Ramazan
Din Arapçada bir çok anlama gelir.Bu anlamlardan her biri dinin genel anlamı içinde yer alır. Bunlar arasında boyun eğme ve adetler anlamı da var. Adet, yani alışkanlıklar. Kısaca din, kulun Hakka zahiren ve batinen teslimiyeti. Allah kelamında “Allah indinde tek din İslam’dır”. Bunun anlamı; nüfus kâğıdında “İslam” yazanın Müslüman olduğu ve otomatik servisle cennete gideceği değildir. Bugünün politize edilmiş çarpık bakışı ve kavrayışıyla “kendini Müslüman ve diğerini cehennemlik” diye damgalayanların ne büyük günah işlediğini görmek için mürşidleri okumak yeter.
Tam teslimiyet bugün daha da önemli. Çünkü kimse teslim olmayı bilmiyor. Dilde söylediğine “hal dilinde” uymuyor. Cezayı mükâfatı elaleme kendi kulluğuyla kesen adam teslim değildir, Allah’ın yüce sözlerini araç olarak kullanmaktadır. Bu zül ona yeter.
Bu yıl da Ramazan ayının gelişini görmek nasip oldu. “Onbir sultanı” diyor, oruç tutuyoruz. Namaz eda ediyoruz. Bu teslimiyet zahiren ve batinen gerçekleşti anlamına gelir mi? Kalbin örtüsünü sıyırmadan bunları yapmak “şekli” değil mi?
O zaman oruç diyetten, namaz jimnastikten öteye geçer mi? “nefsini temizleyen kurtulmuş, onu kirletip örten ziyana uğramıştır”(Şems 9–10) ayetinde belirtilen nefsini temizleyen, kalbini sadece Allah’ın ışığı ile dolduran kibirden kurtulur. Başkalarını yargılama keyfini nefsine bol bol bahşeden ne kadar temizlenmiş olur ki?
O nedenle herkes âlim olamaz. Bu defter, kitapla olsaydı dünya bambaşka bir mekana dönerdi.
Teslim olana alim deniyor. “İnsanlar ölüdür/Alimlerse diri. İnsanlar hastadır/alimler hekim. İnsanlar yetinmiştir lakin alimler bu yetinmelerin üstündedir.”
Oruç tuttum bir ay ve de namaz kıldım. Yetinelim mi? Ramazanın anlamı daha derin bir dünya ve ahiret anlayışını idrak etmektir. Ramazan, hem dünyayı hem ötesini idrak etmek. Ramazan hem açı, hem toku anlamak. Ramazan hem kendini, hem diğerini sevmek. Empati yapmayı denemek. Ramazan vermeyi öğrenmek. Kanserli hastalar için yardım istediğimiz derneklerimizde bir ilin tüm bilgisayar esnafı birleşip bir tane veremedi. Bu dindar Anadolu kentimizde bir tek genç avukat kendi rızkından vererek buna vesile oldu. Bu esnaf arkadaşlara sorsak çok dindarlar. Ramazanda hiç eksik bir şey yapmıyorlar, yapanın da kafasına vururlar. Onların kafasına kim vursun da anlasınlar? Kanserli hastalara veya birine kendi sevdiğini vermek marifet,kendi eşyanı vermek Müslümanlık.Yoksa eskini çöpe atmak yerine vermek,yemediğini önüne koymak değil. Kimi kandırıyorsun?
Ramazan kendini dinlemek gereken bir mübarek ay. Sen ne yapıyorsun? Eve koşarak geliyor yemek hazır değilse belki herkese buğz yapıyor. Yemeğe saldırıp tıka basa yiyor ve televizyon seyrediyorsun. Kendine ve alışkanlıklarına nasıl dur diyeceksin? Bu kadar yemek ne oluyor? İlla Ramazan sofrası kuş sütü eksik olmayan sofra mı demek?
Çocukluğumda bütün ailenin büyüklerine yemek verilirdi. Sonra onlar da bizi çağırırdı. Özen gösterilir, güzel yemekler yapılırdı. Abartı söz konusu olmazdı. Orada önemli olan aile ruhunu korumak ve dini sevgiyi paylaşmaktı. Anneannem ya da babaannem şişman değildi. Hep itidalli yerlerdi. Şimdi depresyondayım diyen şişiyor. O insanlar ki, ne sürgünler ne savaşalar geçirmişti. Ama onların teslimiyeti tamdı. Şimdi dili teslim diyen bile değil. Hal dilinde herkesle eşit. Hayata geçirmediğin düşüncenin ne faydası var. Koskoca bir alim, bugünün karşılığı Konya Üniversitesi Rektörü olan Mevlana nelerden vazgeçerek kemale erdi, bir bak! Şimdi ne kendin vazgeçiyorsun, ne çocuğunun eksiği kalsın istiyorsun. Çocuklarımıza sadece isyan öğretiliyor. Her ailede bunu görmek çok üzücü.
Bugünün hayatında “teslimiyet” insanlara acayip ve kötü bir anlamda zuhur ediyor. Bunu irade kaybı diye görüyor . Allah bizim irademizle teslimiyet istiyor. İradesi olmayan zaten ne kendine, ne çocuğuna söz geçiremiyor: “Beni dinlemiyor ki” deyip devam ediyor.
Ruh güzelliği ve inceliği küfürle yakalanmaz. Etrafımızda en yaygın dil ve hal küfür üstünden. Buna kızgınlık ve nefretle cevap vermek de ayni sonucu getiriyor. Sevgi dilini öğrenmek ve öğretmek için Ramazan vesile olabilir hepimize. Çünkü hiç kolay değil alışkanlıklardan vazgeçmek.
“Ey kardeş, o menzil için sana yol verilmediğine göre neden yürüyüp duruyorsun:
Kendi aklın bir şey bildirmiyor, susmanın yeridir,neden konuşup duruyorsun?”
Bugün ne geçerli alimin söyledikleri ya rabbi. Çünkü “Allah’ın laneti kafadaki “ben” e, Allah’ın rahmeti vefadaki “ben”e”.
“Alemde insan dışında hiçbir yaratık kendi zatıyla kulluk makamında sağlamca durmadı. İnsandan başka, hiçbir varlık sağlam ve derinlemesine kulluk özelliği taşımadı. Bu özelliği yüzünden de Rabb’lık kuvvetini ve ilahi özellikleri diğer şeylerde görerek bu özelliklerin aslında o varlığın salt kendinden kaynaklandığını sanabilir. Sonunda da ona kulluk etmeye karar verir. Puta tapanlar gibi.”*
Yani insan kendine verilen üstün nitelikleri hakkıyla kullanırsa dünyamız sevgi dolar. Teslimiyet zahiren ve batinen gerçekleşir. Kalp nura boğulur.
Bu olmayınca kalp nerde diye Mevlana gibi sormak kalır geriye. Kalbini yitirmiş insanda ne merhamet olur, ne sevgi.
Ramazanda oturup düşünelim. Bugün ben başkasını kötüledim mi, of dedim mi, dedikodudan zevk aldım mı, kendim olan maddi veya manevi bir şeyi elim titremeden verdim mi?
Benim değerlerim nedir? Değerli olan nedir benim için? Şimdi vaz geç deseler nelerden vaz geçerim? Ya da kimin için çiğ tavuk yerim? Şanı şöhreti olmasa da kime yer veririm hayatımda? Çocuklarıma bunları öğrettim mi? Tabii, “yap” demek öğretmek değil, yapmak öğretmek. Yani büyük öğrenirse “hal diliyle” küçük öğrenir kalp diliyle.
Çevreye, ailemize daha dikkatli bakmak ve onları anlamaya çalışmak için bir vesile olsun Ramazan. Otuz gün teslim olmaya çalışalım. Ne kadarını başarırsak onu bilelim. Her şey Allah’tan geliyor. Biz irademizle onun yoluna gitmek ve iyi insan olmakla mükellefiz.
Bu yılda hoş geldi sefa geldi Ramazan diyelim ve de aynada kendimize bakalım. Bu ayna illa ki diğer insandır biline. Boş odada ayna aramayın zahir.
*Muhyiddin İbnü’l Arabi “Nakşe’l – Füsus” şerh İsmail Rusuhi Ankaravi