ÖZTÜRK YILMAZ’IN SIRLARI
Öztürk Yılmaz, CHP'de görev alınca, bir hemşerisinin Brüksel'den Ankara'ya getirdiği iyi eğitim almış kadın bir görevliyle çalışmaya başlamıştı. O görevli onun yanında sadece 4 ay dayanabilmiş ve apar topar CHP'den ayrılmıştı.
Bu konuda da kimse konuşmak istemiyordu.
Yılmaz'ın bu sorulara cevap vermesi gerekiyor. CHP'liler bu soruları yüksek sesle sormaya başlarsa bırakın o koltukta oturmayı Yılmaz'ın kurultay salonuna bile giremeyeceği söyleniyor.
Tabii sadece bu soru işaretleri değil, Yılmaz'ın geçmişi deşildikçe daha neler neler çıkacak? O geçmişin en kirli yanı, FETÖ ile ilişkisiydi. Irak Kürt bölgesindeki FETÖ'cülerle buluşmalarının fotoğrafları medyada yayınlanınca sadece şunu demekle yetindi: "Ben herkesle fotoğraf çektiririm." Acaba o kadar basit miydi?
Milletvekili olduğu memleketi Ardahan'da söylenenler bu ilişkinin hiç de o kadar basit olmadığını, özel bir geçmişe dayandığını gösteriyor. Bölgenin yerel gazetecilerinden Sürmeli Kılıç anlatıyor:
"Seçim döneminde dayımın oğlu Taşhan Deniz bana gelip, 'Sen bölgede etkilisin Öztürk Yılmaz'a destek ver' dedi. Şaşırmıştım, çünkü dayımın oğlu Taşhan sicilli bir Fetullahçı'ydı, yani FETÖ'cüydü.
Ben destek veremeyeceğimi söyledim, ertesi gün bu kez Öztürk Yılmaz'la geldi. Destek olmam için ısrar ettiler ben yine kabul etmedim.
Bu ikisi çocukluk arkadaşıydı ama Taşhan arkadaşlık nedeniyle destek verecek bir insan değil, koyu bir cemaatçiydi. Ayrıca onun 15 Temmuz öncesi buradaki bölge komutanıyla yemek yediği hatta Kandil'le ilişkisi olduğu da ciddi ciddi konuşuluyor. Şimdi FETÖ'den aranıyor, kaçak yani, okomutan da tutuklu..." Yılmaz'ın bu sorulara ne cevap vereceğinden çok CHP'nin bu iddialar karşısında nasıl bir tutum alacağı merak ediliyor.
Mahmut Övür-Sabah
A HABER, KÜFÜRCÜ YILMAZ'I NASIL DEŞIFRE ETTI?
Eminim izleyince siz de en az benim kadar hayrete düşmüş, utanmışsınızdır. Eski Musul Başkonsolosu ve CHP Milletvekili Öztürk Yılmaz'ın basın toplantısında ağzından dökülen 'O.... çocuğu' da dahil, ettiği galiz küfürler hepimizin yüzünü kızarttı. Bir milletvekili, üstelik bir eski başkonsolos; yani milletin hem yurt içinde, hem yurt dışında 'sesi' olması gereken birinin, üstelik 'ful kontrollü' olması gereken bir basın toplantısında mahalle külhanı gibi küfür etmesi, akıl alır gibi değildi.
Ancak eski başkonsolos Yılmaz'ın tek 'zaafının' küfürbazlık olmadığını a Haber ortaya çıkardı. Haber müthişti. A Haber ekibi, Musul'da DEAŞ'ın gerçekleştirdiği konsolosluk baskını sırasında Öztürk Yılmaz'ın yanında olan ve onu hayatı pahasına koruyan özel harekat polisi Abdülsettar Yaşar'a ulaştı. Yaşar'ın anlattıkları, Yılmaz'ın gerçek yüzünü gözler önüne serecek cinstendi.
Yaşar, "Baskın sırasında Öztürk Yılmaz, kendini muhasebeci Kenan olarak tanıttı. Başına silah dayamadılar. Battaniyenin altına saklandı. İngilizce bildiğini DEAŞ'lılardan gizledi" dedi. İşte a Haber'in gerçekleştirdiği 'yılın röportajından' seçmeler:
"Etrafımız kuşatıldığında Arapça bilen tek kişi olduğumdan ben çağrıldım. Kapıyı onlara ben açtım. Bizim buradan hemen gitmemizi, bizimle herhangi bir sıkıntıları olmadığını söyleyerek, ilk önce bizim orayı terk etmemizi istediler. Öztürk Yılmaz 'Beni kesinlikle bu işe karıştırmıyorsunuz, sizin göreviniz beni korumaktır. Bizi korumakla görevlisiniz. Kesinlikle hiç kimse bir tane bile mermi sıkmayacak' talimatını verdi. 'Ben kamufle oluyorum, bu işlere sen bakacaksın' dedi. Kendimi sorumlu olarak tanıttığımda Öztürk Yılmaz yanımdaydı."
"Korkmadığı an yoktu ki zaten. Bir ara kafayı sıyırdığı da oldu. DEAŞ'lılar 'İngilizce bilen var mı?' diye sorduğunda, asla bildiğini söylemedi.
'Bana kesinlikle beyefendi falan demeyin' dedi. DEAŞ'lıların korkusundan battaniyenin altına saklandı."
Yaşar, "Konsolosluk neden imkan varken erkenden tahliye edilmedi?" sorusunu ise şöyle yanıtladı: "Konsolosluk tam tahliye edilecekken yapılan gizemli bir telefon konuşmasından sonra Öztürk Yılmaz tahliye fikrinden vazgeçti."
Haber müthiş, röportaj 10 numara... Ama eski konsolos, yeni CHP milletvekilinin durumu facia.
Yüksel Aytuğ-Sabah
FETÖ NÜN DE GÖZDESİYMİŞ
FETÖ elebaşısı Fetullah Gülen’in, 2014’te DEAŞ tarafından rehin alınıp sonra bırakılan eski Musul Başkonsolosu CHP’li Öztürk Yılmaziçin ‘geçmiş olsun’ ilanı yayımladığı belirlendi
FETÖ BAĞLANTISI HAKKINDA SKANDAL BİLGİLER ORTAYA ÇIKTI
Meclis kürsüsünde kontrolünü kaybederek Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a sık sık çirkin hakaretlerde bulunan, TSK ile birlikte Afrin'de savaşan ÖSO'yu terörist ilan eden CHP Genel Başkan Yardımcısı Öztürk Yılmaz'ın FETÖ bağlantısı hakkında skandal bilgiler ortaya çıktı.
FETÖ'YE AİT ISHIK ÜNİVERSİTESİ'NE GİDEREK ÖRGÜT YÖNETİCİLERİ İLE GÖRÜŞTÜ
Türkiye'nin Musul Başkonsolosu'yken 11 Haziran 2014'te DEAŞ tarafından rehin alınan Öztürk Yılmaz'ın bu olaydan bir hafta önce ABD'nin Kuzey Irak'taki askeri üs alanı içinde yer alan FETÖ'ye ait Ishık Üniversitesi'ne giderek FETÖ yöneticileri ile görüştüğü belirlendi.
MUSUL'A KONSOLOS ATANDIĞI SAPLANDI
Yılmaz'ın, 20 Eylül 2014'te serbest bırakılmasının ardından ise FETÖ'nün amiral gazetesi Zaman'da ilginç bir ilan yayımlandı. FETÖ elebaşısı Fetullah Gülen imzalı ilanda Öztürk Yılmaz için "Geçmiş Olsun" temennisinde bulunuldu. Ayrıca Yılmaz'ın, FETÖ'nün 'Dışişleri imamı' olarak bilinen Gürcan Balık döneminde Musul'a konsolos atandığı saptandı. Öte yandan Musul Başkonsolosluğu'nda görevli güvenlik amiri ve özel harekâtçı komiser S.C.'nin Yılmaz hakkında "rehin tutuldukları sürede konsolosluk çalışanları ve polislere hakaretler yağdırdığı" gerekçesiyle suç duyurusunda bulunduğu öğrenildi.
TÜM UYARILARA RAĞMEN...
S.C., 3 Kasım 2014'te Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü'nde verdiği ifadede, DEAŞ baskınıyla ilgili ilginç iddialarda da bulundu. Konsolosluğun iaşe ve alışverişlerine bakan Faruk isimli kişinin, Öztürk Yılmaz'ın talimatıyla DEAŞ'ın ikinci adamı ile görüştüğünü kaydeden S.C., DEAŞ baskınından önce Musul Valisi'nin Öztürk Yılmaz'ı arayıp Musul'dan çıkılması gerektiğini söylediğini ancak Yılmaz'ın tüm uyarılara rağmen konsolosluktan ayrılmama kararı aldığını belirtti.
Kenan Kıran-Sabah