Prof. Turan Karataş TYB Konya'da 'Denemenin Seyri'ni anlattı

TYB Konya Şubesi'nin bu haftaki konuğu Prof. Dr. Turan Karataş, çevrimiçi gerçekleştirilen etkinlikte, 'Türk Edebiyatında Deneme’nin Seyri'ni anlattı

Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesi etkinliklerinin 17. Haftasında Konya Büyükşehir, Karatay, Selçuklu ve Meram Belediyelerinin katkılarıyla çevrim içi düzenlenen programda “Türk Edebiyatında Deneme’nin Seyri” konuşuldu.

19 Haziran 2021 Cumartesi günü saat 14.00’de Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesine ait sosyal medya kanallarında canlı olarak yayınlanan ve yönetimini, TYB Konya Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Vural Kaya’nın yaptığı programın konuğu Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesiden Prof. Dr. Turan Karataş idi.

Programa Deneme’nin tanımıyla başlayan Karataş; “Denemek, tecrübe etmek, yani sınamak. Bir şeyi aramak, bir yere varmak. Bir yola düşmek. Bu deneme yaparken, tecrübe ederken, sınarken şunu da unutmayalım. Deneme, hiçbir zaman boş laf etmek değildir. Nermi Uygur, Deneme için ‘Arayışlar, buluşlar, başlangıçlar, varışlar…’ diyor. Bir şey arıyorsunuz, bir düşüncenin etrafında dolanıyorsunuz; bulursunuz ya da bulamazsınız, ama denersiniz, denerken de elbette okuyucuya yine bir düşünüşü yansıtırsınız, bir duyuş sezdirirsiniz. Velhasıl Deneme tarifi zor, bir kalıba sokmak zor, ama ehlinin kaleminden çıkınca da tadına doyum olmayan bir yazı türüdür… ” dedi.

İlk okumalarının deneme yazıları olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Turan Karataş, “Okuduklarımız ister istemez bize bir yol çiziyor. Aramak, dedik ya aynı zamanda bir düşüncenin peşinde değilsiniz, bir yol da arıyorsunuz, bir yazma biçimi de arıyorsunuz. Mesela ben Tanpınar’ın en çok Yaşadığım Gibi kitabındaki denemelerini sevdim, Mehmet Kaplan’ın Edebiyat Üzerine Araştırmaları’nı değil de Edebiyatımızın İçinden diye bir küçük kitabı vardır, oradaki yazılarını sevdim. Bu biraz da mizaçla ilgilidir. Elbette ki benim akademisyen olmam bana imkânlar açtı, düşünme biçimi, yordamı öğretti, ama benim üç yıllık gazeteciliğim bana biraz daha rahat düşünmeyi, rahat söylemeyi kazandırdı. Yani gazetecilik yapmadan akademiye hemen mezun olur olmaz başlasaydım, belki bu deneme üslubunu, bu rahat konuşmayı, bu biyografi yazmada Deneme türünü tercih etmeyi kazanamayacaktım. Bunlar biraz da kader dediğimiz şeydir. Yolunuzda bulduklarınızı anlama ve kavramayla ilgilidir…” dedi.

Deneme türünü çok içtenlikli ve samimi bulduğunu söyleyen Karataş; “Hayatta iki şeyi yapamadım: Birisi bu yapmacıklıktır, onun için de bürokraside çok fazla duramadım. Çünkü orada tamamen içtenliğinizi içinize saklayıp tamamen başka bir adam olmanız gerekiyor. Deneme türünü sevmemin sebeplerinden biri budur. Yani adam size bütün içini açıyor, bütün dünyasını açıyor. Okuduğum Deneme yazılarında bunları gördüm. Yunus’un dediği gibi ‘Ete kemiğe büründüm / Yunus diye göründüm…’ diyor ya, her şeyinizle görünüyorsunuz, okuyucunun karşısına takım elbiseyle, kravatla çıkmıyorsunuz. Doğal hâlinizle çıkıyorsunuz. Bu açıdan Deneme türü samimi bir yazı türüdür ve bence en başat özelliği de budur…” dedi.

“Deneme yazarı, okuyucuyu bir keşif yolculuğuna da çıkarmalıdır…” diyen Karataş’ın, Deneme türünün kimilerine göre bir sanat tadı olduğunu kimilerine göre de işlevsel bir metin olduğunu söylemesi üzerine Vural Kaya’nın “Herkesin çok sevdiği, söylenilemeyenlerin söylenebildiği, çekiciliği ve cazibesi yüksek, fakat yersiz ve yurtsuz bırakılmış bir edebiyat türüdür, diyebilir miyiz?” sorusuna; “Kendisine çok sağlam bir zemin bulamamış, bir de sanat mı, yoksa işlevsel bir yazı mı; Deneme yazarı bir sanatkâr mıdır, bu hâlâ bir sorudur. Mesela Nurullah Ataç bir sanatkâr mıdır, Deneme türü bir sanat mıdır, bu hâlâ bir sorudur. Bu bakımdan Deneme türü, sanatkârların bir uğrak yeri, dağ başında güzel bir dinlenme yeri gibi herkes uğruyor; orada oturuyor, zevkine göre mangalını yakıyor, pikniğini yapıyor, efkâr dağıtıyor. Birçok şair düz yazıda Deneme’yi tercih etmiştir…” dedi.

Okur” ile “Okuyucu”yu ayrı tuttuğunu ifade eden Karataş; “Okuyucu, biraz günün getirdikleriyle, biraz çevrenin yönlendirmesiyle okuyan kesimdir. Okur ise bana daha bilinçli gelmiştir. Edebiyat Sözlüğü’nde bu Okur ile Okuyucu terimlerini ayrı başlıklar yaptım. Bunu İngilizler de ayrı tutuyor. Bilinçli okuyucu, Okur böyle bir şeydir. Başkalarının görüşlerine itibar eder, ama kendi kanaati olan kişidir. Kendi düşüncelerini de önüne kor. Fakat Okuyucu, çoğu zaman başkalarının dedikleriyle yola çıkan ve öyle giden insanlardır. Toplumda da böyle insanlar çoktur. Yani rahatını bozmayanlardır…” dedi. Vural Kaya da İsmet Özel’in; “Başkalarının aşkıyla başlıyor hayatımız…” sözleriyle esprili bir cevap vererek programı bitirdi.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.