İçimde bir Quasimodo yalnızlığı var
Bütün çanlar seni çağırıyor
Şair değil de bir zangoç
Çın çın haykırıyor şiirlerim
Duy beni esmer Esmeralda
Yalnızlık işkence ediyor
İçinde yaşadığın yüreğe
Bir çöl kadar susuzum aşka
Bana da su ver Esmeralda
Notre-Dame'da seni arıyorum
Hasret sırtımda kambur
Hugo da bilmiyor adresini
Grewe Meydanı'ndayım
Bul beni Esmeralda
Yoksa güzelliğin günahın olacak
Ödeyemezsin bu cezayı
Sevindir içimdeki Quasimodo'yu
Ey benim güzel çingenem
Seninle beraber idam etsinler beni de
Ne olur bir kere olsun tut ellerimden
Esmer Esmeralda
Tenim teninde yanmadı
Kemiğim kemiğinde erisin
İnsan bazen yalnız hisseder kendini. Gecelere takılır kalır. Gündüzleri bitiremez. En çok da güzel havalarda biri olsun ister yanında, baharı paylaşmak ister mesela sevdiğiyle. Açan dalları göstermek ister, seven yüreğini gösterir gibi. Bu yıl sanki marttan nisana geçmişiz gibi geliverdi bahar. Ağaçlar karlardan değil çiçeklerden bembeyaz. Havada ılık bir sevda kokusu, dallarda aşk. Her yerden bir hişt sesi, her yerde bir şiir. Ve yalnızlık duygusu... İnsan güzellikleri paylaşmak istiyor, gönlünün güzeliyle.
Ve ne kadar tuhaf dünyada yaşanan hayat. Düğün evlerindeki neşe, cenaze evlerindeki matemi teselli etmiyor. Elele dolaşan sevgililerin sevinci, yalnızların hüznünü silmiyor. Dönen göçmen kuşların gökyüzündeki görüntüsü, giden sevgiliye bir şey söyleyemiyor. Neşe ve matem, sevinç ve keder birbirlerine karışmayan denizler gibi hayatın içindeki yerlerini alıyorlar. Zaman ise bunları bütün insanlara tattırarak akıp gidiyor.
Dünyayı ve insanı en doğru anlatan din olurken, en güzel anlayansa sanat oluyor. Şiirler, romanlar, resimler vs. Hep bu anlamanın ve anlatmanın çabası olarak çırpınıp duruyor. Baharın bu güzel günlerinde, bütün sanatçıları bir arı telaşı sarıyor, çiçek çiçek dolaşıp bal yapma arzusu sarıyor içleri. Güzellik denizine bir damla daha bırakmak, sevgiyi çoğaltmak, hüzünleri, kederleri bile tatlandırmak, güne, hayata, dünyaya dahil etmek...
"Beni bu güzel havalar mahvetti" diyen Orhan Veli, boşuna hayıflanmıyordu. Bazen güzellik yakıcı olur. Hele ki yalnızsa şair, hele ki sevgili yanında değilse. Edebiyattan, sanattan hasreti çıkarsak sanırım çok yavan bir tadın olurdu. Şekerle tuz yemeği güzelleştirirken, bazı yemekler lezzetini acıdan alıyor mesela. Acısız bir melemen düşünülebilir mi? İşte hasrette sanata ve edebiyata bunu katıyor.
Gel gör ki, yalnızlık öyle kolayca kaldırılacak bir sıklete sahip değil, aksine ağır, acı ve taşınması zor bir haslet.
İşte bir baharın daha kapısındayız. Bir yandan zil zurna bir yeşillik, mavilik serilirken mevsimin üstüne, bir yandan hasretin yalnızlığın kederi çökecek hayatın ufuklarına... Ancak her şeye rağmen hayat devam edecek. Allah dünyaya gönderdiği kullarını doyuracak, aşa, aşka ve hasrete.
Sevgiyle kalın