Peygamberimizin merhameti

Fahri Kubilay

Üsâme b. Zeyd (r.a) anlatıyor: Hz Peygamberin yanındaydık. Kızı Zeynep ona, "Çocuğum ölmek üzeredir, lütfen bize kadar geliniz" diye haber gönderdi.

Sevgili Peygamberimiz, hayatın insana verilmiş bir ilahî emanet olduğunu ve sabrederek mükâfat kazanmanın iyi bir fırsatını yakaladığını kızına hatırlatarak haber gönderdi:

-Kızım, Veren de, alan da Allah'dır. Her şeyin belli bir ömrü vardır. Sabret, yavrum! Göstereceğin sabrın Allah katında büyük sevabı olduğunu hatırla!

Fakat Hz. Zeynep babasının bir an önce gelmesini ve ciğerparesini son bir defa kucağına alarak onu ebedî âleme hayır ve bereket kazanmış olarak göndermesini istediği için tekrar haber saldı.

O zaman Efendimiz, büyük sahabelerinden birkaçıyla birlikte kızının evine gitti. Ölümün eşiğinde olan ve "zayıflıktan ötürü vücudu eski bir kırbaya dönmüş bulunan" yavruyu O'nun kucağına verdiler. Merhamet Peygamberi ağlamaya başladı. Mübarek gözlerinden dökülen inci tanelerini gören büyük sahabi Sa'd ibni Ubade hayretler içinde kaldı:

-Ya Resûlallah! Bu hâl nedir? Deyince, Peygamberimiz de:

-Bu gözyaşı, Allah Teala'nın,  kullarının gönüllerine koyduğu, kendi rahmetinin bir eseridir. Cenab-ı Hak bu duyguyu, kullarından istediğine ihsan eder.

….. 

Sene Miladi 620... Mekke'de hüzün senesi...  Sevgili Peygamberimizin en yakınları vefat etmiş,  Sevgili eşi Hz. Hatice, en zor günlerinde her zaman kendisini destekleyen amcası  Ebû Tâlib üç gün arayla vefat etmiş...

Zulüm ve baskılar artmış, Mekke daralmış...

Taif Mekke'ye iki günlük mesafede bir yerleşim merkezi... Oraya gitse, acaba bir nefes alma imkanı bulabilir mi? Mukaddes emaneti taşıyacak bir yürek çıkar mı karşısına?

Taif...Eşrafın kapısı çalınıyor. Bir yürek aranıyor...

Yok... Üstelik alay ve hakaret var, eza ve cefa var, aşağılama var, hatta öfke var...

Sonra ayak takımını örgütleyip O güzeller güzelinin üstüne sürme var...

Yollarda taş sağanağı...

Nereni savunacaksın... Baş, göz, beden... Allah Resûlü kan revan içinde kalıyordu.

O'nu, atı­lan taş­lar­dan ko­ru­ma­ya ça­lı­şan fedakâr sahabe Zeyd b. Hârise (r.a) de ya­ra­lan­ıyor. O, Allah Re­sû­lü'ne atı­lan taş­la­ra ken­di vücudunu si­per ede­rek:

"-Ey Tâ­if hal­kı! Taş­la­dı­ğı­nız kim­se­nin bir pey­gam­ber ol­du­ğu­nu bi­li­yor mu­su­nuz?!." di­yor­, diyor ama nafile...

Ken­di­le­ri­ni zor-zah­met Mek­ke­li­le­re ait bir bah­çe­ye, bir hur­ma ağa­cı­nın al­tı­na atı­ver­iyorlar.. Yer ve gök mahzun... Me­lek­ler mahzun...

Birdenbire Cebrail (a.s)  beliriverir ve eğer izin verilirse, çevredeki dağı, bu azgın insanların başına geçirebileceğini teklif ediyor.  Allah Resûlü çok rencide olduğu bu dakikalarda bile,  "Hayır!" diyor. Evet O, çok ileride bile olsa, onların neslinden (kıyamete kadar) yalnızca Allah'a ibadet edip O'na şirk koşmayan birileri çıkacaksa, belâlara karşı "Hayır!" diyor... (Buhârî, "Bedü'l-Halk", 7; Müslim, "Cihad", 111)

Ve sonra merhamet Peygamberi ellerini açıp Allah'a şöyle dua ediyor:

“Allah'ım, kuvvetimin yetersizliğini, çarelerimin tükenişini ve insanlarca horlanışımı sana havale ediyorum. Ey acıyanların en merhametlisi, sen horlananların Rabbi, Beni kime bırakıyorsun, hayatımı cehenneme çevirecek düşmanıma mı, yoksa işimin sahibi kıldığın akrabalarıma mı? Eğer bana kızgın değilsen, aldırmam! Senin bana ihsan ettiğin afiyet, benim için daha önemli ve yararlıdır" 

Yâ Rabb gazabına uğramaktan, rızandan mahrum kalmaktan, senin karanlıkları aydınlatan, din ve dünya işlerini dengeleyen yüzünün nuruna sığınırım, sadece senin rızanı isterim, yeter ki sen razı ol, çare de ancak seninle, güç de ancak seninledir”.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.