Pabucumun mu ajanı?

Hümeyra Uslu

Pabucumun mu ajanı? Hayır, hayır bu karakter yani Deniz, Deniz Akın bildiğiniz gönül fethetme ajanı. Dağ gibi Tuna Üstüner’e neler yaptı baksanıza!!! Burnu düşse eğilip yerden almayacak olan kitabımızın başkahramanı Tuna Üstüner, başarılı bir ‘Kurumsalın Gönlünü Fethetme Operasyonu’nun ardından bütün organlarını Deniz’e verme noktasına geldi. Ajanlık, Deniz’in mesleği olsa MİT’te, CIA’de, dünyadaki diğer gizli istihbarat örgütlerinde çalışabilirdi. Çalışırdı da ortaya çıkan şey aksiyona bulanmış komedi olurdu herhalde. Aksiyondan kastımızda, simit yiyemeyen ajanın susamla imtihanı olabilirdi en fazla. (Susam demişken, her şeyin başlangıcı da olabiliyormuş böyle nimetler, hafife almayalım.) Kitabı okurken Tuna karakterine bayılan okurlar olarak Tarkan’ın şarkısını “Gözlerini diktiğin susam olayım ahh…” şeklinde uyarlayacak hale geldik. Ne yaptın sen bize Tuna. Uranüs’ü merak edip araştırmamıza vesile olan, dünya yıkılırsa Uranüs’e gitme planları yapmamızı sağlayan adam. Tuna Üstüner!

Kitabı okurken, imkânsız gibi görünen ikilinin nasıl yan yana bu kadar güzel durabildiğine inanmaya çalışırken, yazar öyle tahliller yapıyor ki iki kahraman sanki Kâlû Belâ’da tanışmış gibi hissettiriyor size. Yok artık diyorsunuz ama abartmıyorum öyle. Asude yani kitabımızın yazarı, durum tahlili konusunda çok başarılı gözlemler yapmış olacak ki kitaba da yansımış bu. Mesela bir kadın saçlarını boyadıktan sonra kafasına geçirdiği BİM poşetiyle, âşık olduğu adamla karşılaşırsa ne hisseder? İşte o “şu yer yarılsa da içine girsem” hissini Deniz, siz’mişsiniz gibi hissettiriyor, kanlanıp canlanıyor karakter. Burada yazarın mizahla gerçekliği başarılı bir şekilde yoğurması, okurun da zihnini yormuyor.

Daha kitabın başındayken, başımıza bir iş geleceğini hissediyoruz. (Ki keşke başımıza Uranüs’ten bir şeyler gelse. Uranüs olmazsa Neptün de olur. Kitabı okuyanlar anladı, sırıtıyorlar şu anda hissediyorum.) Kızların hayallerinde yakışıklı, cool, zengin ve başarılı başkahraman, iç çektiriyor bize her sayfada. Deniz deseniz her ne kadar fazlaca gururunu bir kenara atsa da, kendi içinde müthiş tatlılığı olan, hepimizin yakınlarında dolanan biri. Bi’ tanıdık geliyor Deniz bize. Bu iki karakterin başlarına gelen (daha doğrusu Deniz gibi bir şapşalın başına Tuna gibi bir talih kuşu konuyor ya neyse) ilginç hikâyeyi okumaya başlamakla, okumayı bitirmek arasında geçen sürede, başınızda pembe bulutlar dolanıyor. Karnınızda hafiften bir karıncalanma (ki muhtemelen o kelebeğin ayak sesleri) oluşuyor. Bir âşık olma hissi beliriyor falan. En çok da Tuna’ya âşık oluyoruz tabii bayan okuyucular olarak. Deniz kadar şanslı olmayı diliyoruz. Denizle benzeyen CV’lerimiz gibi kaderimiz de benzese ya! Olmuyor mu öyle? (O CV olayı da kitapta başlı başına bir mesele. Kitabı okuma iyiliğini kendinize yaparsanız ne demek istediğimi anlayacaksınız)

Aşk romanlarından hazzetmeyen, siyaset tarih üzerine kitaplar okuyan ben, eğer bu kitabı bu denli sevdiysem (bazı yerlerindeki hızlı geçişlere rağmen) türüne aşina olanlar çok daha fazla seveceklerdir. Yakın zamanda kitabın ikincisinin çıkacak olmasını da yazarın bana teşekkürü gibi algıladım. “1.sini okuduğun için teşekkürler sevgili okur, 2.si yolda.” Sanki Pabucumun Ajanı 2 için beni bekliyormuş Asude. Deniz’in Tuna’yı beklediği gibi bekliyoruz 2. kitabı. Tuna’nın Deniz’i görmek için sabırsızlanması gibi yolunu gözlüyoruz kitabın.

Hayatınızda bir Tuna bir Deniz var mı veya olur mu bilmiyorum ama Deniz’in Tuna’sını ve Tuna’nın Deniz’ini okumanız gerektiğini iyi biliyorum.  Ha bu arada Mert’e de selamlar :)

 

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.