Burkina Faso’da hilal tartışmalarının gölgesinde Ramazan'a sizden bir gün daha geç başladık. Ama 40 dereceyi aşan hava sıcaklığı burada Ramazan'a ayrı bir güzellik veriyor. Siz bu dereceyi düşünce hemen korkmuş olabilirsiniz.
Tabiinden Âmir bin Abdikays’a ölümü yaklaşınca ağlamaya başlamıştı. Niçin ağladığı sorulunca şu cevabı verdi:
“–Ne ölüm korkusu ne de dünya hırsıyla ağlıyorum. Lâkin sıcak günlerde oruç tutmaktan ve geceleri ibadete kalkmaktan mahrum kalacağım diye ağlıyorum.”
Hal böyle olunca 40 dereceyi geçen bu havada oruç tutmak da başka bir güzellik oluyor. Bu ülkenin halkı %100 Müslüman değildir. Ama çarşıya çıktığınızda bu günlerde açıktan oruç yiyen, oruçlu bir Müslümanın yüzüne sigara dumanı üfleyen yani inadına bunu yapan birini çok zor görebilirsiniz. Burada birisini tanıyorum. Babası Hristiyan, annesi Müslüman ama kendisi de Hristiyan. Oğlan annesine destek olmak, ona güç vermek için Ramazan'da onunla beraber oruç tutuyor.
Teravih namazı çok güzeldir burada. Bizim ülkemizde son yıllarda teravih namazına giden Müslümanların sayısında gözle görülür oranda azalma oldu. Zira son zamanlarda yaşanan tartışmalar birçok kişiyi camiden ve namazdan uzaklaştırdı. “Ben bilmem kaç yıldır teravih namazı kılmıyorum. Evde boş oturuyorum” diyen bir Müslüman namaz kılmayarak nereye varacak acaba? Yani bu namazın adı, rekât sayısı veya başka noktalar üzerine çıkarılan suni tartışmaların bizleri namazdan ve ibadetten uzaklaştırmış olması gerçekten üzücü.
Burada teravin namazları 8 veya 10 rekât olarak kılınır. Ama toplam süresi 1 saati geçer. Bizim mescitte 1 saat 15 dakikada bitiyor namaz. Rahat ve huzur veren teravih namazının en güzel yeri de vitir namazının 3. rekâtında yapılan kunut duasıdır. Buralarda kunut duası bizdeki gibi değildir. Üçüncü rekât bitince rükûa varılır, kadeye kalkınca da eller açılır ve imam uzun uzun dua eder. Cemaat “âmin!” der. Bizde her gün ayrı bir imam kaldırdığı için her gün farklı dualara âmin demiş oluyoruz.
Teravih namazları genelde Camilerin bahçesinde veya açık alanlarda kılınır. Öyle olmasına rağmen tepemizden kovayla su dökülmüş gibi terlediğimiz günler oluyor. Tabii hoparlörlerin sesi de mecburen dışarıya verilir. Hemen yanı başımızdaki Hristiyan komşudan şimdiye kadar “gece yarısına kadar sizin bu namazınızdan rahatsız oluyoruz, sesini kısın” diye bir şikâyet geldiğini de duymadık.
Birkaç yıl önce Ramazan'ın bir bölümünü Uganda'da geçirmek nasip olmuştu. Burada % 20 /25 civarında Müslüman yaşıyor. Teravih namazlarında bütün camilerin hoparlörleri dışarıya verilmişti de şehir bir baştan bir başa ezan ve namaz sesleri ile çınlıyordu. Ama kimse de ona itiraz etmiyordu. Bizim toplumda ezan seslerinin kısılmasına yönelik çağrı ve kavgaları görünce insan garip oluyor.
Buradaki ramazanların en vazgeçilmezi ve en önemli ibadeti de tefsir mukabeleleridir. Büyük camilerde bir kişi veya bir grup hoca Tefsir dersi yaparlar. Müslümanlar kendine yakın bir mescitte mutlaka bir tefsir dersini takip eder. Böyle bir tefsir dersini takip etmemek büyük bir eksikliktir. Burada saatlerce süren tefsir dersleri yapılacak. Birçok kurumda esnek mesai uygulaması vardır. Daha kolay takip etsinler diye.
Mescidin mihrabında bir grup hoca oturmuştur. Bunların birisi veya bir kısmı tefsiri yapılacak ayeti okumakla görevlidir. Diğeri / diğerleri ise bu ayeti yerel dile tercüme eder ve gerekli yerleri de açıklar. Camiye gelen kadın / erkek cemaat da huşu içinde dinlerler. Arada uyuklayan, uzanan, hatta uyuyan da olabilir. Bunda bir ayıp ve eksiklik de görülmez.
Ben sizlere bu satırları hazırlarken hemen yanı başımdaki camide devam eden tefsir dersinin sesleri geliyordu.
“Burkina Faso’dan Türkiye’ye ne götürmek istersin?” deseler, buna benim cevabım hazırdı.
Türkiye’ye taşımak isteyeceğim bu iki şeyden birincisi Cemaatle namaz kılma hassasiyeti, ikincisi de Ramazan aylarındaki tefsir dersleri olurdu.
Son 10 güne gelmediğimiz için henüz size Teheccüt namazlarından bahsetmedim. Belki daha sonra...
Allah kabul etsin. Dua bekleriz efendim.