Ortada incelenmesi gerektiğine inanılan bir konu var. Konu; bir rektörün ihaleye fesat karıştırmak, hırsızlık, çetecilik ve tarihi eser kaçakçılığı gibi suçlardan dolayı tutuklanması. Bir tarafta konuyu incelemekle yükümlü olanların çalışmaları varken, diğer tarafta puslu hava oluşturup baskı, tehdit ve şantajla yol almaya çalışanların olduğunu görüyoruz. Bunların kaygısı, rektörün hapse atılmasının haksızlık olduğuna inanıyor olmaları mı? Rektörün hapse girmesiyle hırsızlık, yolsuzluk, organize olup milletin değerlerini iç ediyor olmasının tescillenmesi mi? Yoksa günün birinde esen rüzgarın kendilerini de okşayacak olması mı? Bunu zaman gösterecek. Bildiğimiz şey takındıkları tavır ile savundukları hukuk örtüşmemektedir. Tavırlarının bozukluğu doğru, ama hukukları düzgün mü, onu da zaman gösterecek.....
YÖK Başkanının, tutuklama sonrası hükümeti ve milleti karşısına alan bir efelenmeyle sanki mitolojilerdeki kutsal bir ruha dokunulmuş gibi zıplaması oldukça düşündürücü. İlk bakışta meselenin bir meslektaş dayanışması gibi algılanması mümkün gözükebilir. Ama araya Cumhuriyeti de sokarak sanki hırsızlık bu sistemin özünde varmış gibi bir tutum içine girmesi daha da manidar. Çünkü sayın YÖK Başkanına göre, hırsızlık, İrtikap, çete oluşturmak, tarihi eser kaçakçılığı gibi suçlardan gözaltına alınıp tutuklanan Rektörün, Cumhuriyetle denk tutulması, Cumhuriyetin müdafaası anlamına geliyormuş. Bu anlayışın desteklenmemesi de tahmin ediyorum Cumhuriyet karşıtlığı gibi algılanacaktır.
Cumhuriyetin sırf bir hırsız zanlısını korumak adına bu düzeyde kullanılması, şahsen Cumhuriyetçiler adına beni üzdü. Çünkü beşer üretimi bir sistem de olsa bu kadar değişkenlik kılıfına sokulması doğru değil. Herkes kendi kafasına göre kullanır, işini bitirince de kenara çekilirse bu, hem sisteme hem de sistem savunucularına bir hakarettir.
Bu ülkede sağdan ya da soldan fark etmez, derin söylemler kullanarak yol almaya çalışanlar tasfiye edilecek. Bunun hiç kaçarı yok. Bundan önceki dönemde, kafalarına göre takılanların ne yaptıksa vatan için yaptık demeleri onları kurtarmadığı gibi, onların devletteki uzantılarının da tasfiye edilmesine engel olamadı. Çünkü vakıa, bu ülkenin onlarla daha fazla yol alamayacağını gösteriyordu. Bugün farklı bir anlayışın, kendi süfli çıkarlarına Vatan ve Milleti değil Cumhuriyeti siper ettiğine, hatta kullandığına şahit oluyoruz. Cumhuriyetin bu anlamda bir malzeme değeri taşıyıp taşımadığını bilmem. Onu zaman gösterecek. Ama bugün Cumhuriyeti kullanarak üçkağıt ekonomilerini dik tutmaya çalışanların, yarın bir önceki grup gibi tasfiye olacaklarını görebiliyorum. Hürriyetten Bekir Coşkun ya da benzer yazarların irtica paranoyası yaşayarak Rektörle Cumhuriyeti, tutuklama ile de irticanın(!) gücünü eşlemesine rağmen bu süreç işleyecektir.
Çünkü bu sürecin, daha doğrusu kendince kutsalları kullanarak hırsızlık, arsızlık yapma döneminin bitiş düdüğü irticacılarla! alakalı olarak çalınmadı. Düdüğü çalan da onlar değil. İtalya hangi süreci yaşamışsa, Romanya hangi tezgahları geçmişse, bu ülke de o yolu alacak. Muasır millet dediğiniz, dürüst, gelişmiş, özgüveni yüksek ve ne yaptığını, niye yaptığını bilen bir millet ise, bu milleti oluşturma yolunda hırsızlık zanlılarının isterlerse rektör olsunlar, yeri yoktur. Çünkü, Rektörden daha ötesi kuvvet komutanı, YÖKten daha ötesi de Genelkurmaydır.
Fakat herkes bir kuvvet komutanının yargılanma sürecini canlı canlı izlemektedir. Değişen bir Türkiye, dahası değişmek zorunda olan bir Türkiye mevcuttur. Bu değişimde hiç kimse hiç kimsenin ne kadar demokrat, ne kadar cumhuriyetçi olduğuna bakmaz. Ne kadar sorun ve ayak bağı olduğuna bakar. İsteseniz de istemeseniz de iç dinamiklerinizi yok sayan bir dış bağlantı süreci başlamıştır. Uymak ve uygulamak zorunda olduğunuz değişiklikler, eğer sizin hırsızları, üçkağıtçıları korumanıza fırsat ve destek verirse korursunuz. Yoksa adımınızı atarken ayağınız burkulur. Israrcı davranmanızda, burkulan ayağınızın kırılması ve alçılanıp kullanılmaması demektir.
Problemin Cumhuriyette mi yoksa Rektörde mi olduğuna ilgililer ve yetkililer araştırarak karar verecektir. Verecek oldukları karar illa ki bu süreci başlatanların bakışıyla uyumlu olmak zorundadır. Bu uyum istek dışı bile olsa gerçekleşmek zorundadır. Çünkü ne kuvvet komutanının yargılama sürecinin startını veren ne de rektörü hak ettiği için cezaevine gönderen irticacı damgalı bu hükümet değildir. Her hırsızın cezaevine gönderilmediğini biz milyar dolar çalanların serbest dolaşıyor olmasından biliyoruz. Bu güç kimdir, kimin için çalışır, bilinmez ama bugün rektörü, yarın YÖK ve ekibini yiyebilir. Bunu yaparken de herhangi bir hazımsızlık çekeceğine inanmıyorum. Rektöre destek vermek üzere Vana giden YÖK ekibi bilsin ki çok geçmez, bu yolculuğun baş ağrısını çekerler. Zira olmayan gücün desteğiyle efelik yapmak, görüntünün ortaya çıkmasıyla bedel ödemeyi beraberinde getirir.