İslam, insanın hayatını kuşatan bir dindir. O, insanla ilgili olan her konuyla ilgilenmiş ve bu konularda çözümler getirmiştir. Bu gerçeğe rağmen bugün İslam, oruç ve hac ayları ile, bayramlar, cenaze merasimleri gibi belirli zamanlarda hatırlanan ve belirli zamanlarda gündeme getirilen bir din haline getirilmiştir.
İslamî oluşumlar dahi, halkı İslam hakkında aydınlatırken yalnızca Ramazan ayında ve mübarek gecelerde yoğunlaşmaktadırlar. Bu aylarda yapılan yoğun programlara karşın, sair zamanlarda sosyal etkinlikler adeta tatil edilir. Oysa yapılması gereken tıpkı Cuma hutbeleri gibi haftalık, aylık periyotlarla aydınlatma görevi sürdürülmelidir. Bunun için de mübarek gün ve geceler yanında, toplumumuzun hiç te yabancı olmadığı belirli gün ve haftalarda İslamî programlar yaygınlaştırılmalıdır. Bu meyanda yapılacak programlarla halkı aydınlatma görevi kesintisiz devam ettirilmelidir. Örnek verecek olursak Ramazan/Kur’ân/Oruc, Hac ve Kurban, Kutlu Doğum, Camiler-Din gönüllüleri, İnsan Hakları Haftası ve Veda Hutbesi, Kadınlar haftasında İslam’da Kadın Hakları, Vakıflar haftası, Çanakkale ve şehitlik, Nisan ayında İslam’da Çocuk, Tıb bayramında Tıbb-ı Nebevî, Çevre haftasında İslam’da ekolojik denge, Ana-baba gününde İslam’da anne baba hakları, Çalışma hayatı, emekçi/işçi/çalışan hakları…
Bu vesile ile Kutlu Doğum Haftası ve memleketimizde kutlanan 23 Nisan kutlamaları ile ilgili olarak, Peygamberimizin çocuk sevgisinden kısaca bahsetmek istiyoruz:
Hz. Peygamber, tüm çocukları sever, onlara selam verir, onlarla ilgilenir, onlara değer verir, onlara dua eder, onları öper-koklar, onlarla şakalaşır ve onlarla oynaşırdı. Savaşlarda düşman çocuklarının öldürülmesine asla izin vermez, savaş esirleri arasında anne ve çocuğunun birbirinden ayrılmamasını isterdi.
Şu birkaç örnek onun tüm çocuklara olan ilgi ve sevgisini anlatmaya yeter mahiyettedir:
Hicretin 8. senesinde hanımı Hz. Mariye'den oğlu İbrahim dünyaya geldi. Ona atasının adını koydu.
Oğlu İbrahim'in ölümüne ağlamış ve bunun sebebini şöyle açıklamıştır: "Bu bir merhamet göstergesidir. Gözümüz yaşarır, gönlümüz mahzun olur. Ama asla Rabbimizi razı etmeyecek söz söylemeyiz. Ey İbrahim, senin ayrılığın gerçekten bizleri mahzun etti."[1]
Torunları Hasan ve Hüseyin hakkında şöyle buyurmuştur: "Allahım ben o ikisini) seviyorum, Sen de sev, onları seveni de sev."[2] "Hasan ve Hüseyin'i seven beni sevmiş, onlara kin tutan bana kin tutmuş olur."[3] "Onlar benim dünyada öpüp kokladığım iki reyhanımdır."[4]
"Ey ehl-i beyt! Allah sizden sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor"[5] ayeti inince Peygamberimiz Hz. Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyn'i elbisesiyle bürüyüp şöyle buyurmuştur: "Allahım, bunlar benim ehl-i beytimdir. Bunlardan günah kirini gider ve bunları tertemiz yap."[6] Bunu gören eşi Hz. Ümmü Seleme, "Ben ve kızım ne olacağız, deyince Peygamberimiz "Sen de kızın da ehl-i beyittensiniz"[7] buyurarak eşine ve üvey kızına iltifat etmiş, ehl-i beyt tanımını da genişletmiştir.
Torunu olan ve Hz. Osman-Rukayye çiftinden olma Abdullah'ı altı yaşında horoz gagalamıştı. Çocuk hastalanıp Hicretin 4. yılında ölmüştü. Namazını Peygamberimiz kıldırmış, mezar taşını dikmiş ve sonra şöyle buyurmuştu: "Yüce Allah, kullarından merhametli ve yufka yürekli olanlara rahmet eder."[8]
Çocuklarına ve Torunlarına atalarının isimlerini (Abdullah, İbrahim, Fatıma,..) koymuş, onları en güzel şekilde yetiştirmiş, onlarla her zaman özel ilgilenmiş, onlara bol bol dua etmiştir. Hz. Fatıma gelin olduktan sonra altı ay kadar evine uğrayarak onları namaza kaldırmıştır.[9]
Yıllarca onun hizmetinde bulunan Enes b. Malik, "Ben ev halkına Hz. Peygamberden daha şefkatli olan birini görmedim" der.[10]
Namaz kılarken torunlarından biri sırtına çıkmış, bu yüzden namazı biraz uzatmıştı.[11] Bir defasında namazını kısa tutmuş ve sebebinin soranlara “Bir çocuk ağlaması duydum ve annesi üzülmesin diye namazı kısa tuttum”[12] buyurmuştur.
O, her zaman çocukları kucağına almış öpüp okşamıştır.[13] On tane çocuğu olduğu halde hiç birisini alıp öpmediğini söyleyen bir çöl arabına, “Merhamet etmeyene merhamet edilmez. Allah kalbinden merhameti söküp almışsa ben ne yapabilirim!”[14]
Evet, "Çocuğu olan çocuklaşsın"[15] buyuran Peygamberimiz, her konuda olduğu gibi çocuk sevgisi ve çocuk eğitimi konusunda da bizleri aydınlatmaya, bizlere örnek olmaya devam ediyor.
[1] Buharî, Cenâiz 44; Müslim, Fedâil 62; Ebû Davûd, Cenâiz 28.
[2] Buharî, Libas 60; Müslim, Fedâilü's-Sahabe 57-59; İbn Mace, Mukaddime 11; Tirmizî, Menakıb 30; Ahmed, II, 249.
[3] Ahmed, II, 288, 531.
[4] Buharî, Fedailü's-Sahabe 22, Edeb 18; Tirmizî, Menakıb 30.
[5] 33 Ahzab 33.
[6] Taberî, Tefsîr, XXII, 6-8; Ahmed, V, 292.
[7] Aişe A. Bint Şâtî, age, II, 139.
[8] Köksal, XI, 133.
[9] Bkz. Taberî, Tefsîr, XXII, 6.
[10] Müslim, IV, 1808 Köksal, age, XV, 565-568.
[11] Nesâî, İftitah 83.
[12] Nesâî, Kıble 35.
[13] Buharî, Edeb 22.
[14] Buharî, Edeb 22.
[15] Deylemî, II, 136/b, İ. Mıhled, Ahbâru’s-Sıgâr, s, 135.