Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın önceki gün parti grubunda yaptığı olağanüstü güzel. Son derece tutarlı ve duyarlı konuşmasının bir cümlesi şöyleydi: “Annenin ideolojisi yoktur, annenin siyaseti yoktur, sağcılığı, solculuğu yoktur.”
Dün Öğrenci Seçme Sınavı (ÖSS) ve Yabancı Dil Sınavı sonuçları açıklandı.
Baktım...
Çocukları üniversite seçme sınavına
giren tüm anneler, sonuçların ve dolayısıyla evlatlarının geleceğinin peşinde koşarken, tam da Başbakan Erdoğan’ın vurguladığı şekliyle, “bir tek anne” gibi çırpınıyorlardı...
Ne var ki, tercih gönderen 958 bin 628 adaydan 290 bin 97’si lisans, 238 bin 631’i ön lisans programlarına yerleşmiş ama yaklaşık 90 bin kontenjan boş kalmıştı.
***
Bırakın üniversitelerde okutmayı...
Türkiye yıllardır çocuklarını öldürüp duruyor.
Başbakan şöyle devam ediyordu:
“Gencecik fidanlarımızın, ana kuzularının sararıp solmasına, artık tahammülümüz yok.
Ağıtlara, annelerin gözyaşlarına, evlat acısına, feryadı figana daha fazla tahammülümüz yok.
Türkiye’nin kaybetmesine, daha büyük risk ve tehditlerle karşılaşmasına, tahammülümüz yok.
Ülkenin bir bölümü üzerine çökmüş karabulutlara tahammülümüz yok. Umutsuzluğa tahammülümüz yok.
Biz artık Botan Çayı’nda serinlemek, Zap suyu gibi coşmak, Dicle, Fırat, Murat gibi barışa kardeşliğe akmak istiyoruz. İstiyoruz ki Munzur dağlarında hep birlikte kardelen toplayalım. Cudi Dağında yediverenler, Ağrı dağında çiğdemler dermek istiyoruz. Ülkemin yedi coğrafyasından derilmiş çiçekleri, ülkemin annelerine, o tertemiz yüreklere vermek istiyoruz.”
***
“Çocuklarımız ölmesin, analarımızın yüreği dağlanmasın” arzusuna nasıl karşı çıkılabilir?
Bu çığlık nasıl duymazdan gelinebilir?
Anlaşılır gibi değil.
“Savaş Lobisi”nin...
“Çözümsüzlük Cephesi’nin” öncülüğünü yapan ana ve yavru muhalefet, siyasal istismarlarını PKK üzerinden derinleştirmekte...
Bu ucuz hamaset kuyusuna düşmemek için şunu sormalıyız:
Kürt Sorunu açısından PKK “sonuç” mu, “neden” mi?
Unutmayalım ki, son ayaklanma yirmi dokuzuncu Kürt ayaklanmasıdır...
Cumhuriyet, Kürt Sorunu’nu doğuran ana nedenlerle ilgilenmediği için hep
PKK türü unsurlar “sonuç” olarak var
olagelmiş...
***
Türkiye Cumhuriyet’ini bir ulus kurmadı, devlet, “ulus” inşa etti... Osmanlı İmparatorluğu’nun bakiyesi çok farklı etnik kimlikleri, Müslümanlık üzerinden “Türk” kabul etti.
Ana eksen “ırk” değil “din” idi.
Anadolu’da eskiden beri yerleşik olarak yaşayan ve Osmanlı’ya 14. yüzyılda dahil olan Kürtler de bu yapının içindeydi.
Ama Cumhuriyet, Kürtleri sisteme entegre edemedi, oldukları gibi kabul etmeyi de reddetti.
Ve sorun hiç bitmedi, kavga dinmedi...
***
Umutların çok yükseldiği...
“Savaş Lobisinin” de iyice gemiyi azıya aldığı bir süreçte...
Bu tarihsel sorun çözüme kavuşacak ise bu, PKK’yı “neden” olarak değil...
Bir tarihsel yanlışın “sonucu” olarak kabul etmemiz halinde olacaktır.
“Çözümsüzlük Cephesi” PKK üzerinden hamaset yaparken bunu unutmamak, unutturmamak gerek.
Ana dili yasaklayan, oturulan bölgeyi “sürgün” yeri kabul eden, İstanbul’a 1934’de gelen elektriği bölgeye ancak elli yıl sonra götüren bir anlayış, Kürt Sorunu’nu tabii ki çözemez.
***
Umarım bu kez, PKK’yı “sonuç” kabul eden bir yaklaşımla, köklü bir çözüme gidilir.
Ve “çözümsüzlük cephesini” oluşturan partiler de, çocukların ölümünden yana tavır almanın ağır bedelini öderler.
Bu vesileyle, ÖSS sonuçlarında istediğini bulamayan öğrenciler de, anneler de üzülmesin...
Yaşamda bir yıl nedir ki?
Yeter ki, çocuklarımız daha mutlu bir ülkede yaşayabilsin...
Mehmet ALTAN