Ninemi kaybedeli 10 sene oldu. Ara ara özlerim. Yaşarken kucağında çok ağlamadım ama mezarına her gidişimde ağlarım. Kendini sevemediğim, pamuk yanaklarına buse konduramadığım günlere hep yanıyorum.
Ninem yıllarca nefes darlığı çekti. Nasıl çekmesin ki yaşadığı ömrü boyunca hayatına sığdırdıklarını görünce insan “olur mu bu kadar da diyesi” geliyor. Hastanelerde geçen yıllarının birinde yine rahatsızlanarak hastaneye oradan Konya’ya gönderilmişti.
Bu kez gidişinde Hüzünlü bir bekleyiş vardı. İçim burkulup duruyordu. Beklenen haber geldi; “Kâtibe ninem, “Hakk’ın” rahmetine kavuştu. Ölümle adı anılan güzel melek Azrail (as) kendisine verilen görevi yerine getirmişti. 0 nur yüzüne dudaklarımı değdirdiğimde, ölümün soğukluğunu hissettim ninem. Ama vicdanen huzurluyum senin hakkında ninem, çünkü arkanda sana dua edecek evlat ve torunlar bıraktın. Ölümün de hayatın gibi “rahmet” oldu herkese. Rabbim senin acı çekmene buna razı olmadı ve seni huzuruna aldı. Rahatsızlığını haber verdiklerinde dengesizlikler içine girdim ninem.
Nasıl bir tavır almalıydım bu durum karşısında, bilemedim. Karşımda iki alternatif vardı; birinde birkaç gün sonra iyileşecek eski haline dönecektin, diğerini düşünmek bile istemiyordum, ama o dimdik karşımdaydı; ölüm. Niye insan kaçar ölümden? Kaçar, çünkü hazırlıksız yakalanmaktan korkar. Ama sen ninem, “Neredesin ey ölüm! Artık sıkıldım yolunu gözlemekten.” der gibiydin lisan-ı halinle, o son demlerinde ömrünün. Son iki görüşmemizde ahiret biletini almış bir yolcu gibiydin.
Ölüm haberini duyduğum anki hislerimi anlatmam mümkün değil, içimi kaplayan bu gün dahi anlatamadığım o duygu, Ah ninem, yetişemedim sana. Yetişemedim son kez sesini, “Ah canım oğlum” demeni duymaya; “Nine, bana duâ eder misin?” dediğimde, “Olur oğlum, ederim.” deyişini, ah bir bilsen ne kadar özledim.
Ben de senin o hâlet-i rûhiyenden çok etkilendim, ninem. Allah (c.c.) senden ebeden razı olsun, kabrini cennet bahçelerinden bir bahçe eylesin.
Sen hep güzeli telkin ederdin. Seni tarlada mercimek yolarken hatırlıyorum da, dizlerinin üzerine otururken gençlere fark atardın. Sen çalışırken işler senden nasıl korkardı. Kuyudan su çeker, akşam ekmeği pişirirdin. Koyunları sağar, ineklere bakardın. 18 çocuk doğurmayı Allah sana nasip etmiş. 9 tanesi yaşarken 9 tanesini de şefaatçi olarak hakkın rahmetine kavuşmuş. Anlatırdı Ninem “ nerde hastane, doktor, ebe akşam doğum yapar sabah işe giderdik. Nasıl gitmeyeceksin kocamızdan önce kayınbaba, kaynana, kayınlar söver döverdi. Bu günlerinizin kıymetini bilin” derdi.
Ah! Güzel ninem, pamuk elli beyaz yürekli ninem, Annemin sütünden çok senin keçinin sütünü içmişim. Kaç kez ölümden senin elinden dönmüşüm. Mezar taşının resmini çektiğim günden beri her gün bir kez bakıyorum. Ve şimdi daha iyi anlıyorum, “Bana hakkını helâl et evladım.” deyişini…
Tabutunu, evden musalla taşına taşırken, avlu kapısında durakladım. Bana bu kadar tesir eden ve tesirini öldükten sonra bir kat daha hissettiğim nineme ahiret yolculuğunda ne hediye edebilirdim; üç İhlâs ve bir Fatihadan başka… Ve ninem arkandan gözyaşlarım sükûn etti yanaklarıma, O gün yürekten ağlamayı öğretinde gittin. Yaşarken öğrettiklerine giderken de bir yenisini ekledin Ninem. Rahat uyu olur mu?
GEÇMİŞ OLSUN
Sevgili abim, Eeğli esnafından Mahmut Oruç dün başarılı bir ameliyat geçirmiştir. Allah’tan şifa dilerim.