İnsana, bu ismin verilme sebebi onun hemcinsleriyle ünsiyet içerisinde bir arada yaşamasıdır. İnsan, sosyal bir varlıktır. Yüce Yaratıcı, insanı bir arada yaşamaya göre planlamıştır. Bunun için ilk insan Hz. Âdem’den hemen sonra eşi yaratılmış ve ikisinden kadınlı erkekli olarak insan nesli çoğaltılıp yeryüzüne yayılmıştır.
Ey İnsanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan, ondan eşini var eden ve ikisinden pek çok erkek ve kadın meydana getiren Rab'ınıza hürmetsizlikten sakının. (4 Nisâ 1)
İlk Peygamberden itibaren Peygamberler, şehirlerden seçilmiş ve toplumlara gönderilmiştir. Yeryüzünün ilk mabedi, ilk insan ve iilk peygaamber Hz.Âdem tarafından inşâ edilmiş ve hemen ardından mabed merkezli şehirler kurulmuştur. Mabedlerin yer altına yahut dağ başlarına çekilmesi, siyasî korku ve insanî sebeplerden kaynaklanmıştır. Yoksa Yüce Yaratıcımız, insanlara ruhbanlığı farz kılmamıştır. Ruhbanlığı insanlar icat etmişler, onun da hakkını verememişlerdir.
Üzerlerine bizim gerekli kılmadığımız fakat kendilerinin güya Allah'ın rızasını kazanmak için ortaya attıkları rahbaniyete de gereği gibi riayet etmediler. (57 Hadîd 27)
Yüce Rabbimiz tarafından, insanlık için gönderilen din, insanların huzur içerisinde birarada yaşamalarını temine yöneliktir. Zira dinde Rabbimize karşı sorumluklarımız, insanlara ve diğer varlıklara karşı sorumluluklarımız belirlenmiştir.
Peygamberimiz de aynı şekilde Şehirlerin Anası/Merkezi Mekke’de peygamber olarak görevlendirilmiş ve tüm insanlığın kurtuluşu için çırpınmıştır. Onun dini, bütün insanlığa ve bütün zamanlara gelmiş bir dindir. Onun hedefi de bütün insanlığı kurtulmasıdır.
Dinin bu dünya cennetini kurabilmesi, onun bütün parçalarıyla birlikte yaşanmasıyla mümkündür. Bu meyanda ilk olarak iman adamı kendi ailesi içerisinde bir arada yaşamanın en güzel örnekliğini vermelidir. Çünkü aile küçük toplumdur ve toplumun çekirdeğidir. Ailesi içerisinde huzurlu ve mutlu bir biçimde birlikte yaşamayı beceremeyenlerin aile dışında, toplumun diğer kesimleriyle huzur içerisinde yaşamayı gerçekleştirmeleri mümkün olmayacaktır. Bu yüzden ilk uyarılar, kalk uyar, öncelikle yakın akrabanı uyar buyruklarıyla başlamıştır. Peygamberimiz de davetine en yakın çevresinden başlamış ve aile fertleri ve yakın akrabalarıyla en güzel ilişkileri gerçekleştirerek bizlere örnek olmuştur.
Ardından müminler arasında kardeşlik müessesesinin kurulması gelmiştir. Hz. Peygamber ilkini Mekke’de, ikincisini Medine’de ilan ederek uhuvvet/kardeşlik kurumunu sözden eyleme dökmüştür. Müminler etnik kökenleri, toplum içerisindeki konumları ne olursa olsun kardeş olduklarını bilmişler ve kardeşliklerinin gereğini yerine getirmişler, bu konuda insanlığa unutulmaz eşsiz örnekler sunmuşlardır. Hz. Peygamberin kardeşlik öğretisinde şunlar öne çıkar
Ancak müminler kardeştir ve müminlerin kardeşliği müminlere özgündür.
Mümin kardeşliği, Allah Rızası içindir, herhangi bir düdnyevi karşılık beklentisi için değildir.
Mümin müminin kardeşidir ve asla ona zulmetmez…
Müslüman, Müslümanların elinden ve dilinden güvende olduğu kimsedir…
Müslüman, Müslüman kardeşine üç günden fazla küs duramaz…
Müslüman, kendisi için istediğini kardeşi için de istemedikçe gerçek mümin olamaz…
Müslüman, Müslüman kardeşine her zaman yardım eder…
Mazlumsa elinden tutarak, yardımına koşarak yardım eder; zalimse zulmüne engel olarak ona yardım eder.
Müslüman, komşusu açken tok yatamaz. Komşusu, şerrinden emin oolmayan kimse gerçek mümn olamaz…
Bir arada yaşama ahlakı temalı Kutlu Doğum 2015, bizim hayatımızda öncelikle ve özellikle bu konularda bir değişiklik gerçekleştirirse hedefine ulaşmış olur. Yoksa özelde kendi öz ailesi ve genelde kendi İslam ailesi içerisinde barış ve huzur içerisinde birlikte yaşamayı gerçekleştiremeyenlerin, insanlıkla bir arada yaşamayı başarması ve becermesi mümkün olmayacaktır.
Müslümanlar, Müslümanım diyenleri tekfir etmeye, dışlamaya, ötekileştirmeye devam ettikçe, tekbirlerle birbirleriniöldürmeye devam ettikleri sürece Hz. Peygamberi ve onun birlikte yaşama öğretisini anlamamılar demektir.