Sevgili Hasan Arslan, 9 Haziran 2005 Çarşamba günü Memlekette yayımlanan yazısında öğrencilerine sözlük okuttuğunu, bu uygulamaya Malcolm Xin ilham verdiğini (de) anlatıyordu. D. Mehmet Doğanın sözlüğünü 29 parçaya ayırıp her birini bir öğrencisine veriyormuş.
Sözlüğün P bölümünü alan öğrenci, pencere maddesine gelince şu ibareyle karşılaşmış olmalı:
pencere. (+..) [F. i.] Binaların içine ışık ve hava girmesini sağlamak, dışarısını görmek gibi maksatlarla duvarlarda bırakılan ve ekseriye camla kaplanan açıklık. Pencereye koştum: Kızıl kıyamet-Fâzıl
Sözlük okuma alışkanlığı olmayanlara yabancı gelebilecek unsurları açıklamaya çalışayım. Parantez içindeki + işareti ilk hecenin kapalı olduğunu gösterir: pen, kapalı bir hecedir. Yan yana iki nokta ise, iki hecenin de açık/kısa olduğunu, uzatılmaması gerektiğini belirtir. Yani, penceree veya pencere diye telâffuz etmek yanlıştır.
Köşeli parantez içindeki F. kelimenin Farsçadan geldiğini, i. ise kelimenin türünün isim olduğunu göstermektedir.
D. Mehmet Doğanın pencere tanımında dışarısını görmek ifadesini pek beğenmedim; dışarıyı görmek dense daha güzel olurdu bence. Bir de ekseriye kelimesi yanlış yazılmış. Doğrusu ekseriyetle veya ekseriya olmalı; çoğu zaman, çoğun, çoğunlukla anlamına gelen bu kelime, sözlüğün üç ayrı baskısında da böyle, yanlış. Aslında bu kelime büsbütün çıkarılsa da olur; çünkü biz pencerelerimizi ekseriya değil, daima cam ile donatıyoruz.
Cam yerine meselâ naylon gerilmiş pencerelere rastladığımız olmuştur elbette ama bu durum, yoksulluktan, çaresizlikten doğmuş, geçici bir durumdur ve pencerenin cam isteğini gidermek şöyle dursun, daha da belirginleştirir.
Sözlüğün pencere tanımında ışık ve havanın birlikte anılması iyi ama bunların giriş ve çıkışının aynı nitelikte olmadığı açık. Saydam camdan ışık geçer de hava geçmez, geçmemeli.
Camlar pencerelere takıldığında kenarlarının macunla iyice kapatılması, biraz da hava geçişini önlemek için değil midir? Fakat biz pencereleri havalandırma amacıyla da kullanırız. Bunun içindir ki, pencereler açılır ve kapanır. Pencere tanımında bu açılıp kapanabilme özelliğine yer verilmemiş olması, bir eksiklik sayılsa yeridir.
Bir de Axis 2000den okuyalım pencereyi: is. (Fars. pencere) 1. Binaları aydınlatmaya ve havalandırmaya yarayan; dış duvarda bırakılan açıtlara yerleştirilmiş çerçeve ve camdan oluşan bütün. Evin pencereleri doğuya bakıyor. Yuvarlak pencere. Geniş pencere. 2. Taşıtlarda dışarının görülmesini, içerinin havalandırılmasını ve içeriye güneş ışınlarının girmesini sağlayan; bazıları açılabilen camlı delik. Uçağın penceresinden aşağıyı seyretmek. Trenin penceresinden el sallamak. 3. Görüş, anlayış, yorumlayış biçimi. Olaylara bir de onun penceresinden bakmaya çalış. 4. CAMC. Pencere camı. bkz. cam* 5. İNŞ. Pencere eteği: döşemeden denizliğe kadar olan iç duvar bölümü. / Pencere kanadı: sabit veya bir menteşe yardımıyla açılıp kapanabilen pencere öğesi./ Pencere kasası: pencere çerçevelerinin takılması için pencere açıtının duvarlarına yerleştirilerek sabitleştirilen tahta çerçeve. 6. JEOL. Bir sürüklenme örtüsünde aşınmayla meydana gelen ve alttaki tabakanın görünmesine imkân veren delik. Teknotik pencere: 7. MİM. Pencere katı: bir mekânın duvarlarında, güneş ışığından yararlanmak amacıyla çevredeki çatılardan daha yüksekte açılmış pencerelerin bulunduğu bölüm. 8. MEKAN. İki zamanlı bir motorda, silindir çeperlerine açılan giriş, egzos veya süpürme deliğine verilen ad. Δ Pencerede olmak: açık veya kapalı pencereden dışarı bakıyor olmak. / Pencereye çıkmak: dışarı bakmak üzere veya dışarıdan görülmek için kapalı pencerenin önüne gelmek veya pencerenin kanadını açarak eğilip dışarı bakmak.