Kur’ân, evrensel mesajlarının pek çoğunu anlattığı kıssalarla verir. Bu şekilde mesaj daha kalıcı, daha somut ve daha etkili verilmektedir. Anlatılan bu kıssalar, geçmiş kavimlerin ve peygamberlerin hayatlarından seçilmiş kesitlerdir.
Kıssa, izlenerek okunan/okunması gereken geçmişte yaşanmış, gerçek olaylardır. Kıssalar, geçmişte yaşanmıştır, ama mesajları ile bugünü de yarını da aydınlatmaya devam etmektedir.
Kur’ân, bize kıssalarını kendisine özgü üslubu ile anlatır. Çoğu zaman kronolojik bir sıra takip edilmez, anlatılan toplum yahut peygamberin hayat hikayesi baştan sona anlatılmaz. Bize mesaj verici kesitler seçilerek anlatılır. Anlatım bir tarih kitabındaki gibi, yalın bir tarih anlatımı değildi. Anlatım mesajlarla birlikte verilir.
Kıssalarda yer, zaman ve şahıs isimleri pek fazla geçmez. Bu, kıssanın mesajı, tüm zamanları, tüm mekanları ve tüm herkesi kuşatsın diyedir. Bu yüzden Kur’ân okuyucusu, okuduğu kıssayı bir hikaye okur gibi okuyup geçmemelidir. Zira tarih, yalnızca ders için, bilgi sahibi olmak için okunmamalı, ibret almak için okunmalıdır. Kıssayı okuyan kişi, kendisini kısanın kahramanları içersine koymalı, bu şekilde kıssanın mesajını hayatına taşımalıdır.
İşte Kur’ân’ın anlattığı kıssalardan biri olan Hz. Nuh peygamberin kısansıdan bir kesit sizlere: Bin yıla yakın bir süre kavmini tevhide çağıran Hz. Nuh peygamber, kavminin yola gelmeyeceğine kani olunca, onların helaki için dua eder. Yüce Allah da ona bir gemi yapmasını emreder. Gemi yapılmış, yer ve gök bütün sularını boşaltmış, büyük tufan başlamıştır artık. İşte tam o sırada, Nuh aleyhisselam oğlunun birisini dalgalarla boğuşurken görür. Babalık şefkati ile şöyle yalvarır:
Nûh Rabbine seslenip şöyle dedi: “Rabbim! Şüphesiz oğlum da ailemdendir. Senin va’din elbette gerçektir. Sen de hükmedenlerin en iyi hükmedenisin.”
Allah, “Ey Nûh! O asla senin ailenden değildir. Onun yaptığı, iyi olmayan bir iştir. O halde hakkında hiçbir bilgin olmayan şeyi benden isteme. Ben sana cahillerden olmamanı öğütlerim” dedi.
Nûh, “Rabbim! Şüphesiz ben senden hakkında bilgim olmayan şeyi istemekten sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz ve bana acımazsan, şüphesiz ziyana uğrayanlardan olurum” dedi.[1]
Nuh Tufanının en dehşetli anına dair bu kesitten şu mesajları çıkarmamız mümkündür:
Evlat, anne babanın ciğer paresidir. Anne baba, büyük ümitler ve çilelerle onları yetiştirir ve onların üzerine titrer. Hiçbir anne baba, hiçbir zaman evladının zarar görmesini istemez.
Ancak din bağı her zaman kan bağının önündedir. İnanmayan, üstelik tevhide meydan okuyan evlat ile tevhide inanan baba arasında herhangi bir bağ kalmamıştır artık. Bu yüzden saflar ayrılmış, baba ile oğul arasındaki bağ kesilmiştir artık. Zira o, Salih olmayan davranışın adamı olmuş hayırsız evlat olarak babasının karşısında yer almıştır.
Nûh aleyhisselam, oğluna karşı babalık vazifesini layıkıyla yapmıştır. Ancak imtihanın gereği olarak oğullarından biri ona inanmamıştır. Bu yüzden baba kınanamaz. Zira hidayet Allah’tandır. Doğrusu sen istediğini hidayete erdiremezsin, lakin Allah dilediğini hidayete erdirir.[2]
Peygamber babasına rağmen, onun bunca uğraşılarına rağmen oğul yanlış yapmış, Allah’a şirk koşmuş ve babası ile yolunu ayırmıştı. Artık o, onun ailesinden değildi. Biyolojik bağ, onu kurtarmaya yetmemiştir. Ayetteki o senin ailenden değildir cümlesi, o senin dininden değildir, kurtuluşu hak edenlerden değildir anlamınadır.[3]
Acı da olsa, vücudun kangren olmuş parçası kesilip atılmalıdır.
Çocuk sadece neslin devamı için değil, salih amellerin adamı olsun diye yetiştirilmelidir.
Mümin, dua ederken Rabbinden istemesini bilmeli, olmayacak dualardan kaçınmalıdır.
Oğluna babasının peygamber olması fayda vermedi, ey Mekkeliler sizi de sadece İbrahim peygamberin soyundan olmanız kurtarmaz. Ve siz ey Necip Milletin evlatları, sizleri de sadece Fatihlerin, Yavuzların torunları olmak kurtarmaz. Şanlı tarihinizle, hoca babanız, müftü dedenizle övünmeyi bırakın da onlara layık olmaya, Rabbiniz için Salih ameller işlemeye, Salihlerden olmaya bakın.
İşte son peygamberin kavmine, yakınlarına ve kızına, onların şahsında ümmetine seslenişi:
"Ey Kureyş!.. Ey Falan Oğulları!.. Ey Peygamberin amcası Abbas!.. Ey Peygamberin Halası Safiye!.. Ey Peygamberin kızı Fatıma!.. Yarım hurma ile de olsa, cehennem ateşine karşı kendinizi koruma altına alınız.. Kendinizi Allah'tan satın alınız. Siz benim malımdan dilediğinizi isteyin. Ama ben sizi, Allah'ın azabından kurtarabilecek hiçbir şeye malik değilim."[4]
[1] 11 Hûd 45-47
[2] 28 Kasas 56.
[3] İbnü’l-Cevzî, Tefsîr, IV, 113.
[4] Taberî, Tefsîr, XIX, 118-123.