Her sene ramazan ayı gelince, maalesef kimi basın yayın organları, bu ayın kutsiyetine gölge düşürecek bazı haberleri öne çıkarıyor. Böylece bu ayın maneviyatından toplumun istifade etmesini engelliyor. Bu haberlerden birisi, İran’lı bir din adamının "oruç tutup fakat susuzluğa dayanamayanlar, susuzluklarını giderecek kadar su içebilirler. Böyle bir durumda oruç bozulmaz ve kaza yapmaya da gerek yoktur” diye fetva vermesi, diğeri de bizden bir hocanın Milli piyango bileti almanın haram olmadığını söylemesidir.
Bilindiği gibi, unutarak yemek, içmek orucu bozmaz. Hz. Peygamber’den gelen bir rivayette: "Bir kimse oruçlu olduğunu unutarak yer, içerse orucunu tamamlasın, bozmasın. Çünkü onu, Allah yedirmiş, içirmiştir” buyrulur. (Buhari, “Savm”, 26; Müslim, “Sıyâm”,17. Unutarak yiyip içen kimse, oruçlu olduğunu hatırlarsa hemen ağzındakileri çıkarıp ağzını yıkamalı ve orucuna devam etmelidir. Oruçlu olduğu hatırlandıktan sonra mideye yiyecek ya da içecek cinsinden bir şey inerse, oruç bozulur. Bunu biraz İlmihal bilgisine sahip olan her aklıselim sahibi Müslüman bilir.
Öte yandan İslam’da oruç tutmamayı gerektiren bazı mazeretler vardır. Bunlardan birisi de aşırı derecede açlık ve susuzluk durumudur. Eğer bir Müslüman, aşırı derecede açlık ya da susuzluktan dolayı, canını, herhangi bir organını, kısaca sağlığını kaybetme durumu ile karşı karşıya kalırsa, orucunu bozabilir ve tutamadığı orucunu Ramazan ayının dışında uygun bir zamanda kaza eder. Bu duruma, ilmine, irfanına ve uzmanlık alanına inandığımız bir doktor karar vermelidir. Bir rivayetten öğrendiğimiz kadarıyla yolculuk esnasında Hz. Peygamber, bir kalabalık ve bu kalabalığın gölgelendirmeye çalıştığı bir adam görür. Bu nedir? diye sorar. Oruçlu biri fenalık geçirdi, derler. Bu olay üzerine Allah’ın Elçisi, “yolculuk sırasında oruç tutmak iyi değildir” buyurur. (Buhari “Savm” 35). Oruç tutmamayı mubah kılan hallerden birisi de seferiliktir. Yolculuk sebebiyle tutulamayan oruçlar, Ramazan ayından sonra kaza edilir. Eğer yolculukta oruç tutmak kişiye sıkıntı veriyorsa, kazaya bırakmak en uygunudur. Yoksa İran’lı mollanın dediği gibi, her susayana su içmek orucu bozmaz dersek, yarın bir başkası acıktığını söylerse ne diyeceğiz? Zaten oruç, belli bir süre yeme ve içmeden mahrum kalmak değil midir? Bu durum bizi, olağanüstü hallerdeki mahrumiyete de hazırlayacaktır.
Milli piyangonun haram olup olmadığına gelince. Sayın Prof. Dr. Süleyman Ateş, Milli piyangonun haram olmadığını, fakat loto ve totonun haram olduğunu söylemişler. Hâlbuki İslam’da taraflardan bir kimsenin kazanıp diğerinin kaybetmesi esasına dayalı bütün şans oyunları kumar kapsamında değerlendirilip haram kılınmıştır. Zira bir taraf karşılıksız olarak kaybederken, diğer tarafta hak etmeden kazanmaktadır. Buna göre şans faktörüne dayalı olan Piyango, toto, müşterek bahis, ganyan gibi tertip ve oyunlar da kumardır ve haramdır. Bu tür kumarlar geniş kitlelerin iştirak etmesi sebebi ile zararı daha da yaygın olmaktadır. Bu tür oyunların hâsılatından bazı kuruluş ve hayır kurumlarının yararlanması, onları meşru hale getirmez, haramlık hükmünü değiştirmez. Temiz ve helal olan gıda ve gelirlerle beslenip geçinmek Allah’ın emridir.
Haram yollarla her nasılsa elde edilen kazançlar ise sevap beklenmeyerek yoksullara veya hayır kurumlarına verilerek elden çıkarılmalıdır. Peygamber (s.a.s.) Efendimiz şöyle buyurmuştur: "Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin olsun ki bir kul haramdan mal kazanır ve o maldan (güya) Allah yoluna sarf eder ki; malı kendisine hayırlı olsun... O maldan sadaka verir ki; sadakası kabul olsun... Malını sarf edip kendisinden sonraya bırakmaz... Hayır, bu, onun için cehennem ateşini arttırmaktan başka bir şeye yaramaz. Cenab-ı Allah kötülüğü kötülükle silmez. Ama kötülüğü iyilikle siler. Murdar, murdarı silmez." (Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 189).
Dolayısıyla, Ramazan ayını magazinleştirmekten şiddetle kaçınmak gerekir. Din, her ne kadar kolaylıksa da bu kolaylığı, gülünç durumlara düşürme gülünçlüğündün kurtulmalıyız. İnsanlara, helal-haram konusunda yanlış kapılar açmamalıyız. Atalarımız “yarım hoca dinden, yarım hekim candan eder” demişler. Belki hekim bir kimseye zarar veriyor. Âlimler ise, verdikleri yanlış bir fetva ile kıyamet sabahına kadar birçok insanın yanlış din anlayışına sahip olmasına katkıda bulunuyor. Bu sebeple, verilen fetvalar ya da dini görüşlerde hassasiyet gösterilmesi büyük önem arz etmektedir.