Uğur ÖZTEKE
Bu sayımızdaki konuğumuz Rahmi Baştoklu siyaset dünyamız tarafından çok iyi bilinen, yakın dostlarının tanımlaması ile beyefendi, mütevazı, susması gerektiği zaman susan, masaya vurması gerektiği zaman vuran, sesini yükseltmesi gerektiği zaman sesini yükselten, ama hiçbir zaman sınırları aşmayan, siyasi arenada pek de alışık olmadığımız bir siyasetçi. Siyasi arena elbette onu sadece köklü yerli bir CHP’li, CHP’nin il başkanı olarak biliyor. Ama onun
çok iyi bir terzi, düğme iliği açabilen, iyi derece de dikiş dikebilen, pancar sökümünden çift sürmeye kadar iyi bir tarla işçisi marifetli bir marangoz, aynı zamanda bir demirci (saban demirinden pencere demirine demirini bir nakış gibi işleyebilen) örs, çekiç, körük kullanabilen sanatkar yönünü kimse bilmiyor. Evet, biz Rahmi Baştoklu’yu konuk ederken her zaman olduğu “meşhur ama meçhul” yönünü sizlere aktarmaya çalışacağız.
19 Ekim 1947 yılında Doğanhisar’da dünyaya gelen Rahmi Baştoklu Melike-Ahad Refik çiftinin ilk çocuklarıydı. Minik Rahmi daha sonra dünyaya gelecek kardeşleri Salih, Kamil, Mehmet, Şerife ve Ziver ile Doğanhisar’da gerçekten de yokluk ve yoksulluk yılları diye tanımlanan yıllarda ailesi ile adeta var olma yaşama mücadelesi verdi.
TAŞ USTALIĞINDAN DEMİRCİLİĞE, MARANGOZLUKTAN FOTOĞRAFÇILIĞA
SANATKÂR BİR AİLENİN ÇOCUĞU
Rahmi Baştoklu’nun babası Ahad Refik Usta babasından, yani çekirdekten yetişen, çok yönlü bir sanatkârdır. Öyle ki Baba Baştoklu dört dörtlük bir taş ustasıdır. Ev yapımında kullanılan taştan mezar taşına kadar bütün taşları nakış gibi işleyebilmektedir. Ve çok iyi bir marangozdur da.
Aynı zamanda demircik yapmaktadır. Ayrıca babası (Rahmi Baştoklu’nun dedesi) Ali Ziver’in yanında yetişmiş usta bir fotoğrafçıdır.
DEDEM ALİ ZİVER DOĞANHİSAR’İN İLK FOTOĞRAFÇISIDIR
Rahmi Baştoklu babasını, dedesini anlatırken gözlerinin içi adeta ışıldamaktadır. Böyle bir dedenin torunu, böyle bir babanın evladı olmanın haklı gururunu keyifle anlatmaktadır:
Dedem Ali Ziver çok iyi fotoğrafçıymış. Çok iyi de marangozmuş. Demirciydi de aynı zamanda.
Doğanhisar’ın da ilk fotoğrafçı dedemdi. Yani fotoğrafın bile pek bilinmediği 1920’li, 30’lu yıllarda dedem fotoğrafçılık yapmış.
EVİMİZ ESKİ BİR KÖŞKTÜ
Dünyaya geldiğim evimiz İstiklal Savaşı sırasında Türk komutanlarının karargâh olarak kullandığı bir köşktü. Daha sonra burayı dedem almış ve baştan aşağı yeniden onarmış, yapmış. Köşk taş bir binaydı. 1950’li yılları çok iyi hatırlıyorum. Bu ev Belediye evi olarak kullanıldı ve daha sonra yıkıldı. İlkokula gidinceye kadar biz bu evde oturduk
DOĞANHİSAR İLKOKULU, KONYA LİSESİ MİMARİSİNDE
TARİHİ BİR YAPIYDI
Doğanhisar İlkokulu’na gittim. Bu okul da Konya Lisesi’yle aynı mimari özelliğe sahip büyük bir binaydı. İmece usulüyle yapılmış, muhteşem bir yapıydı. Çok güzeldi. Beni duruşu ile çok etkilemiş, belki de büyülemişti. İlkokul birinci, ikinci ve üçüncü sınıfta bizi Kemal Hoca okuttu. Daha sonra İstanbullu, çok yönlü, mükemmel bir öğretmen olan Abdurrahman Ayar hoca geldi ve onunla da 4. ve 5. sınıfları okuduk.
İLKOKUL BEŞTE İLK KEZ AKŞEHİR”E GİDİNCE DÜNYAM DEĞİŞMİŞTİ
İlkokul beşinci sınıftayken hocamız bizi Akşehir’e götürmüştü. Bu bir geziydi. İlk defa Doğanhisar’dan çıkmıştım. Akşehir benim doğup büyüdüğüm Doğanhisar’dan sonra gördüğüm ilk yerdi. Akşehir günlerce benim rüyalarımı süslemişti. Çok etkilenmiştim. Tarih ve coğrafya derslerini çok severdim. Çok iyi notlar alırdım. Ortaokula Doğanhisar’da gittim. Bu binanın da üst katını halk ve öğrenciler imece usulü ile yapmıştı. Bu bina daha sonra Selçuk Üniversitesi Meslek Yüksek Okulu’na devredildi.
AMCAMIN YANINDA DİKİŞ DİKMEYİ, DÜĞME İLİĞİ AÇMAYI ÖĞRENDİM
Amcam çok iyi bir terziydi. Okuldan artan zamanlarımda hep amcamın ve babamın yanına giderdim. Onların yanına gider, çalışırdım. Çok iyi düğme iliği açar, dikiş dikerdim. Pancar sökümüne gider, tarlada çalışır, çift sürerdim. Her işi yaptım. Marangoz dükkânında çalıştım. Evimizin bütün ahşap ve demir işlerini babam ile birlikte ben yaptım. Saban demirinden pencere demirine hepsini yapmaya öğrendim. Örs, çekiç, körük kullandım. Kullandığım körüğü hâlâ hatıra olarak saklarım. Ortaokulda Fransızca ve matematiği sevmedim, ama cebiri severdim.
BU KEZ LİSEYİ OKUMAK İÇİN NENEMLE AKŞEHİR’E GİTTİK
Liseyi okumak için, Akşehir’e gittim. Çünkü Doğanhisar’da lise yoktu. Akşehir’de nenem Şerife ile birlikte kaldık. Akşehir’de tuttuğumuz kiralık ev önce Yıldırım Mahallesi’ndeydi daha sonra Yeni Mahalle’de , ‘Meydan Mahallesi’nde bir ev tuttuk.
LİSEYİ OKURKEN ÇOK ZORLANDIM
Ortaokulda iyi bir temel almadığım için lisede çok zorlandım. Özellikle ilkokul ve ortaokulda eğitimimizin zayıflığı yüzünden lise yıllarında Akşehir’de okuyan öğrencilerden ne kadar geri kaldığımı öğrendim.
ASKERLİĞİMİ ÖNCE YOZGAT, ARDINDAN DA İSTANBUL’DA YAPTIM
Askerliğimi yapmak için önce Yozgat’a gittim. 1967 yılında Yozgat Jandarma Taburu’nda görev yaptıktan sonra İstanbul Sarıyer’e gittim. Burada Özel Dağıtım Birliği’nde görev yaptım. İlk öğrenci olaylarının yaşandığı Orman Fakültesi olayları sırasında da askerdim. Bir komutanım vardı, ondan çok şey öğrendim. Mesela çok kitap ve gazete okumayı bu dönemde öğrendim.
ASKERLİK DÖNÜŞÜ PTT’DE ÇALIŞMAYA BAŞLADIM
1969’da Cihanbeyli PTT’sinde 10 ay çalıştım. Askerden izinli geldiğim zaman PTT’ye işe girmek için müracaat etmiştim.1980 Nisan’ında PTT’den ayrıldım. Galeri yolu ile maden çıkarmaya başladım. Doğanhisar Davraz ve Furunlu’da barit çıkartım. O dönemlerde her evin önünde traktör ve Murat 131 olmaya başladı. Köylülerin büyük bir çoğunluğu ise birbiriyle evlendiği için aile evlilikleri oluyordu. Özürlü çocuk sayısı çoktu. Galerilerde çalışmak için işi bilen işçileri dışardan getirdik. Bu köylerde yaşayan insanların gelirleri artınca insanlar da dısardan gelenlerle evlenmeye başladılar. Artık insanların özürlü çocukları olmuyordu
DOĞANHİSAR’DA SPOR ARACILIĞIYLA İNSANLARI KAYNAŞTIRDIK, GENÇLERİ BAŞARILI KILDIK
1980 yıllarda Doğanhisarspor Kulübü Başkanı oldum ve çok başarılı olduk, şampiyonluklar yaşadık. Bu arada başta İmam Hatip Lisesi olmak üzere okullarda futbol ve güreş sporu yaptırdık. Öğrencilerimiz çok başarılı sonuçlar aldılar. Halkın güreşe çok büyük ilgisi vardı. Güreş ağalarını getirdik. Kırkpınar başpehlivanları Mehmet Güçlü, Hüseyin Öztürk, Hüseyin Çokal geldiler.
SİYASETE ECEVİT GENEL BAŞKANKEN GİRMİŞTİM
1973 yıllarında Ecevit Genel Başkanken Gençlik Kolları’nda görev yaptım. 1980’den sonra resmen siyasete girdim. 1984’ün sonunda işler kötü gitti. Maden işini bırakarak yeniden PTT’ye döndüm. PTT’de Muhasebe Müdürlüğü’nde çalıştım. 1990’da yeniden PTT’den ayrıldım. Kil, seramik, hammadde işine girdim. Endüstriyel kil işletmeye başladım.
12 EYLÜL SONRASI NEZİR BÜYÜKCENGİZ VE DENİZ BAYKAL İLE ÇALIŞMAYA BAŞLADIM
12 Eylül İhtilali nedeniyle CHP kapalıydı. 1992’de Doğanhisar’da ilçe başkanı oldum. Nezir Büyükcengiz İl Başkanı’ydı. CHP Atatürk’ün partisi olduğu için yeni bir heyecanla çalışmaya başladım. 1993’te Deniz Baykal ve Nezir Büyükcengiz’le birlikte çalıştık. CHP SHP bütünleşmesinde yine ilçe başkanıydım. Daha sonra Konya CHP İl Yönetimi’nde görev aldım. 1993–1994’te Nezir Büyükcengiz İl Başkanlığı’ndan ayrılınca, kısa bir dönem Süleyman Albayrak ile çalıştım. Süleyman Albayrak vekil adayı olunca il yönetiminin aldığı kararla il başkanlığına vekâlet ettim. 24 Ağustos 2002’de iki kongre geçirerek İl Başkanlığı yaptım.
1977’DE EVLENDİM, İKİ OĞLUM VAR
1977 yılının Ocak ayında eşim Şadiye Hanım ile evlendim. İki oğlum var: Ahmet Deniz ve Abdullah Çağlar. Onlar da ailelerinden gördükleri ile toplum için en iyisini, en idealini yapmaya çalışıyorlar.
DENİZ BAYKAL’IN İŞ NASİHATINI HEP AKLIMDA TUTTUM
Deniz Baykal Ankara da bir toplantıda, “Kendi işiniz siyasetten daha önemlidir. Önce kendi işinizi yapın” dedi. Ben de hep bu anlamda siyaset yaptım, kendi işimizin ekmeğimiz olduğunu gördüm. İşimizde ne kadar başarılı olursak siyasette de o kadar başarılı olabileceğimize inandım. Onun için de çok çalıştım ve hâlâ çok çalışmak için gayret gösteriyorum. Tabii ki dürüstçe, hak ve hukuku adaleti göz ederek. Geçmişte olduğu gibi bugün de CHP’yi dağıtmak için, CHP’yi etkisizleştirmek için, CHP’yi istismar etmek için çalışıyorlar. Biz de bunun karşısında mücadele veriyoruz. Çin seddi gibi karşılarında duruyoruz.
NOT:
Bu röportaj feci bir trafik kazası sonucu hayatlarını kaybeden CHP milletvekili Nezir Büyükcengiz ve İl sekreteri Ali Alp hayatlarını kaybetmeden önce yapıldı. Bu vesile ile her iki değerli insana Allah”tan rahmet, ailelerine, tüm sevenlerine, dostlarına ve partililere başsağlığı dileriz. Aynı kazada yaralanan parti yöneticileri İmdat Şen ve İbrahim Çakır’a da acil şifalar dileriz…