Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesi’nin düzenlediği konferansta konuşan Prof. Dr. Saim Sakaoğlu, "Sadettin Nüzhet Konya halk biliminin öncüsüdür" dedi.
Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesi’nin 2021 Kültürel Faaliyetleri Konya Büyükşehir, Selçuklu, Karatay ve Meram Belediyelerinin katkılarıyla devam ediyor. Haftalık seri konferansların bu haftaki konusu “75. Vefat Yılında Sadeddin Nüzhet Ergun ve Konya Vilayeti Halkıyat ve Harsiyatı” idi. Konya halkiyatına ışık tutan Ergun’u Prof. Dr. Saim Sakaoğlu anlattı. Dijital platformlarda yayınlanan programın düzenleyicisi Ali Işık’ın sorularını cevaplayan Sakaoğlu, Sadettin Nüzhet’in henüz 8 yaşındayken intisablı olduğu dergâhın şeyhliğine getirildiğini söyledi.
MÜFTÜ TORUNU, ŞEHİT OĞLU…
Hüseyin Sadettin Nüzhet’in 1901’de Bursa’da doğduğunu, babasının Yemen’de şehit olan Kolağası Ali Efendi, dedesinin ise Müftü Abdullah Efendi olduğunu anlatan Sakaoğlu “Ergun’un annesi Yenişehir Fener Sadi Dergâhı şeyhi ve divan şairi Mehmet Vehbi Efendi’nin kızı Sadiye Hanımdır. Annesinin dayıları Lütfi ve Muhiddin efendiler şairdir ve her ikisinin de basılmamış birer divanları mevcuttur. Sadettin Nüzhet, ailesinin dört erkek çocuğunun ikincisidir” dedi.
İki evlilik yapan Ergun’un beş çocuğunun dünyaya geldiğini kaydeden Sakaoğlu “Nüzhet Bey ilk tahsilini Üsküdar İttihat ve Terakki Numune Mektebinde tamamlamış, bu arada da Arapça ve Farsça öğrenmiş daha sonra da Üsküdar Sultanisi ile Darülfünun Edebiyat Fakültesi Türk Edebiyatı Bölümü’nü bitirmiştir” diye konuştu.
8 YAŞINDA ŞEYH OLDU
Sadettin Nüzhet’in annesi tarafından Sadiye tarikatına mensup olduğuna vurgu yapan Sakaoğlu, “Üsküdar’da Sadiye tarikatı Hallaç Baba Dergâhı şeyhi olan dayısı Ahmed Ferid vefat ettiğinde, kendisinin erkek çocuğu olmadığından Sadettin Nüzhet dergâhın şeyhliğine getirildi. Fakat bu görev verildiğinde henüz sekiz yaşlarında olduğundan önce Koska’daki Abdüsselam Dergâhı Şeyhi Yahya Efendi, onun ölümünden sonra da Şeyh Ali Fakri Efendi Nüzhet’e vekâlet etti. 1921 yılında, 20 yaşında geldiğinde de Meşihat Dairesi’nde imtihan vererek tarikatın şeyhliğini asaleten yürütmeye başladı” şeklinde konuştu.
Sakaoğlu, Sadiye tarikatının son resmî şeyhi olan Sadeddin Nüzhet’in aynı zamanda Rufaiye ve Nakşibendiye tarikatlarından da icazetnamesi bulunduğunu da kaydetti.
ÖĞRETMENLİĞE KONYA’DA BAŞLADI
1925 yılında Tekke ve Zaviyelerin kapatılması üzerine Ergun’un öğretmenlik mesleğine başvurduğunu söyleyen Sakaoğlu bu konuda şunları anlattı:
“Müracaatı üzerine öğretmenliğe atanan Sadeddin Nüzhet’in ilk görev yeri Konya’dır. Burada Erkek Muallim Mektebi, Kız Muallim Mektebi, Erkek Lisesi ve Orta Muallim Mektebinde edebiyat öğretmenliği yaptı. Bir müddet sonra İstanbul’a tayin edilen Ergun Erenköy Kız Lisesi, Haydarpaşa Lisesi, Maltepe, Halıcıoğlu ve Kuleli Askerî liselerinde aynı dersi okuttu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde de kısa bir süre öğretim görevlisi olarak çalıştı.”
SAVAŞ BAŞLAYINCA ÇANKIRI’YA GİTTİ
Öğretmenlik hayatının ardından 1935 yılında İstanbul Arkeoloji Müzesi Kütüphanesi’nde memur olarak çalışmaya başlayan Ergun’un bu görevi sırasında hastalandığını kaydeden Sakaoğlu, “İkinci Dünya Savaşı sırasında hükümet, isteyenlerin İstanbul’dan Anadolu’ya gidebileceklerini duyurunca, Nüzhet hastalığının da verdiği endişeyle yanına ailesini alarak 1941 yılında Çankırı’ya gitti. Burada iki sene kaldıktan sonra İstanbul’a döndü ve Beyazıt Devlet Kütüphanesi Müdürü oldu” dedi.
YOKSULLUK, KISKANÇLIK VE İFTİRALAR…
İstanbul’a dönen Ergun’un sıkıntılı bir hayat yaşadığına vurgu yapan Sakaoğlu şu bilgileri verdi:
“Gerek ilerleyen hastalığının verdiği acı ve ıztıraplar gerekse yoksulluk, hatta maruz kaldığı rekabet, kıskançlık ve iftiralar Nüzhet’in sıkıntılarını artırdı. Bu sebeple çalışma hayatı kimi zaman sekteye uğradı. Yoksulluk ve maddi sıkıntıların yanında, uğradığı iftiralar onun manevi dünyasında onarılmaz yaralar açtı. Nihayet 25 Nisan 1946 tarihinde henüz 45 yaşındayken Validebağı Prevontoryumu’nda veremden öldü ve Karacaahmet Mezarlığı’nda şair Nedim’in kabri yanına defnedildi.”
SADETTİN NÜZHET KONYA
HALKBİLİMİNİN ÖNCÜSÜDÜR
Genç yaşta vefat eden Sadeddin Nüzhet Ergun’un yaşadığı yılların sayısına yakın sayıda eser bıraktığına işaret eden Sakaoğlu sözlerini şu bilgileri vererek tamamladı:
“İlm-i Tasavvuf, Karaca Oğlan, Gevherî, Bektaşi Şairleri (3 cilt),
Âşık Ömer,
Türk Şairleri
(bin 432 sayfa olarak yarım kalan eserde bin 74 şair yer almaktadır),
Halk Edebiyatı Antolojisi, Türk Musikisi Antolojisi
(2 cilt) Ergun’un ilk başta anılabilecek eserleridir. Onun, M. Ferit Uğur ile birlikte 1926 yılında yayımladığı ‘Konya Vilayeti Halkîyat ve Harsıyatı’ise Konya’mız açısından en önemli eseridir.
Müellifler mezkûr eserin “Başlangıç” bölümünde halkiyatın (folklor: halk bilimi) milletlerin iç yüzlerini, halis özelliklerini, geçirdikleri evreleri ve yükselişleri öğrenmek için toplanması gerektiğini vurgulamışlardır. Başlangıçtan sonra eser, on bölüme ayrılmış, birinci bölüm Konya şairlerine ayrılmıştır. Eserde 86 şairden bahsedilmiş, onların hayatları ve eserleri hakkında bilgiler verilmiştir. O dönemde hayatta olanların yanı sıra Mevlâna gibi Konya ile bütünleşmiş şahıslardan da bahsedilmiştir. 147 sayfa olarak yazılan bu bölümde isimleri duyulmamış köylerde, kasabalarda yaşayıp şiir söyleyen pek çok halk şairi tanıtılmış, şiirlerinden örnekler verilmiştir.
İkinci bölümde “Mani”lere yer verilmiş, toplam 345 mani örneği alfabe sırasına göre numaralandırılırken şekil özellikleri, halk arasında ne zaman, nerede ve ne amaçla söylendikleri hakkında da bilgiler verilmiştir.
Üçüncü bölümdeki “Ninni”ler bahsinde 60 ninni örneğine yer verilmiştir.
Dördüncü bölümde “Türkü”ler ele alınmış; türkülerin sahibi, okunduğu zamanlar, türleri ve şekli hakkında bilgilerle 57 Konya türküsüne yer verilmiştir.
Beşinci bölüm “Ağıt”lar hakkındadır. Ağıtların hangi olaylar üzerine yazıldığı, Türk edebiyatındaki eksikliği ve özellikle cenazelerdeki ağıtlardan bahsedilmiştir.
Altıncı bölümde “Bilmece”lerden; Yedinci bölümde “Atasözleri (Darb-ı Meseller)”, “Emsali Fıkralar”, “Tabirler” ve “Tekerlemeler” başlıklarıyla bu konular hakkındaki bilgilerin yanı sıra ikibin 58 atasözü, 279 tabir, 81 fıkra örneği ve 65 tekerleme örneğine yer verilmiştir.
Sekizinci bölümde “Kinaye”den bahsedilmiş, kinayelerin hangi amaçla kullanıldığı ve özellikleri hakkındaki bilgilerle 59 kinaye örneğine yer verilirken; Dokuzuncu bölümde “Dilekler-İlençler” başlığı altında, 88 dilek ve 111 ilenç örneğine yer verilmiştir.
Son bölümde milliyetçilik akımına ve Türk adlarına değinilerek 49’u kadınlara 143’ü erkeklere ait olmak üzere 192 Türk adına yer verilmiştir.
Kitabın “İlaveler” bölümünde, eserin ilk bölümünde yer almayan 11 Konya şairinin hâl tercümeleri ile eserleri bulunmaktadır. Bunun yanı sıra, ilk bölümde yer almalarına rağmen, bir şiiri unutulan Naim Hazım, destanının son bendi yanlışlıkla yazılmayan Şem’i, daha sonra üç koşması daha elde edilen Zehrî ile eserin tabından sonra ölen Gufrânî de bu bölümde bulunmaktadır.
Eserin sonuna, Konya’da kullanıldığı şekliyle okuyucunun anlayamayacağı düşünülen 92 kelimenin açıklandığı küçük bir sözlük konulmuştur.
347 sayfa olan eser, uzun bir aradan sonra 2002 yılında Prof. Dr. Hüseyin Ayan tarafından günümüz harflerine aktarılmıştır.”
Program, dijital platform izleyicilerinden gelen soruların yönetmen Ali Işık tarafından Sakaoğlu’na iletilmesiyle ve cevaplanmasıyla son buldu.