Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cihangir Akyol, Kolon Kanseri Farkındalık Ayı dolayısıyla yaptığı açıklamada, Türkiye'de kolon ve rektum kanserlerinin, kanserden ölüm oranları arasında yüzde 8 ile ikinci sırada yer aldığını söyledi.
Her yıl mart ayında tüm dünyada ve Türkiye'de kolon kanseri farkındalık ayı olarak birçok etkinlik düzenlendiğini belirten Akyol, "Tüm dünyada en sık görülen üçüncü kanser türü olan kolorektal yani kolon kanseri, önlenebilir ve tedavi edilebilir bir hastalıktır. Ülkemizde 2020 yılında yıllık yeni kolorektal kanser vaka sayısı 21 bin 191 iken yine aynı yıl kolon ve rektum kanseri sebebiyle 10 bin 723 insanımızı kaybettik. Aynı yıl trafik kazalarında 4 bin 866 kişi hayatını kaybetti. Kolorektal kanser sebebiyle hayatını kaybeden insanımızın sayısı trafik kazalarından kaybettiklerimizin iki katından fazla" diye konuştu.
Binlerce kolorektal kanser hastasının hayatlarının kolonoskopik taramayla kurtulabileceğini vurgulayan Akyol şunları söyledi: "Kolorektal kanserlerinin çoğu kolon veya rektumun iç yüzeyinde bir büyüme olarak başlar ki biz bu büyümelere polip diyoruz. Kolorektal kanserlerin yüzde 80'inden fazlası polip zemininden gelişir. Küçük çaplı bir polipin ortalama kansere dönüşmesi yaklaşık 8 ile 10 yıl sürüyor. Bu bize polipleri çıkarmamız için yeterli zamanı tanıyor. Tarama testleriyle kolorektal kanserine bağlı ölümlerin yüzde 60'ını önleyebiliyoruz. Kolon kanser tarama testlerindeki ana amacı erken tanı değil hastalığı önlemek yani engellemek. Elbette erken tanı da ikincil olarak önemli bir kazanım ama öncelikle kolonoskopiyle hastayı hastalıktan kurtarma, hastalığın oluşmasını önleme imkânımız var. Bir başka yöntem de gaitada gizli kan testleriyle taramayı gerçekleştirmek. Aile sağlığı merkezleri ve KETEM'lerde kolaylıkla ve ücretsiz bir şekilde yapılan bu testleri 45 yaş ve üzerindeki herkesin yaptırması gerekiyor. Bu testin sonucu pozitif geldiğinde kişiler kolonoskopiye yönlendiriliyor. Hekim tavsiyesi bulunmuyorsa kolonoskopiyi 45 yaş ve üzerindeki herkesin on yılda bir yaptırmasını öneriyoruz. Kolorektal kanser riski çoğunlukla yaşla birlikte artıyorsa da kolon ve rektum kanserlerinin yüzde 10'unda tanı 50 yaştan daha genç yaşta konuluyor."
Kolorektal kanser riskini artıran faktörlere bakıldığında yaş, cinsiyet, aile öyküsü, kalıtım ve yaşam tarzı gibi faktörlerin öne çıktığına dikkat çeken Akyol şu uyarılarda bulundu: "Özellikle ailede kolorektal kanser öyküsü veya kolorektal polip olma öyküsü olması kolon kanseri için büyük bir risk faktörü. Adenomu olan kişilerde ise ek polipler ve kolorektal kanser riski daha yüksektir ve düzenli olarak takip tarama testleri yaptırmaları gerekir. Kişisel bir kolorektal kanser öyküsü olan kişiler, yumurtalık, rahim veya meme kanseri olan kadınların kolorektal kanser geliştirme ihtimali daha yüksektir. Sağlıksız beslenme, kırmızı et, hazır ve dondurulmuş gıdalar, işlenmiş et ve et ürünleri ile hayvansal yağların yoğun tüketimi, sigara ve alkol kullanımı, obezite ve fiziksel aktivitenin azlığı önemli risk faktörleridir. Bir diğer önemli risk faktörü de iltihabi bağırsak hastalıkları olan ülseratif kolit ve Crohn hastalıklarıdır. Özellikle ülseratif kolit hastalarında pankolit dediğimiz bağırsakların büyük bir bölümünün tutulumu var ve tanı anından itibaren 10 yıl geçmişse kolorektal kanser için ciddi risk artışı olur. Kolorektal kanser tedavisinde cerrahi, kemoterapi ve radyoterapi olmak üzere üç ana yöntem kullanılıyor. Kolorektal kanserinin ana ve en önemli tedavi edici basamağı olan cerrahi, cerrahi teknolojisinin gelişmesiyle beraber oldukça gelişti. Günümüz bilimsel verilerine baktığımızda cerrahi tedavisindeki eksiklik ne kemoterapi ne de radyoterapi ile giderilemiyor. Yani cerrahi tedavinin yerini tutabilecek başka bir tedavi yok. Hastaların bir kısmı cerrahiyle tamamen tedavi olabiliyor ama bir kısmı da ilaç ve kemoterapi gibi tedavilere ihtiyaç duyabiliyor."