676 sayılı KHK ile Rektör atama usulü değişti. Bu çerçevede söylenmesi gereken ilk husus; yapılan düzenleme Rektör atama usulünü yeniden düzenlemekte olup bir sistem değişikliği önermemektedir. Yetmez ama evet diyoruz, beklenen Yükseköğretim Reformunun bir mukaddimesi olarak görüyoruz ve bu nedenle destekliyoruz.
Bu düzenleme ile Yükseköğretim Reformu kamuoyunun gündemine geleceği için müesses nizamın elitleri tezvirata başladılar. Bu tezvirat, akademinin sadece bir kısım öğretim elemanlarının oy verebilmesi nedeni ile eski sistemin demokratikliği algısı üzerinden üretilmektedir.
Rektör atama usulü ile ilgili eski usul ile yeni getirilen düzenlemenin bir mukayesesini kısaca yapmak isterim. Eski usulde öğretim elemanlarının sadece bir kısmının katılabildiği bir seçim ile en çok oy alan 6 kişinin ismi YÖK' e gönderiliyordu. Bunlardan herhangi 3 adayı YÖK Rektör Adayı olarak Cumhurbaşkanlığına bildirmekle, Cumhurbaşkanı da bu 3 adaydan birisini Rektör olarak atanmaktadır. 676 sayılı KHK ile getirilen düzenlemede ise herhangi bir seçim öngörülmeden, YÖK' ün belirlediği 3 adaydan birisini Cumhurbaşkanı’nın doğrudan Rektör olarak ataması planlanmaktadır.
Yeni düzenlemeye yönelik en önemli eleştiri, bir kısım öğretim elemanlarının oy yetkisinin varlığı nedeni ile ‘atama makamı için bir bağlayıcılığı olmasa da…’ demokratikliği eleştirisidir. Bir sistemin demokratik olabilmesi için sistemin çıktılarından etkilenen tüm paydaşların dahil olduğu bir seçim sistemi ‘seçim sistemi genel ve eşit oy prensibine göre çalışmalıdır.’ ve seçim sonuçlarını herkesin koşulsuz kabullenmesinin varlığı gereklidir. Rektör seçimlerinde ise;
Yalnızca bir kısım öğretim elemanlarına oy verme hakkı tanınmıştır.Bağlantı
Seçim sonuçları ile öneri makamı olan YÖK ve atama makamı olan Cumhurbaşkanlığı makamı bağlı değildir.
Bu nedenle bir sistemin demokratikliğinin asgari 2 koşulu da bizim Rektör Seçim Sistemimizde mevcut değildir. Hatta daha ötesi, 2000 yılında YÖK tarafından gönderilen listeyi beğenmeyen Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in 22 üniversitenin rektör aday listesini tamamen iade etmesi gibi sözde demokratikliğimizin uç örnekleri bile vardır. http://arsiv.ntv.com.tr/news/18398.asp
Seçim sonuçlarına YÖK’ün ve Cumhurbaşkanının uyması halinde ise başka bir garabet bizi beklemektedir. Generallerin seçtiği Genelkurmay Başkanının Türkiye’yi nereye götürdüğü hepimizin malumudur. Daha çarpıcı bir örnek vermek gerekirse bir şehrin Belediye Başkanını, Belediyenin bir kısım yüksek bürokratlarının örneğin daire başkanlarının seçtiğini düşünün. Belediye Başkanı, Daire Başkanlarını atıyor, Daire Başkanları da Belediye Başkanını seçiyor. Bu durumda Belediye Başkanı çalışmalarında Belde halkını mı önceleyecektir, yoksa Daire Başkanlarını mı? Takdiri size bırakıyorum. Evet, üniversitedeki rektör seçimi usulü bu kadar absürttür. Rektör, yardımcı doçent, doçent ve profesörleri atıyor, onlar da Rektörü seçiyor. Maalesef sistem böyle çalışmaktadır.
676 sayılı KHK ile rektörlerimiz kendisine oy verebilen az sayıdaki bir kısım öğretim elemanlarının Rektörü olmaktan, onlara diyet ödemekten kurtularak tüm Üniversitenin Rektörü olma imkanını elde etmiştir. Üniversitelerimizde çalışma barışını bozan, akademisyenlerimiz arasında husumet üreten, atama makamı için bir bağlayıcılığı olmayan, anlamsız ve faydasız bir yöntem olarak rektörlerin bir kısım öğretim elemanlarınca seçilmesi uygulamasından vazgeçilmesini olumlu bir adım olarak değerlendiriyor, beklenen Yükseköğretim Reformunun mukaddimesi olarak görüyor ve destekliyoruz.