CUMHURBAŞKANININ YARDIMCI DOÇENT AÇIKLAMASI,
Çok yoğun gündemli bir haftayı geride bıraktık. Önce 100 yıllık tarihimizde üzüldüğümüzde üzülen, sevindiğimizde sevinen dost ülke Pakistan, müesses nizamın operasyonuna maruz kaldı. Bizim 18-25 Aralık Yargı Darbesine benzer bir tiyatro, Pakistan’da sahneye kondu. Pakistan direnemedi, teslim oldu. Pakistan'ın Fetosu Tahir Kadri darbesi gösterdi ki; proje bütün ülkelerde senkronize uygulanıyor. Çok az ülke direnebiliyor. Türkiye bir istisna ülke olarak Milli refleksleri ile direniyor. Ancak Müesses Nizam her seferinde daha sofistike, daha sert bir biçimde saldırıları yeniliyor. Milli reflekslerimizi diri tutmaya devam…
Geçen cumartesi sözde başörtülü kadın aktörler ile şortlu kadınların birlikte eylem yaptığı ‘şortuma dokunma, başörtüme de dokunma’ temalı eylemler üzerinden yaşam tarzına mudahele algısı üretme çabaları… Sanki 28 Şubatta o şortlu kadının ağababaları ikna odaları kurmamış gibi, sessiz kalmayı bırakın zulme ortak olmamış gibi… Ve son olarak Atatürk bustlerine saldırı...
Hazırlıklı olalım... Meydanlar bizi özlemiş olabilir...
Bu haftanın ikinci önemli olayı Cumhurbaşkanının Yardımcı Doçentler üzerinden başlattığı tartışma…
Akademide kast üreten bir yapı daha tasfiye oluyor. Cumhurbaşkanımız yardımcı doçentler üzerinden tıpkı rektör atama sisteminde yaptığı gibi Yükseköğretim sisteminin temeline mudahelede bulunmuş, bir tartışmayı başlatmış, bir vesayet sürecini daha sonlandırmak için düğmeye basmıştır. Evet bu düzenleme realize olabilirse, doktoralı bilim insanları, herhangi bir idari tasarrufa gerek olmadan derse girebilecektir. Yardımcı Doçent düzenlemesi ile birlikte doçentlik sözlü sınavlarının da kaldırılabilmesi halinde akademik kast sistemi TASFİYE olacaktır. Akademik Liyakata dayalı yükseköğretim sistemini inşa şansımız olacaktır.
Cumhurbaşkanımız bu irade beyanı ile akademik unvan ile idari kadro arasındaki bağı koparmıştır. Akademik özerkliğin inşasına önemli bir katkı sunmuştur. Eğitim-Bir-Sen olarak yıllardır mücadelesini verdiğimiz ‘akademik unvanı kadro gibi idari tasarrufla kullanabilmenin yanlışlığına’ yönelik tezimizin haklılığının Cumhurbaşkanımız tarafından yapılan bu beyan ile tasdik edilmiştir.
4. Dönem Toplu Sözleşme sürecinde masada bulunan başlıklardan ikisi; Yardımcı doçentlerin daimi kadroya alınması ile araştırma görevlilerimizin görev tanımı ve iş güvencesi konularıdır. Cumhurbaşkanımız bu irade beyanı ile Toplu Sözleşme sürecine de önemli bir katkı yapmıştır.
2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu ve Yükseköğretim Sisteminde yeniden inşa zorunluluktur. Yükseköğretimde kısmı restorasyonlar ile 2023 ve 2071 Türkiye vizyonu gerçekleşemez. Akademik kast sistemini nihayetlendiren Cumhurbaşkanımızın bu irade beyanı ile çizilen Yükseköğretim vizyonuna Yükseköğretim sistemimizi ve akademiyi sahib çıkmaya çağırıyorum.
FETÖ ile mücadele;
Türkiye, 17-25 Aralık 2013’ten beri FETÖ ile mücadelede başarılı bir performans gösterdi. Önce Dersane Operasyonu ile FETÖ’nun insan kaynağı sınırlandırıldı, yeni katılımlar engellendi. Ardından ‘altı ibadet, ortası ticaret, üstü ihanet’ tanımlaması ile Devletine bağlı mütedeyyin Anadolu insanının terör örgütü ile bağlarını koparması sağlandı. Son olarak 17-25 Aralık ve MİT Tırları ihanet süreci sonrasında vatansever Anadolu İnsanının devleti yanında saf tutması sağlandı. 15 Temmuz ihaneti sonrasında ise Millet, bazı devlet unsurlarından çok daha öte bir hassasiyetle Devletinin yanında hainlere karşı konumlandı.
Devletin kritik kurumlarında bu örgütün tasfiyesi, BEKA kaygımızın en vazgeçilemez önceliğidir. FETÖ ile mücadele sürecinin kritik aşaması henüz nihayetlenmiş değil. Devlet aklı ve iradesinin bu mücadelede mucessemiyetinde, azim ve stratejik bakışa ihtiyaç var. FETÖ, cemaat kodlarını görünür kılan bir terör örgütü olarak kullandığı dini söylemin fluluğu, sahib olduğu insan kaynağının kapasitesi nedeni ile müesses nizam için hala kullanışlı bir aparat. ABD örneğinde ‘New Age (Religion) Movement’ olarak tanımlanan kült yapılarda gördüğümüz mesiyanik lider kültünün hala aktif olması dikkatli olmamız gerektiğini söylüyor.
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın bizatihi varlığını ortaya koyarak, yalnızlaşıyorum sitemi ile yürüttüğü kararlı mücadele en önemli artımız… Riskimiz ise FETÖ ile mücadele sürecinde özelikle de güvenlik ve yargı burokrasisinin olası hataları ve bu hataların ürettiği mağduriyetin FETÖ Algı mühendislerine alan açması…
Bir başka risk alanı ise; FETÖ gibi yapılar ile geçmişte stratejik ortaklık içinde olan 28 Şubatçı ultra-seküler yapıların kendilerine alan açma çabaları…
Önemli….
FETÖ Terör Örgütü mensupları ile FETÖ’nün suç ortağı icat etme, suç bulaştırma yeteneği dikkate alınarak bu iki unsur yargı sürecinde hassasiyetle ayrıştırılmalı, mucadele titizlikle yürütülmelidir. FETÖ ile kontamine olmuş kanserli hücreler, bir cerrah hassasiyetinde vücuttan uzaklaştırılıp, imha edilirken; sağlam hücrelere, dokulara zarar verilmemelidir
İslamı yaşanır kılan, islamı toplumsal dokuda var eden islami grub, cemaat, cemiyet ve tarikatlara karşı İslamın yorum-anlayış farklarından bihaber yapıların operasyonlarına, algı muhendisliğine dikkat… 15 Temmuz gecesi örgütlü islami, muhafazakar ve milliyetçi yapılar, meydanlarda alan hakimiyetini tesis etmişti. Yeni bir işgal hareketine karşı tek güvencemiz de budur.
Bu yapılara mesafeli duruş, tamda FETÖ stratejistlerinin aradığı şeydir, tuzağa düşmeyelim. Ortak paydası VATAN olan sivil toplum kuruluşları, FETÖ ve FETÖ’vari yapılara karşı en büyük güvencemizdir.