Geçen haftaki yazım bazı yanlış anlamalara neden oldu. Kadın ve erkek bakış açısıyla değerlendirildi, bazı okuyanlarım tarafından. Sorunlarını çözmekte zorlanan ve dış faktörlere odaklanan bir kadın davranışı ile ilgiliydi oysa. Kadınlarımızın tümünü kapsamıyordu. Algılama ve yorumlamadaki temel yanlışlarımızdan biri olan genelleme tuzağına yakalandı yazı. Peki ya erkekler dedi bazı okuyanlarım. Söyleyelim, benzer erkekler de çok farklı değil.
Sorunlarına neden olarak sadece dış faktörlere odaklanan erkeklerin de varacağı yer aynı. Sorunları nedeniyle bize gelen erkek sayısı kadınlara oranla az. Bu onların sorunsuz olduğu anlamına gelmiyor. Erkek, kültürel kodlarımıza göre onlara yüklenen sorumluluk ve yönetici rolünün altından kalkıp ta benim sorunum var diyemiyor zaten. Erkekler için en başta gelen sorun bu aslında. Toplumun onlara yüklediği rolün altında ezilme. Bir erkek de anne tarafından yetiştirilir. Ve bir erkek için de problemlere dayanıklılığın yani güçlü egonun temelleri erken yaşlarda atılır. Eğer olmadıysa o dönemde ve ergenlik te sorunlu geçtiyse panik bozukluklar, kişilik bozuklukları, depresif şikayetler zaten yakasını bırakmayacak.
Ailenin yöneticiliği görevi erkeğindir bizim kültürel kodlarımıza göre ve herhangi bir sorun oluştuğunda insanlar erkeğe yönelecektir, idare etmesi gereken sensin ana fikri doğrultusunda. O yüzden erkek ortada bir sorun var derse bu ben iyi yönetemiyorum anlamına geleceğinden daha çok sorunları örten ve görmezden gelen taraf olmak zorunda hisseder kendini. Yapabildiği kadar yok sayar problemleri. Bu nedenle bir terapiste benim ya da ailemizin sorunları var demez kolay kolay.
İşin aslı Hz. Mevlana erkek ve kadın kavramını cinsiyet olarak değerlendirmez. Özellik olarak. Erkek ve kadın özellikleri açısından değerlendirir. Ben de aynı yaklaşımdan yanayım. Etrafta erkek gibi kadın denilenler olduğu gibi kadın gibi denilen erkekler de bol miktarda bulunur ve bunları duyarsınız. Kelimelere toplumun yüklediği anlamın dışına çıkıp bakalım lütfen. Birinin diğerine üstünlüğü bu özellikler açısından daha çok yaşamını doğru düzgün sürdürebilme kabiliyetine, ilişkilerindeki başarısına bağlı ele alınmalıdır. Mesela Hz Mevlana işin sonun gören üstündür der. İşin sonunu görmek, olabilecekleri önceden sezmek, reflektik davranmamak, tepkisel olmaktan çok dürtülerine dayanabilmeyi onları bastırabilmeyi başarmak daha kısası sabırlı olmayı becermektir. Yani kadın ve erkek değil, hangisi olursa olsun sabırlı olan üstündür.
Amaç sorun çözmekse kadın ya da erkek olmanız değil aslolan. İşin sonunu görmek, faydalıyı faydasızdan ayıracak zeka, sabır ve şükür gibi hasletlere sahip olmaktır. Sahip değilseniz elde etmek için çalışacaksınız.
Hz. Mevlana’ya bırakalım sözü:
“Görünüşte su nasıl ateşten üstünse, sen de kadından üstünsün; fakat hakikatte ona mağlupsun, sen onu istemektesin.
Böyle bir hassa ancak Ademoğlundadır. Çünkü insanda muhabbet vardır. Hayvanın muhabbeti azdır ve bu da onun nakıs olmasından ileri gelmiştir.
Peygamber dedi ki: “Kadınlar; akıllı kişilere ehli dil olanlara fazlasıyla galip olurlar. Fakat cahiller, kadına galebe ederler.” Çünkü onlar sert ve kaba muameleli olurlar. Onlarda acıma, lutfetme, sevme azdır. Çünkü tabiatlarında yaradılışlarında hayvanlık üstündür.
Sevgi ve acıma, izsanlık vasfıdır; hiddet ve şehvetse... hayvanlık vasfıdır. Kadın, Hak nurudur, sevgili değil... Sanki yaratıcıdır, yaratılmış değildir!”