Aslında her son, bir başlangıçtır. Her başlangıcın da bir sonu vardır. Bu, hayatın değişmez ilkesidir. Gecenin sonunda gündüz, kışın sonunda bahar vardır. Hayatın sonunda ölüm vardır. Sonuçta ölüm de yeni bir hayatın başlangıcı değil midir?İşte mübarek ay Ramazan sona erdi. Zaten Yüce Rabbimiz, onu bize 'sayılı günler' diye tanıtmıştı. Sayılı günler tez biterdi ve bitti. Ama Ramazan, her şeyin sonu değildir, olmamalıdır da. Zira Ramazan'ın sonu Şevval'in başlangıcıdır. Şevval de Yüce Allah'ın on iki ayından biri ve Şevval bayram ayı.Bizim bayramlarımız, tekbir ve namazla başlar, camide yapılır bayramın açılışı.Dünyanın pek çok yerinde çok sayıda insanın ibadet kervanına katılmasıyla Ramazan ayı, amel ve rahmet panayırına dönüştü. Bunun sonucunda Ramazan'da bir ibadet ve rahmet yoğunluğu yaşandı. Bu yoğunluktan her seviye ve konumdaki her insan nasibini aldı. Sonuçta o ay Müslümanlar için bir dolum ayı olur. Öyle bir dolum ki, bir dahaki Ramazan'a kadar, yani on bir ay Müslümanı idare etmeli, günahlardan korumalıdır bu dolum. Hicrî ay hesabına göre idrak ve ihya edilen Ramazan, her sene on gün erken gelmekle tüm seneyi dolaşır ve otuz üç sene içerisinde senenin tüm günleri Ramazan ayı ile buluşur. Bu süre içerisinde Müslümanlar senenin her günü oruç tutmuş ve Ramazana özel diğer ibadetleri yapmış olurlar. Bunun anlamı şudur: Müslüman, senenin her gününde Müslüman olduğunun bilincinde, Rabbine karşı sorumluluklarını yerine getirmelidir. İbadetlerini, ahlakî erdemlerinin senenin belli zaman ve mekanlara, belli yaş ve kesimlere bırakmamalıdır.Bunu şöyle de ifade edebiliriz: Ramazan ayı, bizleri hayata hazırlayan bir okul, bir kamp zamanıdır. O, bizi manen güzelliklerle tanıştırır, iyiliklerle donatır. Önemli olan ise, onun bize kazandırdıklarını Ramazan'dan sonra da sürdürebilmektir. Zira Müslümanlık bize her zaman gerekli olan bir değerdir. İslamî güzellikler de her zaman bize yakışan erdemlerdir. Bu nedenle Ramazana Elveda, Ramazan güzelliklerine elvedaya dönüşmemelidir. Bunun için Peygamberimiz, "Amellerin en sevimlisi, az da olsa devamlı olanıdır" buyurmuştur.Bayramda Tekbir ve Namazla BaşlarŞu imtihan dünyasına bizler, kulaklarımıza okunan Muhammedî Ezanlarla geldik. Hayat, dinin özeti olan ezan cümleleriyle başladı. Sonunda Rabbimizin bize biçtiği ömür süremizi doldurup bu dünyadan öteki aleme gidişimiz de namaz ve dualarla olmaktadır. Bunun bir anlam ifade etmesi için, ilk ezanla son namaz arasındaki günlerimiz de ezan ve namaz doğrultusunda olmalıdır.Müslüman olarak bizlerin bayramları da tekbir ve namazla başlar. İnanan insanlar, sabah erkenden tekbirlerle gittikleri camide kılacakları sabah ve bayram namazlarıyla bayrama girerler. Bu da son derece anlamlıdır. Zira İslam adamının kutlamaları da bir başkadır. Çılgınlık, günah ve israf yoktur o kutlamalarda. Bu yüzden tekbir ve namazla girilir bayrama. Nitekim tarih boyunca bizim, zafer kutlamalarımız da şükür secdeleri ve tekbir naralarıyla başlamış ve bu doğrultuda devam etmiştir.Özetleyecek olursak: Tüm zaman ve mekanlar, Allah'ın bize emanetidir. Onları iyi değerlendirmek ve iyilik-güzelliklerle süslemekle yükümlüyüz. Zaman ve mekanlar, içlerinde işlenen eylemlere göre birbirlerinden farklılık arz ederler. Bize düşen, bize emanet edilen tüm zaman ve mekanları, onların asıl sahibi olan Yüce Yaratıcının ölçüleri doğrultusunda dolu dolu geçirerek değerlendirmektir.İbadet yoğunluğunun yaşandığı Ramazan ayı, rahmet, mağfiret ve bereket ayı olarak bizim ruhumuzda ve hayatımızda derin izler bırakan bir aydır. O aydaki kazanımlarımız, bir sonraki Ramazan'a kadar sürmelidir. İşte ancak o zaman Ramazan okulu hedefine ulaşmış demektir.Tekbir ve namazla başlayan bayramlarımız, İslamî ölçülerle kutlanmalı, bayramdan sonraki hayatımız da aynı doğrultuda olmalıdır.Bir hadislerinde Peygamberimiz @ şöyle buyurur: "Her yeni gün ve gece şöyle seslenir: Ey insan oğlu! Ben yeni bir ânım. Yaptığın işler konusunda ben sana şahidim. O halde beni hayır işleyerek iyi değerlendir ki senin lehine tanıklık yapabileyim. Zira ben bir daha geri gelmeyeceğim."Rabbimiz de şöyle buyurur: "Sana ölüm gelene kadar sen Rabbine kulluk et/ibadet et" İbadetleri belli zamanlarla sınırlı tutmak doğru değildir, ama belirli zamanlarda yapacağımız özel ibadetler de vardır. Nerede ve ne zaman öleceğimiz bizim için meçhuldür, ama her ân ölebileceğimiz bir gerçektir. Ölüm meleğinin bizi güzel bir işte bulması ise hepimizin en büyük emelidir. O halde hep iyilik ve güzelliklerin adamı olarak ölüm meleğini karşılamaya hazır olmalıyız. Şairin dediği gibi: "Sual: Ey veli, mümin nasıl olmalı söyle/Cevap, son anında nasıl olacaksa hep öyle."Bir sahabî oğluna öğüt verirken şunları söyler: "Yavrucuğum, unutma ki ölüm meleği insanın iki iyilik arasında canını alır: Biri yaptığı iyilik, diğeri ise yapacağı iyilik. Yavrucuğum sen hep iyiliklerin adamı ol ki, o seni iyilikleri yaparken bulsun." Hz. Ali de konuyu şöyle bağlar: "Ey insan! Senin için dün geçmiştir, bir daha geri gelmez. Yarın ise kesin değildir. O halde dem bu demdir, içerisinde bulunduğun ândır, onu iyi değerlendir!"