Kutlu Doğum Haftası’nda hep söyledik: Peygamberimizi anmayı senede bir haftaya hasretmemeliyiz, onu sürekli anmalıyız, onu doğru bir şekilde anlamalı, onu yaşamalı ve yaşatmalıyız, diye. İşte buradan hareketle bugün onun günlüğünü okumaya gayret edelim:
Kur’ân bize onu, en güzel örnek insan/üsve-i hasene diye tanıtıyor ve ısrarla ona uymaktan bahsediyor. Peki, biz onu nasıl örnek alacağız, ona nasıl uyacağız. Tabi ki öncelikle onu doğru tanıyarak, onun yaşayış ve sözlerini doğru anlayarak. İşte bu kısa yazımızda O güzel insanın günlüğünden bazı kesitler sunmaya çalışacağız.
O, güne dua ve ibadetle başlardı.
Onun gününün kapanışı da dua ve ibadetle idi.
O, karşılaştığı her olayı bir dua fırsatı olarak değerlendirmiş, ağzı dualı bir peygamberdi. Uyandığında dua, tuvalete gitmeden dua, çıktıktan sonra dua, aynaya bakarken dua, abdestte dua, namazı hep dua, evden çıkarken dua, eve girerken dua, çarşıda pazarda dua, mescide girerken dua, çıkarken dua, rüzgar eserken, yağmur yağarken dua, ayı gördüğünde dua, mezarlıkta dua, kısaca her zaman ve her fırsatta dua..
O, aile bireylerini namaza kaldırır, onların ibadetleriyle yakından ilgilenir, onları uyarırdı.
O, evinde, ev işlerinde aile bireylerine yardım ederdi. Onlarla konuşur, şakalaşır, çocuklarla oynardı. Evine ve evdekilere bağlı ve son derece düşkündü.
O, camiye gider cemaate katılırdı. Cemaati ile ilgilenirdi. Onların dertlerini ve hatta rüyalarını dinler ve tabir ederdi. Hasta olup gelemeyenleri soruşturur ve ziyaretlerine giderdi. Onun hayatı cami merkezli idi.
O, sokakta /yolda gördüklerine selam verir, çocuklar ve yaşlılarla özel ilgilenirdi.
O, kimsesiz, yoksul ve düşkünlere yardım ederdi.
O, insanların geçeceği yol ve yerlere zararlı şeylerin atılmamasını ve oralarda insanlara zarar veren şeyleri kaldırmalarını insanlara özellikle tavsiye ederdi.
O, çevreyle ilgilenir, hep güzel görür, gördüklerini hayra yorardı. Onun Mekke, Medine, Uhud Dağı sevgisi, ağaç-su sevgisi, hilal ve evrendeki diğer ayetlerle ilgilenmesi bunun açık kanıtıdır.
O, toplumun sosyal ve siyasal meseleleriyle ilgilenirdi.
O, dünyadaki gelişmelerden haberdardı. Mekke’de iken Bizans ve İran arasında cereyan eden savaşla ilgilenmiş, daha sonra İran’ın başına bir kadın yönetici geçtiğinde bunu değerlendirmişti.
O, geleceğe ümitle bakardı. En zorlu zamanlarda bile ümidini yitirmemişti.
O, büyük düşünür ve arkadaşlarına büyük hedefler gösterirdi. Açlıktan karnına taş bağladığı Hendek Savaşında, ashabına İran ve Bizans’ın fethini müjdeliyordu. Onları Roma Fethine yönlendirmesi de bilinen bir husustur.
Onun, zaman zaman arkadaşlarıyla gezi ve pikniklere katıldığı olurdu. Çeşitli sosyal etkinliklerde o da bizatihi rol alır, çalışmalara katılır, sürura ortak olurdu.
O, günlük olarak cemaatle kıldığı beş vakit namazla hayatını programlar, manevi bir süzgeçten geçirirdi.
O’nun dilinden dua, zikir ve evrad eksik olmazdı. O hep hayır söyler yahut susardı.
Beş vakit namazın dışında da O’nun nafile ibadetleri vardı. Özellikle geceleri derin düşünce, Kur’ân okuma onun en önemli işlerindendi.
O, her fırsatı ve her kişiyi inandığı doğruları anlatma fırsatı olarak görür ve en iyi bir şekilde değerlendirirdi.
O, kendini asla ihmal etmez, vücut temizliğine, yiyip içtiklerine büyük özen gösterirdi.
Kısaca O, herkes için, her konuda ve her zaman en güzel örnekti. O, yaşadıklarını önce kendisi için yaşadı, sonra insanlık için.
İşte O, işte biz!
Salât selam O’na ve O’nun bağlılarına olsun!