Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulduğu tarihten itibaren, dünya ölçeğinde ve bölgesinde güçlü bir devlet olmaması, gelişmesi ve kalkınmasının önüne geçilebilmesi adına, ülke yönetimindeki tüm erklerin birbiri ile çatışma ve kavga etmesi öngörülmüştü. Kuvvetler ayrılığı olarak tanımlanan sistem aslında, tüm erkler ve kuvvetlerin birbirleri ile bu milletin kalkınmaması ve bir daha dünya ölçeğinde küresel sisteme rakip olamaması için sürekli engellemeler olarak da tanımlanmıştı. Bir İmparatorluk bakiyesi olarak kurulan bu devlete, 1. Dünya Savaşının galip devletleri tarafından bakiyesi olduğu İmparatorluğun tüm borçlarını ödemesi dayatılırken, sosyal – kültürel – tarihi ve dini bağlarının olduğu, kendi vatandaşları bulunduğu devlet ve milletlerle irtibat kurması, ticaret dahi yapmasına küresel sistem izin vermemişti. Ne zaman ki tarihi ve kültürel bağlarımızı hatırlayama başladık, kültürel miraslarımızı gün yüzüne çıkarmak için girişimlerde bulunduk; Küresel güçler hemen bağırmaya ve kendi kurmuş oldukları terör örgütleri üzerinden bizlere mesajlar vermeye başladılar. Adama sormazlar mı? 10 bin km. ötelerden senin ne işin var buralarda diye?
Bu ülkede iktidar olduğunu zanneden ve seçimle işbaşına gelen hiçbir siyasi iktidar muktedir olamadı. Bakiyesi olduğu İmparatorluk 600 yıllık iktidarında 36 padişah ile yönetilirken, 90 yıllık bir Devlet, Parlamenter sistemde 65. Başbakan ile yönetilmektedir. Bu şekilde mi kalıcı yatırımlar yapacaksınız? Bu yönetim şekli ile mi dünya ile rekabet edebileceksiniz? Sadece, 12 Mart 1971 – 12 Eylül 1980 tarihleri arasında 9 Hükümet görmüş bir millet ve devletiz. Her on yılda bir meydana gelen darbeler, muhtıralar, e-muhtıralar ve post-modern darbeler de bu işlerin cabasıdır. Bir ülkede, ekonomik istikrar ve kalkınmanın olabilmesi için mutlaka siyasi istikrarın olması gerekir. 1960 – 1983 ve 1993 – 2002 yılları arasındaki siyasi istikrarsızlığı hatırlayanlarımız vardır. Ekonomik olarak çekilen sıkıntıları, her gece yatarken sabah nasıl bir siyasi ve ekonomik gündeme uyanacağımız noktasındaki hafakanlarımızı tekrar etmek suretiyle canımızın sıkılmasını istemem. Bu ülkede Siyaset; Muktedir olmak için girişimlerde bulunduğu dönemlerde ise askeri vesayet önünü kesmek için her türlü girişimlerde bulunmaktan hiçbir zaman çekinmedi. Seçimle işbaşına gelen, iktidar olup fakat muktedir olamayan siyaset, bürokratik oligarşinin de engellemelerinin yıllarca önüne geçememiştir. Devlet ve Millet olarak, dünya ile rekabet edebilmek ve gelişmiş ülkeler sınıfında olabilmek, Bölgesel ve Küresel GÜÇ adına, yönetim sistemimizden kaynaklı olan; Zincirlerimizden, yüklerimizden, engellerimizden kurtulmanın şimdi tam zamanıdır, diye düşünüyorum.
AK Parti Genel Merkez Teşkilatı, Referandumda, Güçlü bir Yürütme ve Cumhur Başkanlığı sistemi için yapılacak olan Anayasa değişikliğinde ‘Neden Evet’ demeliyiz sorularına 7 ana başlık altında cevaplar verdi. Bu başlıklara, zikretmeye çalıştığımız, ülkemizdeki askeri vesayet ve bürokratik oligarşi engellemeleri, ülkemizin zincirlerinden kurtulması, devlete bir gücün sahip olması kavgalarının bittiği, gelişmiş - kalkınmış bir dünya ülkesi olabilmesi adına atılacak adımlar ve yapılması planlanan güçlü yürütme değişiklikleri çerçevesinde kabaca incelemeye çalışacağım.
İSTİKRAR için; Yeni sistemle kalıcı istikrara kurumsal garanti verilecek. Son 15 yılda ülkede istikrar sağlandı ama bu kalıcı değil, bu partiye ve kişiye bağlı bir istikrardı. Yeni sistemle İstikrar bunu garanti altına alınıyor. ETKİLİ İDARE için; Vatandaş hızlı işleyen bir idareye, bürokrasiye 'evet' diyecek. Daha az bürokrasi, daha hızlı büyümeye 'evet' diyecek. Kararnamelerle, yatırımlar vb. yönetimsel sorunlar hızlı düzenleme imkânı olacak. VESAYETE SON VERMEK için; Vesayet mantığının tasfiye süreci tamamlanacak. Meclis'in doğrudan belirlenmesi ile milli irade güç kazanacak. Cumhur Başkanlığı milletin makamı olarak tescillenmiş olacak. Güçlü yasama, güçlü icraat devreye girecek. Askeri ve bürokratik vesayete son vermek hedeflenmektedir. REFAH için; Ekonomide olduğu gibi güvenlik politikalarına da hız katacak. Terörle mücadele, huzura güç verecek. Kurumsal yenilenmeyle bu sürece katkıda bulunacak. Refah seviyesi yükselecek. GÜÇLÜ MECLİS için; Meclisimizin ve milletvekillerimizin güç kazandığı bir sistem olacak. Yasama yetkisi artık TBMM’de olacak. Hükümet tasarı gönderemeyecek. Kanunlarla ilgili her şey Meclisin kontrolünde olacak. Meclis ilk defa HSKY'ya üye seçecek. Hem Cumhurbaşkanı hem de Meclis'e seçimleri yenileme imkânı verilecek. BİRLİK ve HUZUR için; Birlik ve huzur pekişecek. Seçimi kazanmak için yüzde 50'nin oyu gerekiyor. Merkez siyaset güçlenecek. Devlet değil milletin merkezi güçlenecek. Siyasetçiler kendilerini farklı kesimlere açılmak zorunda hissedecek. Siyasette uzlaşma, diyalog kültürü gelişecek. GÜÇLÜ TÜRKİYE için; Sadece içerde değil, dışarıda da TÜRKİYE'YE GÜÇ KATACAK. Devlet ve millet olarak Fırtınalı bir dönemden geçiyoruz. Bölgemizde sınırların yeniden masaya koyulduğu bir dönemden geçiyoruz. Bu fırtınalı dönemden en az hasarla çıkmamız için güçlü bir devlet ve Yürütmeye sahip olmamız gerekiyor.
Nisan ayında yapılması muhtemel olarak görünen, Güçlü bir Yürütme ve Cumhur Başkanlığı sistemi için yapılacak olan, Anayasa değişikliği referandum sürecinin ve referandum sonuçlarının şimdiden, bölgemize, ülkemize ve milletimize Hayırlı olmasını dilerim.