Bir ayetinde Yüce Rabbimiz, kendi isimleri olan Râûf ve Rahîm isimlerini peygamberimize vererek şöyle buyurur: Andolsun size kendinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, müminlere karşı çok şefkatlidir, merhametlidir. (9 Tevbe 128)
Evet, Peygamberimiz öncelikle Rahmet Peygamberidir. Bir başka ayetinde Yüce Rabbimiz, Biz seni ancak âlemler rahmet olarak gönderdik (21 Enbiya 107)buyurur. O, gelişi ile rahmettir. Bizlere örnek oluşu ile rahmettir. Zira O, yaşadıklarını, sorumlu bir kul olarak önce kendisi için yaşamış; sonra da en güzel örnek olmak için bizim için yaşamıştır.
Onun gelişi tüm insanlık için rahmettir. İnanan inanmayan herkes için rahmettir. O, inananlar için rahmettir. Onların hidayete ermeleri, istikamette kalabilmeleri ve hidayetlerini artırabilmeleri için onlara rehberlik etmiştir.
O, inanmayanlar için de rahmettir. Onları sürekli hidayete davet etmiş, yanlış yapmamaları için sürekli onları uyarmıştır. Onun gelişi ile Yüce Rabbimiz, inanmayanların tümden helak edilmeyeceklerini va’d etmiştir. Bu da onlar için rahmet sebebi olmuştur.
O, melekler için de rahmettir, cinler için de rahmettir. Melekler, O’nun gelişi ile en güzel kulluk modelini onda görmüşler ve O’nun eliyle altın çağın insanlarının nasıl yetiştiğine şahit olmuşlardır. Cinler, O’nun okuduğu Kur’ân’ı dinleyerek, şirksiz bir şekilde tevhid üzere nasıl kalınacağını ondan öğrenmişlerdir. Bu yüzden O, Rasülü’s-Sekaleyn/İnsan ve cinlerin peygamberidir.
O’nun gelişi, tüm hayvanlar için rahmet olmuştur. Hayvanlara eziyet edilmemesini, gereksiz yere karıncayı bile ezmemenin gereğini insanlar O’ndan öğrenmiştir. O’nun getirdiği Kur’ân’daki bir surenin adı Neml/Karınca suresidir. Bu surede, Hz. Süleyman’ın ordularının ayakları altında ezilmemek için karıncaların kraliçelerinin emri doğrultusunda tedbir almaları anlatılır. (Bkz. Neml 18) Bu anlatımda karıncanın bile hakkının olduğu vurgulanmaktadır.
O’nun pek çok uygulamasında hayvan haklarına verdiği değer açık bir şekilde görülür: Devesine ağır yük yükleyeni, onu aç-susuz bırakanı uyarması… Bir kuşun yuvasını bozup yumurtalarını alan adamı uyarması… Mekke Fethinde, askerin geçeceği yol üzerine yavru yapan köpek ve yavruları ezilmesin diye başına nöbetçi dikmesi… Hayvanları, atış için hedef tahtası olarak kullanmayı yasaklaması… Kuşu ölen çocuğa taziyeye gidip üzüntüsünü paylaşması… Bir köpeği sulayan adamın bağışlandığını söylemesi… Bir kediyi aç susuz bırakıp ölümüne neden olan kimsenin azaba duçar olduğunu haber vermesi bunlardan bir kaçıdır.
O’nun gelişi nebatat için de rahmet olmuştur. O, Mekke, Medine ve Tâif’i sit alanı/harem bölge ilan ederek gereksiz yere ağaçlarının kesilmesini, otlarının koparılmasını, av hayvanlarının avlanmasını yasaklamıştır. Kendisi elleriyle 500 den fazla hurma ağacı dikmiş ve elinde bir fidan olan, kıyamet koparken bile olsa, onu diksin buyurarak ağaç dikilmesine büyük önem vermiştir.
O’nun gelişi tüm cansız varlıklar için de rahmettir. O, güneşi ayı Allah’ın ayetleri olarak gören bir peygamberdi. Ey hilal, senin Rabbin de benim Rabbim de Allah’tır diyerek gökyüzündeki ay ile konuşan, şehir, dağ, çevre sevgisi olan bir peygamberdi. Sevgili amcası Hz. Hamza başta olmak üzere yetmiş ashabını şehid verdiği Uhud dağı için İşte bu Uhud dağıdır, biz onu severiz, o da bizi sever buyurmuştur. Böylece zaman ve mekanlarda asla uğursuzluk olmadığına dikkat çekmiştir. O’nun Mekke ve Medine sevgisi de bir başkadır. Yine O’nun hurma, karpuz başta olmak üzere diğer yiyeceklere olan sevgisi özeldir.
Kısaca O, dünyalara rahmet olan bir peygamberdir. Hem kendi zamanındaki, hem de kıyamete kadarki zamanda gelecek olan her şeye, herkese rahmet olan bir peygamber.
Ahiret günü de O, tüm insanlık için rahmettir. O’nun duası ile mahşerde beklemekten bunalan insanlığın hesabının görülmesine geçilecek ve O’nun şefaat ve duası ile ümmeti bağışlanacaktır.
Bir hadislerinde Peygamberimiz, "Merhamet, sizin anladığınız şekilde yalnızca birbirinize olan merhamet değildir. Asıl merhamet bütün yaratıkları kuşatan merhamettir, evet bütün mahlukatı kuşatan bir merhamet."buyurarak gerçek anlamda merhametin bütün varlıklara gösterilen merhamet olduğunu söyler. Buna göre Yüce Yaratan’dan ötürü bütün varlıklara merhametli olmak gerekir. İnsanlara, hayvanlara, bitkilere ve cansız varlıkların hepsine. Onlara haksızlık etmemek, onlara eziyet etmemek, her hak sahibine hakkını vermek, onları yersiz ve hoyratça kullanmamak bu merhamet cümlesindendir.
Merhamet, akan kan ve göz yaşını hüzünle seyretmekten ibaret değildir. Asıl merhamet, akan gözyaşı ve kanları dindirmek için gayret ve çaba göstermektir. Şairin dediği gibi:
Kanayan bir yara gördüm mü yanar tâ ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim.
Adam aldırma da geç git, diyemem, aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım.
Bu şekilde kapsamlı bir merhamet sahibi olabilmek için, merhamet kaynağı Yüce Allah ile irtibatlı olmak, O’nun âlemlere rahmet peygamberiyle tanışmak gerekir. O’nunla irtibatlı olamayanlar, gerçek anlamda merhametli olamazlar. Belki zaman zaman merhametli olabilirler, kendi yakınlarına merhametli olabilirler; ancak evrensel bir merhamet sahibi olamazlar.